Nijerya basınında ötekileştirme ve toplumsal barış

Nijerya basınında ötekileştirme ve toplumsal barış
Nijerya'da Müslümanlara yönelik kullanılan ötekileştirici dil, zengin yeraltı kaynakları ve insan gücüyle Afrika’nın en önemli devletlerinden biri olan bu ülkenin toplumsal barışını ve bütünlüğünü zedeliyor.

Nijerya basınında ötekileştirme ve toplumsal barış

Nijerya'da Müslümanlara yönelik kullanılan ötekileştirici dil, zengin yeraltı kaynakları ve insan gücüyle Afrika’nın en önemli devletlerinden biri olan bu ülkenin toplumsal barışını ve bütünlüğünü zedeliyor.

Dünyanın birçok bölgesinde basın-yayın ve medya yoluyla farklı toplumsal kesim ve inançlara yönelik saldırılara ve ötekileştirme çabalarına sıklıkla şahit olunmakta. Kimi zaman çıkarılan savaşlar ve kurulan silahlı örgütler bahane edilerek kimi zaman da çıkar hesaplarının neticesi olarak farklı inançların beraber yaşadığı toplumlarda belli bir kesim hedef haline getirilebiliyor.

Nijerya örneğinde olduğu gibi Müslümanların diğer inançtan insanlarla beraber yaşadığı bölgelerde ise İslam kimliğine karşı ayrıştırıcı ve saldırgan bir dil belli dönemlerde gündeme geliyor. Bu dilin oluşmasında yerel güç odaklarının etkisi olduğu gibi uluslararası camianın da büyük bir tesiri bulunuyor. Kullanılan bu ötekileştirici ve ayrıştırıcı dil, ülkedeki Müslüman kesim tarafından eleştirildiği gibi Nijerya’da toplumsal barışın sürdürülmesini isteyen Hristiyanlarca da eleştiriliyor.

Nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Nijerya uzun zamandan beri Boko Haram örgütüyle gündeme geliyor. Ulusal ve uluslararası kamuoyu ve medyanın bu soruna bakışındaki eksiklik ve bazı gerçeklerin görmezden gelinmesi, ülkenin en önemli güvenlik problemi haline gelen bu örgütle ilgili çözümlerin de önünü tıkıyor.

Nijerya’nın bağımsızlığından beri gerek ulusal gerekse de uluslararası medyanın ülkedeki Müslümanlara yönelik kullandığı ayrıştırıcı dil, ülke bütünlüğünü ve beraberliğini de olumsuz etkiliyor. Bu analizimizde, zengin etnik ve dini yapısına rağmen Nijerya’da Müslüman ve İslam kimliğine yönelik basın ve medyada kullanılan ayrıştırıcı dil, örneklerle ele alınmaya çalışılacak.

Farklı etnik ve dini toplulukların beraber yaşadığı Nijerya çok sayıda medya kuruluşuna sahip bir ülke. Afrika’nın nüfus bakımından en kalabalık ülkesi olan Nijerya’da 40’dan fazla ulusal gazete bulunuyor; eyalet kanalları da dâhil edilecek olursa 100’ün üzerinde televizyon kanalı yayın yapıyor. Bu gazete ve televizyonların bir kısmı Hristiyanlara bir kısmı da Müslümanlara ait.

Basın ve medya organları ile kamuoyu tartışmalarına bakıldığında Nijerya’da yıllardan beri aralıklarla bazı siyasi çevreler tarafından çeşitli bahanelerle ülkenin “İslamileştirildiği” ya da “Araplaştırıldığı” iddia edilerek ülkede tek taraflı bir tartışma yürütülüyor ve Müslüman nüfus hedef alınıyor.

400’den fazla dilin konuşulduğu ülkede yüzde 50 civarında Müslüman, yüzde 40 civarında Hristiyan, yüzde 10 civarında ise yerel inançlara mensup insan bulunuyor. Toplum yapısının dini temelden ziyade kabile temelli olduğu Nijerya’da aslında dikkate değer bir dini ayrışma bulunmuyor. Nitekim birçok köy ve şehirde farklı inançlara sahip insanlar barış içinde bir arada yaşıyor.

Ayrıca ülkedeki inanç farklılıkları toplumsal temelde bir bütünlük arz ediyor. Mesela Hristiyan bir Nijeryalı karşısındakiyle konuşurken “vallahi tallahi” ibaresini rahatlıkla kullanabiliyor. Diğer taraftan Nijerya’da “Muhammed” adını alan ama Hristiyan olan birçok kişi bulunuyor.

