Muhabbet ve sadakat destanı: Mustafa Sungur
Mustafa Yürekli, Mustafa Sungur'un Afyon Cezaevindeki Bediüzzaman'la birlikte olabilmek için yazdığı mektup yüzünden tutuklanışını, öğretmenlikten atılışını, üstada 13 yıl hizmet verişini anlatıyor.
Üsküdar'daki dershanesinde bir odada, kameraları kurdum, ışıkları yaktık ve çekime başladık. Mustafa Sungur, elindeki Bediüzzaman'ın Muhakemat kitabından okumaya başladı.. Kendisiyle ilgili bir bölüm okuyup hayatını anlatmaya başlayacak sandım. Okumaya devam etti. Sorularla konuyu açmaya çalıştım. Aldırmadı. Kamera yokmuş gibi, bize ders yapıyordu. Kayıta devam ettim, elimde onun bir dersi olsun diye. Onun şahsi hayatı yoktu, bunu düşündüm. Fanilikte ebedileşmeyi başarmış bir iman kahramanıydı o. Kur'an-ı Kerim'e adamıştı hayatını, onun çağdaş tefsiri olan Risale-i Nur'a hizmette tamamladı ömrünü..
Risale-i Nur'un anlam ve önemini yaşayarak kavrayan Mustafa Sungur, genç bir Cumhuriyet öğretmeni olarak Safranbolu'da dalgalanan tevhit bayrağının sancaktarları arasına katılmıştı. Kastamonu'ya gidip Mehmed Feyzi Efendiyi, Çaycı Emin Beyi, Hakkı Beyi ve bölgedeki bütün hizmet ehlini tek tek ziyaret ederek tanıştı, çalışmalara destek verdi. Hizmetleri, Bediüzzaman'ın da tekdirini kazanmıştır; Safranbolu'ya gönderdiği bir mektubunda ?Nurun küçük kahramanlarından Mustafa Sungur' diyerek onu tebrik ve teşrif de etmiştir.
İman davasının ?küçük kahramanları'ndan biri olarak, 17 yaşındaki Safranbolulu genç öğretmen Mustafa Sungur, bir yıl, içindeki heyecan tufanlarını dindirdi ama muhabbet ve hasret ateşlerini söndüremedi. Bediüzzaman'ı görmek için yollara düştü. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra üstadın bulunduğu Emirdağ'a vardı.[1]
Üstadı yakında görmek, nurun kaynağına ulaşmak, Mustafa Sungur'un inancını pekiştirdi ve hizmetteki coşkusunu artırdı. Artık Risale-i Nur'a daha sıkı sarılıyor, elle yazıp çoğaltarak yayılması için canhıraş çaba sarf ediyordu.
1948'de, Bediüzzaman Afyon Davası nedeniyle tutuklanınca, onu cezaevinde ziyaret etti. Dönüşte de, uzunca bir mektup yazdı. Annesine "Ana, bana dua et, Üstad'ın yanına gideyim." dedi. Bediüzzaman'a hitaben kaleme aldığı ve cezaevine gönderdiği sözkonusu uzun mektup yüzünden tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı. Yargılama sonunda, 6 ay mahkumiyetle cezalandırıldı. Amacı böylece gerçekleşmişti: Afyon hapishanesine girdi. Falakalara yatırıldı, işkencelerden geçti. Tabanları şişti, vücudu yara döktü. Bütün bunlar vız geldi. Üstadı zindanda çile çekerken, o dışarıda rahatına bakamamıştı. Tam bir adanmışlık timsaliydi.
Ne var ki 1949 yılında Nisan ayında cezaevinden çıkıp köyüne dönen Mustafa Sungur, 6 aylık mahkumiyetle cezalandırıldığı için memurluktan da çıkarıldığını öğrenecekti. Evliydi, çocukları vardı.. Henüz yirmi yaşında olmasına rağmen, baş koyduğu davasına, üstadının uğruna, mesleğini, kariyerini, makamını, tek düzenli geliri olan devlet memuru maaşını feda etmişti. Daha sonra, 1953'te Samsun'da yayınlanan Büyük Cihad gazetesinde Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında çıkan bir yazısı nedeniyle de tutuklu olarak yargılanacaktı.
Afyon Cezaevi'ndeki çile döneminde, ziyarete gelen, İzmir taraflarında imam hatiplik görevi yapan babası Mehmet Efendi, Bediüzzaman'la da görüşüp onu şikayet etmişti. Bediüzzaman babasını dinledi, onu sakinleştirdi ve gayretlerini anlatıp hizmette kalmasına ikna etti. Böylece Mustafa Sungur, 20 yaşına girdiğinde, Bediüzzaman'ın ilk talebeleri arasında, üstadın çevresindeki kadroda yerini almış oldu; üstadın bizzat verdiği derslerde Risale-i Nur'u tahsil etti, hizmet düsturlarını öğrendi.
