Mursi’nin ölümü: Batı medyası ahlaki pusulasını yitirdi

Mursi’nin ölümü: Batı medyası ahlaki pusulasını yitirdi
Mursi'nin trajik vefatı, Orta Doğu diktatörlüklerine, Batı’nın ikiyüzlülüğü ve ahlaki çöküşüne dair iç karartan gerçekliklerin altını yeniden çizecek şekilde ilişkiler ve tatbikatlara dair karmaşık bir ağı ortaya çıkardı.

Mursi’nin ölümü: Batı medyası ahlaki pusulasını yitirdi

Mursi'nin trajik vefatı, Orta Doğu diktatörlüklerine, Batı’nın ikiyüzlülüğü ve ahlaki çöküşüne dair iç karartan gerçekliklerin altını yeniden çizecek şekilde ilişkiler ve tatbikatlara dair karmaşık bir ağı ortaya çıkardı.

Mısır’da demokratik yollarla seçilen ilk ve tek cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi, 17 Haziran 2019 tarihinde şüphe uyandıran şartlar altında mahkeme salonunda öldü. Geçtiğimiz sene, bir grup İngiliz avukat ve milletvekili tarafından yürütülen bir soruşturma dahilinde [1], Dr. Mursi’nin tutukluluk koşulları değerlendirildi ve hapiste içinde bulunduğu durumun “acımasızca, insanlık dışı ve aşağılayıcı bir muamele” teşkil ettiği sonucuna varıldı ve bu muamelenin muhtemel sonucunun Mursi’nin ölümü olacağı uyarısında bulunuldu. Bu nedenle, bunun soğukkanlı bir şekilde hesaplanmış bir cinayet olup olmadığı ya da ölüme sebebiyet veren ve dolayısıyla cezai bir durum teşkil eden bir ihmal olup olmadığı sorusu artık tam olarak gerekçelendirilmiş oldu. Mursi’nin alelacele defnedilmesi ise sadece yönetime olan güvensizliği artırmaya yaramıştır.

Ana akım Batı medyası Orta Doğu’da -çok büyük ölçüde- kendi hükümetleriyle aynı rotayı izliyor. Batı medyasında Mursi’nin vefatına çok az zaman ve yer verilmiş olması, böylesine bir turnusol kağıdı mahiyetindeki olaya dahi Batı’nın tanıklık etme konusundaki isteksizliğini ifşa ediyor.

Bu korkunç hadise, Türkiye’nin liderliğini bir kez daha adalet adına cesur ve ilkeli bir duruş sergilemeye de itti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Merhum Cemal Kaşıkçı cinayetinin unutulmasına izin vermediğimiz gibi Mursi’nin yaşadığı dramın da unutulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” sözünü verdi. Benzer şekilde, BM İnsan Hakları Ofisi, Mursi’nin ölümüyle ilgili bağımsız bir soruşturma talep etti. Bu talep, önde gelen insan hakları örgütlerinden de benzer çağrıların gelmesine sebep oldu.

Mısır liderinin bu trajik vefatı, Orta Doğu diktatörlüklerine, Batı’nın ikiyüzlülüğü ve ahlaki çöküşüne dair iç karartan gerçekliklerin altını yeniden çizecek şekilde ilişkiler ve tatbikatlara dair karmaşık bir ağı ortaya çıkardı. Batılı hükümetlerin adeta karanlık bir gölet üzerindeki ördekler gibi sessiz kalmış olması gerçekten çarpıcı bir detay olarak kayıtlara geçti. Bu sessiz duruşla ilgili olarak Fransız dergisi Politis, 20 Haziran sayısında şöyle bir yorumda bulundu: “Mursi’yle ilgili olarak en köklü Batı demokrasileri, Fransa da dahil olmak üzere, en azından bir ilkeyi savunabilirlerdi. Sessiz kaldılar. Demokrasi kavramı kesinlikle değişken bir geometriye sahip.”