İnanç farklılıklarına rağmen Nijeryalı Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki toplumsal bütünlük, ülkede olumlu bir hava estirirken ülkedeki bazı yayın organlarının özellikle İslam dini ve Müslümanlarla ilgili yayınları bu toplumsal bütünlüğün tersine bir hava doğuruyor. Bazı uluslararası güç odakları tarafından özellikle siyasi ve ekonomik çıkarlar gözetilerek bu toplum kesiminin aleyhine kullanılan dil de bu havayı körüklüyor.

Nijerya’daki bazı basın yayın organlarının İslam karşıtı yayın politikasında bir tarihi gerçekliği atlamamak gerekir ki o da bu ülkede yayına başlayan ilk gazetelerin 1850’lerden sonra misyonerler tarafından Hristiyanlık propagandası amacıyla çıkartılmış olmasıdır. Propaganda amacıyla yayınlanan haberler zamanla ülkenin kuzeyindeki Müslümanları hedef almaya başlamış ve 1960 yılında gelen bağımsızlık sonrasında bu saldırgan tutum daha belirgin hale gelmiştir.

Fulanilerle ilgili haberlerde “Müslüman Fulaniler köylülere saldırdı”, “Nijeryalı Hristiyanlar Fulani militanlar tarafından öldürüldü” gibi başlıklarla verilirken Fulanilere olan saldırılarda ise hiçbir dini aidiyetin ön plana çıkartılmaması dikkat çekiyor.

Obasanjo’dan Buhari’ye “ülkeyi İslamileştiriyorsun” iddiası

Nijerya’da bazı olaylar bahane edilerek ülkedeki Müslümanların ötekileştirilmesine yönelik bazı örnekler verebiliriz. Bunlardan ilki Nijerya siyasetinin önemli isimlerinden ve eski devlet başkanlarından Olusegun Obasanjo’nun yakın zamanda mevcut devlet başkanı Muhammed Buhari ile ilgili açıklaması.

Obasanjo’nun Buhari’yi Boko Haram örgütü ve Fulaniler aracılığıyla Nijerya’yı “İslamileştirdiği” iddiası, Nijerya basınının önemli bir kısmında yer aldı ve bugün de tartışılmaya devam ediyor. Bu iddialar Yoruba Gençlik Forumu gibi bazı Hristiyan kuruluşlar tarafından desteklenirken Müslüman Öğrenciler Birliği, Müslüman Hakları Örgütü ile bazı Hristiyan çevrelerce eleştirildi.

Devlet Başkanı Buhari’nin reddettiği bu iddialarla ilgili tartışmalar, Nijerya kamuoyunda önümüzdeki günlerde de tartışılmaya devam edecek. Ancak Nijerya basınında bugün bazı çevrelerce Buhari’ye yöneltilen Nijerya’nın “İslamileştirildiği” ithamları, ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1960 yılından beri belli dönemlerde gündemde tutuluyor.

Aslında Nijerya’nın bağımsızlığının akabinde 1966’da yaşanan ilk askeri darbeyi gerçekleştiren güneyli Hristiyan subaylar da dönemin kuzeyli Müslüman liderlerini ülkeyi “Araplaştırmak” ve “İslamileştirmekle” suçlamış, darbeyi de bu nedenle gerçekleştirdiklerini dile getirmişti.

Çoğunluğu Hristiyan olan İgbo etnik grubunun sorumlu tutulduğu Ocak 1966 darbesi ile 1967’de yaşanan Biafra ayaklanması ve iç savaşı da “İslamileştirme” ve “Araplaştırma” politikasına karşı bir direniş olarak yorumlandı. Nitekim 1967’de Nijerya’dan bağımsızlığını ilan ederek Biafra devletini kurduğunu açıklayan General Emeka Odumegwu-Ojukwu, 1969 Ahiara Deklarasyonunda yaptığı konuşmada, “Biafra mücadelesi 12 yüzyıldır Afrika kıtasını tehdit ve mahveden İslam tehdidine karşı bir direniştir. Biafra, İslam tarafından Afrika’da bozulmamış çok az bölgeden biridir. Bu yüzden Biafra, militan Arabizmin tüm Afrika’yı kontrol etmesine engeldir.” ifadelerini kullanmıştı.

