Mehmet Yürekli: 'İslam Milleti Ne Zaman Hakka Sarılıp, Batıla Darılacak!'

Mehmet Yürekli: 'İslam Milleti Ne Zaman Hakka Sarılıp, Batıla Darılacak!'
İslam dinin yüce Peygamberi buyuruyorlar ki:“Müslümanların bütünü bir kişi gibidir. Azasından biri rahatsız olduğu vakit, diğer azaları da rahatsız olur.”“Müslümanların dertleriyle dertlenmeyenler bizden değildir.”

 

Nasıl tahammül eder hür olan esaretine?

Kör olsun, ağlamayan, ey vatan felaketine! 

(M. Akif)

Bir kişinin herkes, herkesin bir kişi için olduğu hakikati, ancak İslamiyet’le gerçek manasına kavuşur, Müslüman, ancak en ileri cemiyet ve cemiyetçilik oluşmasının bütün ruh ve şuuruna biricik kaynaktır, ölçüttür. İslam’da fertle cemiyet arasındaki unsur ve terkip düğümü, milyonluk kütlede, bir kişinin dişi ağrıyınca, bunu bir milyon kişinin aynı diş üzerine duyacağı nispetle mefkûreyi bir sarmaş dolaş belirtir. Bu hale en güzel örnek, asr-ı saadet ve onu takip eden Raşit halifeler devridir.

Fakat sonradan türlü sebeplerle, tek zerresi ve noktası değişmez ve feda edilemez, topyekun kainatın mesele ve davalarında mutlak mizan anlayışı olan İslam’dan uzaklaşmalarla durum değişti. Diğer Müslüman milletleri gibi, Müslüman Türk’de İslam’dan uzaklaştıkça düştü, geriledi ve geriledikçe İslam’dan uzaklaştı.

Bu durum vahametini artıra artıra ilerledi ve öyle bir hadde geldi ki, artık bütün yaralar kangrenleşmeye yüz tutmuş, dertler devasız kalmıştı. Cemiyetimiz bütün yapısıyla, sayısız dertler karşısında şaşkına dönmüş, imkânsızlıkların batağına düşmüştü. Deva diye gösterilen yollar hep bu imkansızlık batağına çıkıyordu. Kendi asliyat ve safiyetine yabancılaştırılan Müslüman Türk, büyük bir gaflet eseri olarak, kuruluşu, malik olduğu ruh köküne cephe almakla buluyordu.

İşte, bütün bu karşılık ve şaşkınlık devri içinde, cemiyetimizin bir gören gözü, düşünen kafası Hak aşıklarından derlerimizi en hurda teferruatına kadar teşhis eden, kurtuluş çarelerini, akla gelmedik kolaylıklar içinde bildiren, ruh kökümüzün kopan bağlarını lif lif örgüleştirecek olan, İslami şuuru olanca gerçeğiyle gönüllerde uyandıracak alimlerimizden, şairlerimizden Rabbine niyazlarını dinleyelim:

“Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,
İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.
Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım! “
(M. Akif)

Batı Medeniyeti dedikleri tek dişi kalmış canavarı, kendilerinin itirafıyla dinleyelim: “Yahudi-Hıristiyan kültürü ile Roma-Yunan mirasının yansımasından başkası değildir?”

Evet. Batı ruhu, daha biz beşikteyken İslam’a karşı nefret sütüyle beslenerek, Batı medeniyetinin dokularına kadar girmiştir?

Ve böylece bugünkü durum çok net bir şekilde ortada, Siyonistler yeryüzündeki İslam milletlerini sıcak çatışma ortamına sokmuş, insanlığın belki de en acımasız zulmü, vahşeti tezahür etmiştir…Milyonlarca insan katlediliyor, bir buçuk milyarlık İslam âlemi sessiz, duyarsız, kendisi doğuda, ruhu batıda gündüz uyuyor, gece horluyor…

Yani, Batıda on ki kişi ölüyor, bütün batı ve Yahudi ruhu dünyayı feveran ediyor, Yahudi ruhunun temsilcisi Siyonistler, Müslüman milletleri suçluyor. Milyonlarca Müslüman katlediliyor, Milyonlarca Müslüman evinden barkından ediyor, Milyonlarca Müslüman’ın ırz ve namusu kirletiliyor, ayağa kalkan, hesap soran yok…

 

İslam dünyasının her yerde düşman istilasına uğradığını gören M. Akif’in yüreği burkulur, ağlar:

Duygusuz olmakkadar dünyada lakin derd yok;
Öyle salgınmış ki me'lun: Kurtulan bir ferd yok!
Kendi sağlam... Hissi ölmüş, ruhu ölmüş milletin!
İşte en korkuncu hüsranın, helakin, haybetin!

