Müslümanlar Gökdelenler Rezidanslar
BENDENİZ lafı ağzımda eveleyip gevelemem. Yine açık, seçik ve keskin konuşacağım. Bugünkü gökdelenler, yüksek rezidanslar birer Nemrud-hânedir, Kur?ana Sünnete İslama aykırıdır.
Öncelikle lüks ve israflı oldukları içindir. İsraf haramdır.
Böyle binalar Sünnete aykırıdır. Resulullah Efendimiz, Medinede birazcık şatafatlı topraktan bir bina yaptıran sahabinin selamını almamıştır. Çünkü o, binasını yükseltmişti.
Hadis: ?Her gün dünya semasından bir melek seslenir: Ey bugün doğacaklar, ölmek üzere doğunuz!.. Ey bugün yükseltilen binalar, harap olmak üzere yükseltiliniz!..?
Elli seneyi aşan bir zaman boyunca Türkiye çılgın bir hırs ve şehvetle lüks meskenlere yatırım yaptı. Yekun olarak trilyonlarca dolarını öldürdü, âtıl bıraktı. Mesken sahibi olmak için milyonlarca vatandaş faizli krediler aldı. O lüks ve israflı meskenlerin içleri saçma sapan eşya ve mobilya ile dolduruldu. Bir fasid daire ki sormayın.
Biz Türkiyeliler bütün sermayemizi, varımızı yoğumuzu lüks meskenlere, lüks eşyaya harcarken; Japonlar 35, 45, en zenginleri 75 metre karelik mütevazı dairelerde oturdular ve iktisat ve finans sahasında dünyayı hayran bırakan harikalar meydana getirdiler.
Ey zevzek, çok konuşma, vır vır etme!.. Türkiyenin, Japonya gibi millî ve yerli bir otomobil sanayii var mı? Çek Cumhuriyetinin Skodası gibi bir markamız bile yok.
Müslümanın ideal meskeni nasıl olmalı? Küçük de olsa bahçe içinde bir, iki, bilemedin üç katlı mütevazı fakat harika güzel bir ev. Mal değil, yuva?
Şuna bak, otuz katlı lüks bir rezidansın en üst katında oturuyor. Bulutlarla arkadaş? Yabani kazlar hizasından geçerken, ne acayip yaratıklar diyorlardır muhakkak.
Evet lüks ve israflı rezidanslar, gökdelenler İslamın ruhuna, Kur?ana, Sünnete, hikmete=bilgeliğe, akl-ı selime aykırıdır.
Karga nasıl karga yuvası, kırlangıç nasıl kırlangıç yuvası yapıyorsa Müslüman da İslam evi yapmalıdır.
Bir kırlangıcın bülbül yuvası yapması ne kadar acayip olursa, bir Müslümanın Nemrud-hâne yapması ondan daha acayip olur?
İslam sadece dar manada bir din ve teoloji değil, en geniş manasıyla bir medeniyet ve kültürdür. İslam medeniyetinin kendi evleri, binaları, mimarisi, altın oranı vardır.
İslam evi dar-ı saadet ve huzurdur
İslam evi dar-ı hikmettir.
Salon, salamanje, antre, jakuzi, şömine? Onlar, Ehl-i küfür sıçan deliğine girseler, peşlerinden girerler.
İmkanları olduğu halde İslam evlerinde oturmayan Müslümanlar yabancılaşmış, aliene olmuş Müslümanlardır. Onlardan ne köy olur ne kasaba.
Efendiler hanımlar!.. Müslüman isen Müslüman evinde, Türksen Türk evinde oturacaksın.
Arslanını arslan olduğu ininden belli olurmuş?
Mesken, mobilya, dekorasyon konusunda israf sergileyenler, Kur?an lisanıyla şeytanın kardeşleridir.
Müslüman evi nasıl olur kültürünü halkımıza, gençliğe kimler verecek?
* (İkinci yazı)
Üç Temel Kurumda Başörtüsü Yasağı Kabul Edilemez
KAMUDA başörtüsü serbestliği getirildi ama üç kurumda çalışan hanım personel bunun dışında tutuldu, ordu emniyet ve yargı?
