Mustafa Yürekli: Nuh’suz tufana yakalanmak..
Nuh’suz tufana yakalanmak...
Türkiye, Barış Pınarı Harekatı ile içlerinde Avrupa ülkelerinin vatandaşı olan ve ülkeleri tarafından kabul edilmeyen teröristlerin bulunduğu terör örgütlerinin tasfiye etmeye çalıştı. Avrupa ülkelerinin terörle mücadeleyi desteklemesi ve Türkiye ile birlikte olması gerekmez miydi?
Beklenmedik bir askeri müdahale olarak Barış Pınarı Harekatı, Kıbrıs Barış Harekatı gibi Batı’yı sarstı. Avrupa ülkelerinin Barış Pınarı Harekatı’nı saptırıp Suriye'nin toprak bütünlüğünü bahane ederek dünya kamuoyunu yanıltmaya yönelik yalanlar uydurması, hiç kuşkunuz olmasın emperyalist genlerinden gelmekte ve sömürgeci kanlarından beslenmektedir. Sözkonusu Batı yalanını, sahada askerî harekâtla, diplomaside de yapacağımız ataklarla tekzip etmek en doğru yol görünmektedir. Dünya iletişim ağında sürekli üretilecek olan Batı yalanıyla bütün alanlarda kesintisiz mücadele etmek gerekiyor..
Pınar Barış Harekâtı eninde sonunda masada diplomasiyle sonuçlandırılacaktır. Peki, Türkiye BM diplomasisi ile bunu başarabilir mi?
Diplomasinin temel ilkesi, barış ve diyalogdur. BM'nin şu andaki görünümü, uyuşmazlıkların artırılıp çatışmaların körüklenebileceği bir forum çizgisinde olduğudur.
Anahtar soru şu: Bir yandan İslam dünyasını cehennem haline getiren Avrupa ülkeleri aynı zamanda barış amaçlı diyalog ve diplomasiye yönelebilir mi? BM uyuşmazlıkları çözmeye mi çalışacak yoksa bu uyuşmazlıkların tartışılacağı bir forum olarak mı kalacak? Yani anlaşmayı ve çözümü amaçlayan "diplomasi" ilkesi mi, yoksa anlaşmanın sağlanması yerine, karşı tarafın çoğunluk oyuyla yenilgiye uğratılması ve aşağılanmasını içeren "parlamenter" ilke mi geçerli olacaktır?
Türkiye'nin "Barış Pınarı Harekâtı" öncesinde bilgilendirilen ve itirazları bulunmayan Trump ve Putin'in BMGK (birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) toplantısında Türkiye'nin kınanmasına hayır demeleri yanıltmamalı.. Çünkü diplomasi ilkesi geçerli olması gerekirken, ne yazık ki ikinci şık geçerli olmaya devam etmektedir. Bir uyuşmazlığın çözümünde hayati çıkarları söz konusu olmayan, yani tuzu kuru Avrupa devletleri, Rusya ve Çin, BM'de bir araya gelerek, oylarıyla, varlığının sürüp sürmemesi tartışılan, ölüm kalım savaşı veren halkı Müslüman devletleri alt edebilmektedirler.
Oysa BM Antlaşması'nın (BM Şartı) ilkeleri, devletlerin uluslararası hukuka uymalarını; bunun gereği olarak, devletlerin egemen eşitliği, uyuşmazlıkların barışçı çözümü, devletlerin toprak bütünlüğüne karşı güç kullanılmaması ve devletlerin iç işlerine karışılmaması değil midir? Genelde Ortadoğu'da ve bölgemizde; özelde Suriye ile olan ilişkilerimizde BM tavrını ya da vurdumduymazlığını nereye koyacağız?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya'da, Kuala Lumpur Liderler Zirvesi'nde önemli açıklamalarda bulundu: "1,7 milyarlık İslam aleminin kaderini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi üyesi 5 ülkenin keyfine bırakan sistem artık ömrünü tamamlamıştır." dedi.
Vicdansız, ruhsuz dünya sistemi çökmüştür. Dünya sisteminin çökmesi ise Kuran terminolojisinde tufan demektir.
BM'den ve Batı merkezli diplomasisinden hayır gelmeyeceğine göre, Nuh'suz tufana yakalandığımızın farkına varıp bir an önce Türkiye ve İslam ülkeleri olarak yapacağımız iş, İslam birliği ekseninde kendi diplomasimizi üretmektir. İslam birliğini kurmak, gemi yapmayı bilen Nuh’u başa geçirmektir.
Ankara, Tahran, İslamabad, Bağdat, Şam ve Kahire ile birlikte bölgesel ittifaklar kurarak, kalıcı İslam barışını kurmanın bir yolunu bulmak zorundalar..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.