Ana akım medya hükümetlerin rotasını izliyor

Gerçekten de General Abdulfettah es-Sisi tarafından tasarlanan darbe, sadece milyonlarca Mısırlının demokratik bir geleceğe dair ümitlerine ölümcül bir darbe indirmekle kalmadı, aynı zamanda da Orta Doğu’da hüküm sürmekte olan çözümsüzlüğe, çıkmaza bir vurgu daha yapmış oldu. Bir yandan, Batılı uluslar demokrasinin ve insan haklarının erdemleri konusunda ders vermeyi çok severler. Dış politika söylemlerinin tam merkezinde etik ve ahlaki unsurlar varmış gibi davranırlar. Bu “etik ve ahlaki unsurlara dayanıyor olma” görüntüsü de, Batı’nın çıkarlarına ne zaman uygun düşse, kendi sınırlarının haricindeki yerlerde demokrasiyi korumak için seçici bir şekilde kullanılır.

Batı medyası bu tür sınavları verememekle kalmadı, aynı zamanda Mursi’nin şehit edilmesini ve Sisi rejimi tarafından işlenen cürümleri görmezden gelerek bu cürümlere bilerek veya bilmeyerek ortak olmuş oldu.

Öte yandan, bu aynı uluslar, Orta Doğu diktatörleri demokrasiyi ne zaman ezip geçmeye karar verseler, onlarla birlikte saf tutarlar. Bunu da sırf daracık ekonomik çıkarlarının gemisini yürütmek adına yaparlar. Ana akım Batı medyası Orta Doğu’da -çok büyük ölçüde- kendi hükümetleriyle aynı rotayı izlemiştir. Bu haber kuruluşlarının çoğu bu rota üstündeki iki uç noktada seyrettiler şimdiye dek. En iyi uçta yapabildikleri, gözlerini Arap dünyasındaki devlet terörü gerçeği ve korkunç suistimallere kapatmak, en kötüsünde ise bu rejimlerin muhaliflerine siyasi çuvaldızlar saplayıp haklarında zehir zemberek yorumlar yaparken diğer taraftan bu diktatörlüklerin işlediği haksızlıkların üstünü örtüp aklayan yayınlar yapmak olmuştur.

Cumhurbaşkanı Mursi’nin vefatının, haber formatı olarak içine oturtulduğu çerçeve de benzer kalıplarla malul. Çeşitli haber kuruluşları Mursi’nin vefatına TV’lerinde çok az zaman, yazılı basın mecralarında da küçücük bir alan tahsis ettiler. Bu kadar az bir zaman ve alanın tahsis edilmiş olması dahi bize bizatihi bir şeyler anlatıyor: demokratik yollardan seçilmiş bir liderin askeri bir darbeyle indirildikten sonra gayriinsani muameleye maruz kaldığı ve en temel hukuki ve insan haklarından mahrum bırakıldığı senelerden sonra kuşku uyandıran şartlar altında hayatını kaybettiği böylesine bir turnusol kağıdı mahiyetindeki olaya dahi Batı’nın tanıklık etme konusundaki isteksizliğini ifşa ediyor.

Güney Afrika’nın eski lideri Nelson Mandela şayet Mursi’ninkine benzer bir muameleye maruz bırakılmış olsaydı, acaba bu haber kuruluşlarının tepkisi aynı mı olurdu diye insan merak etmeden duramıyor. İlgili medya kuruluşları, tarihin bu karanlık dönemecini ehemmiyetsiz bir hadise gibi yansıtmakla sadece empati, adalet, insan hakları ve insani dayanışmanın genel tezahürleri konularında turnusol kağıdı niteliğindeki çeşitli sınavları verememekle kalmadılar, aynı zamanda Mursi’nin şehit edilmesini ve Sisi rejimi tarafından işlenen cürümleri görmezden gelerek bu cürümlere bilerek veya bilmeyerek ortak olmuş oldular.

Batı medyasında yalanlar zinciri

Marjinalleşmenin yanı sıra, ikinci ve en çok kullanılan haber çerçevesi, Mursi’ye dair övgüleri onun cumhurbaşkanlığına ve temsil ettiği değerlere karşı küçük düşürücü eleştirilerle bir arada sunmak oldu. Ana akım Batı medyası, bir adamın tüm imkansızlık ve zorluklara rağmen nasıl kahraman bir şekilde demokrasi için mücadele verdiği gerçeğini dil ile olsun ikrar etmeyen anlatıları ustalıkla tasarlamanın sayısız örneğini ortaya koymuştur. Buna karşılık, Mursi’nin cumhurbaşkanlığını başka rakiplerin de katıldığı özgür bir seçim neticesinde kazanmış olduğu gerçeğini görmezden gelerek yazdıkları haber metinlerini Mursi’nin siyasi partisinin sözüm ona kötülükleri hakkındaki uyduruk yorumlarla doldurdular.