Mustafa Sungur, 1947'den 1955 yılına kadar dönem dönem, 1956'dan 60'a kadar dört yıl sürekli Bediüzzaman'ın yanında kalarak İslam'a hizmet etti. Ankara'da Tarihçe-i Hayat kitabından dolayı Mustafa Sungur'un mahkemesi vardı; vedalaşırken üstadın elini öptü. Üstat da onun yüzüne bakarak "Sungur, hayatınla hayatım devam edecek!" dedi. Bu, üstadın ona söylediği son söz oldu.
MUHABBET DESTANI
Üstadın 1960 yılında Şanlı Urfa'da vefat ettiğinde, Mustafa Sungur 31 yaşındaydı. Ve üstada hizmette geçirdiği 13 yıl, onun dünya ve ahiret sermayesi olacaktı.
1948 yılında Afyon Hapsinde çekilmiş bir resim var, belgeselde de kullandık. Dördü ayakta, dördü ise çömelmiş sekiz adam. Planlı bir şekilde Devlet-i Ebed Müddet'i yıkmış, sonra da onu ayakta tutan İslam'ı yıkmaya çalışan modern Yezitlere karşı, çağdaş Hüseyin, tevhit sembolü Bediüzzaman'ın yanında bu Müslümanca duruş, onları zamana karşı abideleştirecekti. Bu fotoğraftakiler, İslam tarihinin kahramanları ve insanlık tarihinin değerli kişileridir artık. Bediüzzaman'la birlikte yargılanıp birlikte cezaevinde yattılar çünkü.. Çömelenler arasında sağda durur, Mustafa Sungur.
Bu fotoğrafı da konuştum kendisiyle.. Çektiği çileleri, tebessümüne dolayarak anlattı. Üstatla birlikte çok çile çekmişti kuşkusuz. Afyon Mahkeme Heyetine nasıl da cesaretle ?'Said Nursi, kemalatın zirve-i balasındadır'' diye haykırmış ve bir muhabbet destanı yazmıştı.
Haksız yere konulduğu hapishanelerde zulme maruz kaldı. Ne var ki o inancından ve mücadelesinden asla vazgeçmedi. Sanki rüyada olup bitmiş gibi aldırışsızdı, maruz kaldığı mezalime; başkasının hikayesini anlatır gibi anlattı yaşadıklarını. İlk Risale-i Nur talebelerinin maruz kaldığı zulüm, baskı ve işkenceleri öğreniyorduk ondan. Dünyanın ciddiye alınmazlığının zarif bir hatırlatıcısıydı o. Hayatın hiç bir çilesine aldırmamıştı zaten. Her türlü bela ve musibete gülümseyip geçmişti.
Üstadı Bediüzzaman'a ve eserlerine derinden bağlıydı. Hizmetteki ciddiyeti, sebatı, gayreti, şevki, azmi ve fedakarlığıyla her dönemde onu öne çıkardı. Hayatını, Risale-i Nur'a adamıştı; ihlasta, sadakatte, kardeşlikte, fedakarlıkta harika bir örnek olan nadir insanlardandı. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle herkesi kendine hayran bıraktı; ilerlemiş yaşına ve hastalıklarına rağmen, Anadolu'yu karış karış gezdi, gençlere örnek oldu. Türkiye'yi iki defa baştan başa dolaştı, köylere kadar gitti; gidip de Risale-i Nur'u okumadığı bir yer kalmadı. Hastahaneye yattığı güne kadar, Üsküdar'daki dershanesinde hizmetine devam etti.
İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 83 yaşında rahmet-i Rahman'a yürüyen Mustafa Sungur için cenaze namazı Fatih Camisi'nde, ikindi namazının ardından kılındı. On binlerce insanın hüsnü şehadetleri ve duaları eşliğinde ebedi âleme yolcu edildi. Cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, kıldırdı. Mustafa Sungur, Eyüp Mezarlığı'nda toprağa verildi. Son görevlerini yerine getirenler arasında, Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Mehmet Fırıncı, Salih Özcan, Mehmet Kırkıncı ve Abdülkadir Badıllı'nın yanısıra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, siyasetin ve iş dünyasının üst düzey temsilcileri de vardı.
Yapımına katkıda bulunduğu ?Bediüzzaman: Said Nursi Belgeseli' için beni tebrik etmişti. Yaptığım işin önemini anlatmıştı. Artık elini öpüp duasını alamayacağım. Mustafa Sungur'a Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabr-ı cemil diliyorum..
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Emirdağ, Ege Bölgesinin kuzeydoğusunda, Marmara Bölgesi'nin güney doğusunda ve İç Anadolu sınırında yer alır. Afyonkarahisar' a 73 km, Eskişehir' e 110 km , Ankara' ya 186 km, İzmir' e 396 km, İstanbul'a 440 ,Konya' ya ise 225 km uzaklıktadır.
Mustafa Yürekli- Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.