Boko Haram örgütüyle ilgili haber metinleri ve söylemlerde “terörist” ifadesi kullanılmasına rağmen, Nijerya tarafından “terörist örgüt” olarak ilan edilen ve büyük kısmı Hristiyan bir kısmı ise Yahudi Biafralı ayrılıkçılarla ilgili yazılan haberlerde ve söylemlerde “Hristiyanlık” ya da “Yahudilik” tanımlamaları ön plana çıkarılmıyor.

Müslüman Fulani kabilesine yönelik kullanılan tek taraflı dil

Nijerya basını ve kamuoyunda kendisine karşı dikkat çekecek derecede ayrıştırıcı dil kullanılan diğer bir kesim, yarı göçebe Fulani kabilesi. Fulanilerin yüzde 98’i Müslümanlardan oluşuyor. Mevcut Devlet Başkanı Muhammed Buhari’nin de Fulani kökenli bir Müslüman olması bu kabileyi son yıllarda Nijerya’da ana gündem maddesi haline getirdi ve belli çevrelerce İslam ya da Müslümanların hedef alınmasında araçsallaştırıldı. Bu konuyu gündeme getiren gerek Hristiyan gerekse de Müslüman birçok Nijeryalı, bu konuların bahane edilerek ülkede dini çatışmaların çıkarılmak istendiği uyarısında bulunuyor.

Fulanilerle ilgili haberlerde “Müslüman Fulaniler köylülere saldırdı”, “Müslüman Fulaniler onlarca kişiyi katletti”, “Nijeryalı Hristiyanlar Fulani militanlar tarafından öldürüldü” gibi başlıklarla verilirken Fulanilere olan saldırılarda ise hiçbir dini aidiyetin ön plana çıkartılmaması dikkat çekiyor.

Bu tek taraflı yayınlar Fulaniler tarafından kurulan sivil toplum örgütleri tarafından da gündeme taşınıyor. Ancak bu negatif yayın politikasını sadece Nijerya yerel basınının değil uluslararası medyanın da sürdürmesi konunun uluslararası camiada “Katil Müslüman Fulaniler” algısının oluşmasına zemin hazırlıyor.

Hayvan yetiştiricisi olan Fulanilerle tarımla uğraşan çiftçiler arasında otlak sorunu ve yerleşik-göçebe hayat tarzı farklılığından kaynaklı bu toplumsal çatışmalarla ilgili haberlerde kullanılan “Müslüman Fulani çobanlar” ifadesi bu kabileden ziyade ülkedeki Müslüman topluma yönelik ötekileştirme dilinin tezahürü olarak değerlendiriliyor. Nitekim bu ötekileştirme yıllardır Boko Haram örgütü üzerinden de yapılıyor.

Müslüman ve Hristiyan çatışması olarak medyaya yansıtılan olaylar aynı köyde farklı inançlara sahip insanların beraber yaşadığı Nijerya’da pek gerçekçi durmuyor. Nitekim olayların en fazla yaşandığı ülkenin kuzeybatısındaki Zamfara eyaletinde çiftçilerin hemen hepsi Müslümanlardan oluşuyor.

Boko Haram üyeleri "terörist", Biafralı ayrılıkçılar "militan"

Nijerya basınında ve uluslararası camianın bu ülkeye yönelik algısında dikkati çeken diğer bir konu ise Boko Haram örgütüne yönelik yazılan haber metinleri ve söylemlerde “terörist” ifadesinin kullanılmasına rağmen Nijerya devleti tarafından “terörist örgüt” olarak ilan edilen Biafra Yerli Halkları (IPOB) gibi örgütlere karşı aynı söylemin kullanılmaması. Bugün de Nijerya güvenlik güçleriyle zaman zaman çatışmalar yaşayan örgüt Nijerya’dan ayrılarak Biafra devletini kurmayı hedefliyor.

Aslında Biafra devleti kurma hayali Afrika tarihinin en kanlı iç savaşlarından olan 1967 ile 1970 yılları arasında üç yıl süren Biafra İç Savaşı’na kadar götürülebilir. Nitekim Biafra halkının, Nijerya’nın güneydoğusunda bağımsız bir Biafra devleti kurma talebinin akabinde çıkan iç savaşta milyonlarca kişi hayatını kaybetmişti.

Boko Haram örgütüyle ilgili haberlerde sıklıkla “İslamcı terörist” tanımlamaları kullanılırken çoğunluğu Hristiyan, çok az kısmı da Yahudi olan ve son yıllarda İsrail ile yakın temasları olan Biafralı ayrılıkçılarla ilgili yazılan haberlerde ve söylemlerde “Hristiyanlık” ya da “Yahudilik” tanımlamalarının ön plana çıkarılmaması dikkat çeken bir konu olarak karşımızda duruyor. Aynı örnek uzun yıllar petrol tesislerine düzenledikleri saldırılarla gündeme gelen Nijer Delta militanları için de verilebilir.