Her türlü yanlı yayına rağmen, Orta Doğu halkları kahramanlarının ve kötülerinin kim olduğunu çok iyi bildikleri gibi bu kötüleri fonlayanların ve dalkavuklarının da kim olduğunu çok iyi biliyor.

Fransa’nın en büyük ikinci gazetesi olan Le Figaro, bu kalıbı örnekleyen tarzda taraflı yayın yaptı, mesela. Le Figaro’nun, silah ve cephane üreten en büyük Fransız şirketine (Dassault) ait olmasından dolayı çok büyük bir çıkar çatışmasıyla karşı karşıya olduğunu çok az insan bilir. Dassault’nun, Sisi’ye 2015’te sattığı Rafale savaş uçaklarından çok büyük kazançlar sağladığı da iyi biliniyor. Bu bağlamda gazetenin İstanbul muhabiri Delphine Minoui, Mursi’yle ilgili dengesiz bir makale yazdı (17.06.2019). Yazar daha başlıkta merhum cumhurbaşkanını “gelip geçici” olarak tanımlamaya başlıyor. Sonra da şöyle devam ediyor: “İşte bu hiç cumhurbaşkanı olmaması gereken bir adamın hikayesidir.” Üstüne üstlük makale, Mısır’ın dümeninde darbeci bir generalin olmasıyla ilgili neredeyse hiçbir çekince ifade etmiyor. Açıkçası, Le Figaro örneğinde bunun neden böyle olduğunu biliyoruz.

Sıkı editoryal standartlarıyla ünlü The Economist gibi bir yayın dahi sınıfta kaldı. Örneğin, konuyla ilgili 20 Haziran’da yayınlanan makaleyi “Mısır’ın tek demokratik idarecisi Muhammed Mursi mahkemede öldü” başlığıyla verdiler. Başlığı okuyanların çoğu, tarafsız bir makaleyle karşılaşacaklarını zannetmiş olabilir. Ancak, The Economist Mursi’nin ölümünü “devrimin son sözü” ve “bir dipnot” olarak değerlendirdi. Bu şekilde bir “semantik kıvırma” ile dergi Mursi’nin yaşadığı trajediyi, kendi görüşüne göre, Arap Baharı sahnesinin perdesini tamamen kapatan “alakasız” ama “en son sahne” olarak nitelendiriyor. Kısacası dergi, bölgenin menüsünde diktatörlükten başka bir şey olmayacağını savunuyor. Buna ek olarak, makalede tercih edilen bazı kelimeler de düşüncesiz ve saldırgandı. Mesela Mısırlı liberallerin neden Mursi’ye oy verdiğini açıklamaya çalışırken makale, merhum cumhurbaşkanı adeta kokuşmuş bir tür illetmişçesine liberallerin “birçoğu burnunu kapadı ve oyunu öyle verdi” yazdı; halbuki merhum Mursi yüksek dürüstlük, ahlak ve itimat standartlarına sahip bir insandı.

Bu tür yaklaşımlar sadece nezaketten yoksun değil, aynı zamanda ana akım Batı medyasının ahlaki pusulasını yitirdiğini de gösteriyor. Mursi’nin mirası her halükarda yaşayacaktır. Bölgede demokrasinin bir simgesi haline geldi ve birçok yerde milyonlarca insan onun için gıyabi cenaze namazı kıldı. Sadece bir örnekle yetinelim: geçen cuma Cezayirli göstericiler Mursi’ye övgülerde bulunurken onun katillerine ve temsil ettikleri kötülüğe lanet okudular. Böylece, her türlü yanlı yayına rağmen, Orta Doğu halkları kahramanlarının ve kötülerinin kim olduğunu çok iyi bildikleri gibi bu kötüleri fonlayanların ve dalkavuklarının da kim olduğunu çok iyi biliyor.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.