Bu durumu M. İkbal’de:

“Müslümanların İslam prensiplerinden uzaklaşmaları, içine düştükleri durumu kabullenmeleri ve bunu değiştirmek için harekete geçmedikleri için sitayişte bulunur…”

Ve…

"Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten"
Anlamı:
"Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir;
İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir." 
(Namık Kemal)

Yani, İslam milletleri adil devlet başkanlarını seçme ve yaşatma yükünü omuzlamalı, hiçbir sorumluluk yüklenmeden iktidar organlarına lanetler yağdırmaları bırakmalı, Allah’ın destek ve vaadini hak etmek için Allah’ın evrensel yasasına riayet ederek,Efendimizin yolunu kendimize yöntem seçmeliyiz ki:

Allah’ın evrensel yasasında bulunan asıl hakikati anlayabilelim, hem dünyamız, hem ahretimiz iyilik ve güzelliklerle dolsun. 

Bu iyilik ve güzellikler yolunu İslam şairlerden dinleyelim:

 “Oldur bana murâd ki oldu Sana murâd

Hâşâ ki Senden özge ola müddeâ bana”

 “Benim murad edindiğim şey, ancak Senin muradına uygun olandır.

Hâşâ! Senden başka bir murad taşımak, böyle bir iddiada bulunmak bana yakışmaz!” (Fuzuli)

“Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin
Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin”

Ey yüce Allah! Kendi güzelliğini önce, güzeller suretinde görünür kıldın,

sonra da dönüp âşıkların gözünden onu seyre koyuldun. Şimdi gören de sensin, görünen de... (Laedrî)

Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin

Canlarda vü tenlerde nihân hep sen imişsin

Senden bu cihan içre nişan ister idim ben

Ahir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin! (Şeyh Galip)

İslam Milleti Ne Zaman Hakka Sarılıp, Batıla Darılacak!

Bir millet vardı… Mâyesi, iman ve aşkla yoğrulmuş bir milletti bu… Azim ve iradesiyle bütün engelleri aşan, sebat ve metanetiyle bilcümle mâniaları yok eden bu necip milletin; dünyada, damgasını vurmadığı pek az toprak kalmıştı. Ahlakı Kur’an, Şahsiyeti İslam olan bu asil cemaatin; dostları yüce, düşmanları mağlup ve münhezim, davaları aziz, alimleri vakur, kumandanları cesur, erleri dürüst ve hanımları iffetli ve nezih idi. Bu bahtiyar millet; nereye gitmişse, fazilet ve adalet götürmüş; nerede yerleşmişse, orada ilim ve irfan bırakmış; küfür ve karanlıkların yerine ebediyet sırrına sahip medeniyet ve insanlık temelleri oturtmuştu. Bu dünya çapındaki şan ve şeref; bin yıldan fazla bir zamana, hududu hayal dışına taşacak kadar geniş bir mekana yayılmış, dağılmıştı. Kâinatın yüce yaratanı Allah’ü Zülcelâl her nefes ve adımda onların yar ve yaveri idi. Çünkü O millet, topyekûn fertleriyle, Rablerine itaat ediyorlar; emirlerini tutuyorlar, nehylerden kaçıyorlar, hakka sarılıp, batıla darılıp, hikmete râm oluyorlardı. Elbette Mansur ve muazzez olacaklardı. Zira Allah’ü Teala Hazretleri, Kitabı Keriminde, şöyle v’adediyordu: “Muhakkak Allah, kendi dinine yardım edip, kitabına uyana yardım edecektir.” Hac Suresi, Ayet: 40)

Şiarı; samimiyet, sadakat, istikamet ve ihlâs olan bu muazzam milletin, yegâne muvaffakiyet sırrı; uhuvvetin ışığında, vahdet, birlik ve beraberliktir. Alemlerin Rabbi onlar için: “Allah yolunda, hepsi birbirine kenetlenmiş, yekpare ve müstahkem bir bina gibi, saflar bağlayarak mücahede eder.”buyurmuştur. (Saf Suresi, Ayet: 4)

Bu duruma Tahir Büyükkörükçü ağlayarak:

“Bu şuur Müslümanlarda devam ettiği müddetle, büyük hamle ve başarılar silsilesi yüz yıllarca sürüp gitti… Şunda şüphe etmiyoruz: İslam milleti; İçinde bulunduğu hali değiştirmiş olsaydı, netice de değişmeyecek ve o nurlu tarih, dünyaları sabah-ı haşre kadar ışıklandıracaktı. Ama sonuç böyle olmadı. İslam camiası son yüzyıl içinde; gevşemeye, dağılmaya, yekdiğerinden uzaklaşmağa başladı. Azmin yerini nemelazımcılık, aşkın yerini dünya sevgisi, fedakarlığın yerini ihtiras, sevginin yerini adâvet, cesaretin yerini cenabet, cihan-şümul İslam sanatı fikrinin yerini kısırlık ve tufeylilik aldı. Şahikalara, zirvelere tırmananlar; bulundukları yerden geri yuvarlandılar. Muhasımları karşısında küçüldüler. Tarihleri boyu, efendilik ettikleri, üzengi öptürdükleri garp milletlerinin efendiliğini kabule mecbur kaldılar, kapı-kullarına muhtaç oldular. Bu netice mukadderdi; çünkü kayıtsız şartsız hakka itaat düşüncesi gönüllerden silinmişti. Hâlbuki Kitabullah: “Gevşemeyin, mahzunda olmayın. Tam mü’minler kaldıkça yüce olacaksınız.” (Âli İmran Suresi, Ayet: 139)”      

Bugünkü halimiz; cidden çok açıklı ve ürperticidir. Âlem-i İslam, içinde bulunduğu ezici ve üzücü durum bir tarafa, Müslüman Türk milletinin, Cennet vatanımızdaki hali de üzerinde durmağa değer. İhtilaflar, tefrikalar, çekiştirmeler… İslam dışı çeşitli inanç ve menfi akımlar yıllarca bünyemizi kemirmiş; milli birliğimizi bölüp parçalamağa muvaffak olmuştur. Dönülmezse, bu vasat, iç ve dış düşmanlarımızın lehine, milletimizin aleyhinedir. Bilhassa bir asra yakın bir zaman da kaybettiklerimizi tekrar kazanmak mecburiyetindeyiz. Gaflet kâbusunu atıp silkinme ihtiyacındayız. Tarihi hüviyet ve asaletimize dönmemiz zaruridir. Bu bizim, ölüm kalım davamız haline gelmiştir. Arştan uzanan ele sıkı sarılmalı ve vahy’in sesine kulak vermeliyiz:

“Allah ve Rasulüne itaat ediniz; çekişmeyiniz. Sonra dağılırsınız; kuvvetiniz gider. Sabrediniz. Allah, sabredenleri sever.” (Enfal İmran Suresi, Ayet: 46)

İlahi emirlere inkıyad ettiğimiz gün, kararan bahtımız aydınlanacak ve ufkumuz muhakkak ağaracak. Şartlarımız bizi, hakiki manada vahdete zorlamaktadır. Bu oluş bize; İslam’ımızın, İmanımızın, Kur’an’ımızın emridir. “Müslümanlar; bir insan gibidir.”beyanı, ilham kaynağımız olmalıdır.

“Topunuz birden, Allah’ın ipine, İslam ve Kur’an’a sarılınız; dağılmayınız.” (Âli İmran Suresi, Ayet: 103) ayeti kerimesinin üzerine, bütün varlığımızla eğilmeliyiz. Uyanmanın, şuurlaşmanın, birleşmenin zamanı gelmiştir. Yarın yaparım düşüncesi bize çok şey kaybettirmiştir. Yeni neslin heder olmaması için, bu gün işbaşında olanların yükü ağır, mesuliyeti büyüktür. Semaların, yerin, dağların; titreyip kabulünden ürperdikleri ağır emaneti yüklenen insanoğlunun başıboş yaşaması kadar tehlikeli ne olabilir. Derin dertlerimizin çaresini, elele, gönül gönüle vererek bulacağız. Mabudu, Mabedi, kitabı, kıblesi, peygamberi, lideri bir olan bir milletin bir ışığa pervane olması ve bir potada erimesi kadar tabii ne olabilir?

İslam’da Vahdet hususunda, Kâinatın Efendisini dinleyelim:

“Büyük topluluğa mülâzemet ediniz.”

“Cemaat rahmet; ayrılık azaptır.”

“Cemaat berekettir.”

“İslam’da ruhbaniyet yoktur.”

“Allah’ın yardım eli; cemaat üzerinedir.”

“İslam topluluğuna mülâzamet ediniz. Allah Teala, ümmetimi ancak hidayet üzerinde toplar.”

“İslam cemaatinden bir karış kadar ayrılan, vahdet şuurundan çıkan kişinin, muhakkak İslam bağı boynundan sıyrılmıştır.”

“Kim, hakka itaatten çıkar ve İslam cemaatinden ayrılırsa; cahiliyet ölümünde ölür.”

“Cennetin ortasında olmak kimi sevindirir ise; İslam topluluk ve vahdetine mülazemet eylesin. Çünkü şeytan, gerçekten tek kişiyle beraberdir. Ve O, iki’den uzaktır.”

 

İslam Milleti Ne Zaman Hakka Sarılıp, Batıla Darılacak! - yazının devamı...

 

 

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.