Nijerya basınında 28 Şubat değerlendirmesi

Nijerya Müslümanlarının uluslararası alanda Türkiye ve Suudi Arabistan gibi Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerle kurduğu yakın ilişkiler de bazı basın ve medya organlarınca hedef alınmış ve ülkenin zararına olacağı iddia edilmişti. Bunlardan en önemlisi İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Gelişen Sekiz Ülke (D-8) sürecidir. Nijerya’nın İİT ve D-8 gibi uluslararası örgütlere dahil olması ülkedeki bazı Hristiyan çevrelerce gündeme getirilerek eleştirilen konular arasında oldu.

Bu dönemde Nijerya basınında yeralan haberlerde Hristiyanlar tarafından D-8 üyeliğinin Nijerya’yı “İslamileştireceği” iddia edilmiş; hatta bazı Hristiyan çevreler bunu ülkeye “ihanet” olarak değerlendirmişti. Nitekim bu itirazlar neticesinde “Müslüman Sekiz Ülke (M-8)” olması planlanan örgütün ismi “Gelişen Sekiz Ülke (D-8)” olarak değiştirilmiştir.

D-8’in imzalanmasından sonra Türkiye’de dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın istifa etmesi Nijerya basınına “İslamcı Erbakan hükümeti, seküler ordu ile yaşanan sert tartışmalar sonrası istifa etti.” şeklinde yansımıştır. Türkiye’de 28 Şubat dönemi yaşandığı günlerde Nijerya basınında Hristiyanlar tarafından yayınlanan gazetelerde yer alan manşetler arasında, “D-8’in öncüsü ve modern Türkiye’nin ilk İslamcı Başbakanı Necmettin Erbakan dün istifa etti” ifadelerine yer verilmiş ve Erbakan’ın seküler bir Türkiye’yi İslami bir yapıya dönüştürmek istediği aktarılmıştır. Türk ordusunun 1960’dan beri üç darbe yaptığı belirtilirken Erbakan’ın İslami bir düzene geçmesine de engel olmaya çalıştığı iddia edilmiştir.

Sonuç olarak tüm bu örnekler ışığında öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu Nijerya topraklarında İslamiyet 8. yüzyılda, Hristiyanlık ise 16. yüzyılda yayılmaya başladı. Aslında Müslümanlar bu topraklarda “ev sahibi” olmasına rağmen Nijerya’daki bazı çevrelerce ve uluslararası kamuoyunda bu ülkedeki Nijeryalı Müslümanlara yönelik sürdürülen ayrıştırma ve ötekileştirme politikası açıkça görülmekte.

Müslümanların yaşadığı ve toplumsal hayatta etkili olduğu diğer birçok ülke gibi Nijerya’da yaşanan olaylarla ilgili kullanılan ayrıştırıcı ve ötekileştirici dil, masum bir savunmadan öte sistemli bir saldırının parçası olarak duruyor.

Kaldı ki bazı çevrelerce çıkarılan gazetelerde ülkenin İslamileştirildiğinin ileri sürülmesine rağmen Müslümanlar tarafından çıkarılan gazetelerde ve yapılan tartışmalarda ülkenin Hristiyanlaştırıldığına dair bir söylem bulunmuyor.

Nijerya’daki bazı basın-yayın kuruluşlarının İslam dini ve Müslümanlar aleyhindeki yayın politikası, beraber yaşama kültürüne sahip insanların arasında gerginliklere ve Müslümanlar aleyhinde yürütülen olumsuz algının da körüklenmesine neden oluyor.

Nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ve köklü İslami geçmişe sahip bir ülke olan Nijerya uzun zamandan beri Boko Haram örgütüyle gündeme geliyor. Ulusal ve uluslararası kamuoyu ve medyanın bu soruna bakışındaki eksiklik ve bazı gerçeklerin görmezden gelinmesi, ülkenin en önemli güvenlik problemi haline gelen bu örgütle ilgili çözümlerin de önünü tıkamakta. Aynı şekilde ülkedeki Müslümanlara yönelik kullanılan ötekileştirici dil, zengin yeraltı kaynakları ve insan gücüyle Afrika’da önemli bir devlet pozisyonunda olan bu ülkenin toplumsal barışını ve bütünlüğünü zedeliyor.

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.