Müslüman nasıl tevazu göstermeli...

Müslüman nasıl tevazu göstermeli...
Kadın-erkek her müslüman, Rasûlullah?ın (s.a) bu tabii hâlini, tevazu ahlâkını ve nezâket anlayışını önemli bir görgü kuralı (âdab-ı muâşeret)...



Kadın-erkek her müslüman, Rasûlullah?ın (s.a) bu tabii hâlini, tevazu ahlâkını ve nezâket anlayışını önemli bir görgü kuralı (âdab-ı muâşeret) olarak benimsemeli ve sosyal hayatında uygulamalıdır.

Prof. Dr. Zekeriya GÜLER?in HADİS GÜNLÜĞÜNDEN

TEVAZU

???? ??????? ???? ??????? ????? ????? ????????? ????? ????? ?????? ??????? ??????? ?????? ??????? ???????? ????????? ????? ?????? ???????? ???????(?)

??????? ??????? ??????? ??????? ???? ??????????? ?????? ??? ???????? ?????? ????? ?????? ?? ??? ???????? ?????? ????? ??????

 

Iyâz b. Hımâr (r.a) anlatıyor: Bir gün Rasûlullah (s.a) aramızda ayağa kalkarak şöyle konuşmuştur:

?Şüphesiz ki, Allah Teâlâ sizin mütevazı olmanızı bana vahyetti (emretti). Tâ ki kimse kimseye karşı böbürlenmesin ve ona taşkınlık yapmasın!?[1].

AÇIKLAMA

Rasûl-i Ekrem, içten gelerek tevazu gösteren kimsenin derecesinin yükseltileceğini haber verir: ?Hiçbir sadaka malı eksiltmez. Aftan dolayı Allah bir kulun ancak izzet ve şerefini artırır. Allah için tevazu gösteren bir kimseyi Allah ancak yükseltir?[2].

Özellikle gençlerin hedef kitlesi olarak düşünülüp dile getirilen şu tavsiye, tarihî tecrübenin söylettiği hikmetler olmalıdır: ?Sözlerin tatlı, tavırların zarif olsun. İnsanın kabası, ısırgan köpek gibidir, herkes tarafından taşlanır. Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir. Herkesi kendisinden uzaklaştırır?[3]. Çünkü, tabiatı itibariyle insan, başkalarını hor ve aşağı görerek ?ben şöyleyim, böyleyim? diyerek kendi benliğini öne çıkaran insan tipinden hoşlanmaz.

Hz. Lokman?ın oğluna verdiği öğütleri kıssa eden Yüce Kur?an, muhatabının dikkatini bu noktaya çeker:

?Küçümseyerek/kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip övünüp duranları asla sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol, sesini de alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir?[4].

Kur?an?ın ilk muhatabı Rasûl-i Ekrem, bu ve benzeri hitapları hayatının her kademesinde dikkate almış, yaş ve seviye itibariyle karşılaştığı farklı insan gruplarına tevazu ahlâkını göstermiştir. İlgili rivâyetlerden birisi şu hadisedir:

Ebû Mes?ûd (r.a) anlatıyor: Bir adam, Rasûl-i Ekrem ile görüşmek üzere geldi. Fakat adamı heyecan sardığından titremeye başladı. Bunun üzerine Peygamber (s.a), ?Sakin ol, ben bir kral değilim. Ancak ben, kurutulmuş et (kadîd) yiyen Kureyş kabilesinden bir kadının oğluyum!?[5] buyurarak adamı sükûnete davet etmiş ve müşfik ses tonuyla onun heyecanını yatıştırmıştı. Hadis, Rasûl-i Ekrem?in insanlarla olan sosyal münasebetlerinde mütevazı ve tabii olduğunu göstermektedir.

Ömer b. es-Sâib?den rivâyet edilen şu örnek de dikkate şâyandır:

?Rasûlullah (s.a) otururken süt babası çıkageldi. Rasûlullah hemen elbisesinin bir tarafını ona serdi ve üzerine oturdu. Sonra süt anası geldi. Elbisenin öbür yarısını da süt anasına serdi ve üzerine oturdu. Daha sonra (erkek) süt kardeşi gelince de ayağa kalktı ve onu önüne oturttu?[6].

Kadın-erkek her müslüman, Rasûlullah?ın (s.a) bu tabii hâlini, tevazu ahlâkını ve nezâket anlayışını önemli bir görgü kuralı (âdab-ı muâşeret) olarak benimsemeli ve sosyal hayatında uygulamalıdır. Gündelik hayatta, işi icabı devlet dairelerine uğrayan vatandaşlar, çoğu kez asık suratlı, sert tabiatlı ve işi formaliteye boğan memurlarla muhatap olabilmektedirler. Halbuki devlet memurları, her türlü alâka ve hizmete lâyık olan insanın ve toplumun işini yerine getirmekle yükümlü tutulan ve onlara hizmet etmeleri emredilen kimseler demektir. Bilinmelidir ki, güç ve iktidarı ellerinde tutanlara yaltaklanmak, güçsüzlere ve zayıflara zorbalık etmek, hem ahlâkî bir zaaf, hem de ciddi bir şahsiyet problemidir.

Bu yüzden, tayin veya seçimle iş başına getirilerek kendilerine geçici hizmet makamı emanet edilen, ancak ahlâkî olgunluğa erişemediğinden, varlık sebebini kendisine borçlu bulunduğu vatandaşın yüzüne bile bakmak istemeyen soğuk ve öfkeli idareciler, Rasûl-i Ekrem?in bu ahlâkına çok daha muhtaç durumdadırlar. Gerçi, içgüdüye bağlı fıtrî (doğuştan gelen) ahlâk ve karakteri değiştirmek zordur. Ancak, insanın kendisini hesaba çekmesiyle, otokritikle, eğitimle, işgal edilen makamın geçici olduğunu, emeklilik veya ölümle dünyevî imkanın sona erdiğini düşünmekle, bir çok kötü alışkanlık ve olumsuz davranıştan kurtularak erdemli insan olması mümkündür.

Tarih, zâlim ve ceberut bir çok insan tipinin, kâmil şahsiyetlerin samimi telkin ve örnek davranışlarından ders alarak dize gelişine şahit olmuştur. İnsanlara tepeden bakan bir çok kibirli ve gururlu karakterin, alçak gönüllü ahlâk adamlarının ölçülü davranışları karşısında âdeta eriyerek birer olgun insan olduğu bilinen bir husustur.

Müstekbir ve mütekebbir karakterler, Gazneli Mahmud?un şu şiiriyle şuurlanmak zorundadır:

?Öldükten sonra, Yoklasın kafatasın mezarda her ölenin, Farkı varmı bakalım hükümdarla kölenin!?

Kaynak: (Prof. Dr. Zekeriya Güler, Hadis Günlüğü, Hüner Yayınevi, Konya 2011, 5.basım)


[1] Müslim, Cennet, 64; Ebû Dâvud, Edeb, 40; Tirmizî, Menâkıb, 67; İbn Mâce, Zühd, 16, 23.

[2] Müslim, Birr, 69; Tirmizî, Birr, 82; Dârimî, Zekât, 34; Muvatta?, Sadaka, 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 386.

[3] Başgil, a.g.e., s. 73.

[4] Lokmân 31/18-19

[5] İbn Mâce, Et?ıme, 30. Hadisin isnâdı sahihtir.

[6] Ebû Dâvud, Edeb, 120.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.