Hürriyeti getirenlere teşekkür ediyoruz ama istisnaları doğru bulmadığımızı da belirtmek istiyoruz.
Üniversite hocası başını örtebilecek ama dindar hakim hanım örtemeyecek? Böyle eşitlik olur mu?
Bu üç istisna temel insan haklarına ve hürriyetlerine, din inanç ve inandığı gibi yaşama hürriyetine aykırıdır.
Ordu, yargı ve emniyet ülkenin ve devletin üç güçlü ve temel müessesesidir.
Hanım bir hakimin veya savcının başını düzgün ve sade bir şekilde örtmesi, onun vazifesini-işini yapmasını önler mi?
Emniyet ve ordu mensubu dindar bir hanımın, başını kapatıp üzerine polis veya asker kasketi giymesinin ahlaken, vicdanen ne sakıncası olabilir ki?
İsveçte Müslüman bir hanım polis oluyor, üniformasını giyiyor, başını tek renkli sade bir eşarpla örtüyor, üzerine polis şapkasını geçiriyor, orada bunu herkes normal ve tabiî karşılıyor da bizde niçin bu tolerans yok?
Kadın savcılar, hakimler, polisler, subaylar başlarına alaca bulaca eşarplar örtemez denilseydi buna itiraz etmezdim. Lakin üç müessesede başörtüsü yasağının sürdürülmesini kesinlikle hukukî, etik ve normal bulmuyorum.
Türkiye Müslüman bir ülkedir ve burada öncelikle Müslümanların, sonra diğer din mensuplarının dinî hürriyetleri hiçbir şekilde kısıtlanamaz.
Siyaset ilminde ve kültüründe baskı grupları diye bir kavram vardır. Siyaset arenasında sadece siyasî partiler değil, baskı grupları da rol oynar.
Türkiyede Alevî baskı grupları vardır. Bunlar son derece aktiftir. Haklı veya haksız isteklerini duyururlar, icabında yasal sınırlar içinde ve dışında sokağa inerler. Maalesef Sünnî çoğunluk onlar ve diğer azınlıklar gibi aktif değildir.
Kamuda başörtüsü serbestliği sağlanırken bunun yüzde yüz ve tam olması gerekmez miydi?
Niçin üç kurum istisna ediliyor?.. Hanım öğretmenler başlarını kapatabilecek de, savcılar hakimler niçin kapatamayacak? Bu eşitsizliğin akla sığan bir gerekçesi var mıdır?
Bu üç istisna karşısında Sünnî kesim niçin ayağa kalkmadı?
Sünnî kesimin şeyhleri, reisleri, muhteremleri, üstadları, ağabeyleri, efendileri, liderleri (yapıcı olmak şartıyla) niçin itiraz etmediler?
Üç kurumda başörtüsü yasağının devam etmesi bir haksızlık değil midir? Evet tekrar ediyorum haksızlık değil midir?
Peygamber Efendimiz salat ve selam olsun ona ?Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır? buyurmamış mıdır?
Zaman Ebedî ve Millî Paşalar, darbeci âsi generaller, sıkıyönetimler, ağır baskılar, yıldırmalar, Devlet Güvenlik Mahkemeleri zamanı değildir. Memlekette o kadar hürriyet var ki, birtakım densizler ve terbiyesizler Başbakana bile ağır hakaretler edebiliyor. Peki bu hürriyet ortamında hakkı söylemek ve tavsiye etmekle vazifeli bulunan birtakım Sünnî rüesa ve kübera niçin susuyor?
Önce kamuda başörtüsüne hürriyet getirenlere teşekkür edilmesi, sonra üç kurumu niçin bu hürriyetin dışında bıraktınız diye sorulması gerekmez mi?
Haklarını imkan ve hürriyet olduğu halde doğru dürüst arayamayan Sünnî çoğunluk? Çok yazık, pek yazık!
Mehmet Şevket Eygi
Milli Gazete
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.