Mahmud Sâmi Ramazanoğlu: Mürşidin Lüzumu
Mânevî yolda mürşidin muâvenetine lüzûm olmadığına kâil olan bazı kimseler vardır ki, kişinin kendi başına sa’y ü gayret göstermesiyle vuslatın mümkün olacağı fikrindedirler. Halbuki vâsıtasız, istiânesiz vuslat mümkün olamaz. Her halde mürşidin muâvenetine katî lüzûm vardır.
Âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak: “İskender-i zü’l-karneyn hazretlerine, kavminden bir kuvvetle yardım istemeyi…” (Kehf Sûresi / 95) emir buyurmuştur. Bu duruma göre bizim gibi günahkâr kullar, muâvenetten hiç bir sûretle müstağnî olamazlar.
Nitekim: “Cenâb-ı Hakk, ehl-i şeriat ve ehl-i takvânın ibâdetini ve duâsını kabûl eder.” (Mâide Sûresi / 27) buyurulmuştur.
Nefs-i emmâreye hizmet eden kimse Huzûr-i Bârî’de bulunurken Cenâb-ı Hakk’tan mükâfât taleb edemez. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı unutarak nefs-i emmâreye hizmet etmiştir.
Bir insan altını sevdiği kadar Cenâb-ı Hakk’ı sevse kâfîdir. Kezâlik altına hizmet ettiğinin yarısı kadar Cenâb-ı Hakk’a hizmet etse yine kâfîdir.
Hasta bir insan güzel yemeklerin lezzetini anlayamaz herhalde ağzının tadının gelmemesi, sıhhâtinin iâdesine bağlıdır. Şu halde nefs-i emmâreye mağlûb olan kimse hastadır. İbâdetten bir lezzet alamaz. Hasta olan kalbin temizlenmesi lâzımdır.
Bir çocuk ana rahmine düştüğü zaman ne kadar nefes alacak ise yazılır. Mukadder olan nefes son bulunca vefât eder.
Hasta bir adam nefesi çabuk çabuk alır, nefesleri çabuk biter ve vefât eder.
Sıhhat-ı bedeni yerinde olan bir kimse nefesi daha muntazam ve daha ağır alır, nefes daha çok devam eder ve vefâtı daha geç olur.
* * *
Rasûlüllah -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebû Bekr es-sıddîk -radıyallahü anh-’a:
– Ne düşünüyorsun, buyurmuş.
Ebû Bekri’s-Sıddîk -radıyallahu anh- da cevaben:
– Vücûdum genişlese de cehennemi kaplasa ve bu sûretle ümmet-i Muhammed’i Cenâb-ı Hakk yakmasa, demiş.
Bunun üzerine Cenâb-ı Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
– Bu tefekkür yetmiş sene ibâdetten hayırlıdır, (Keşfü’l-hafâ / I-370) buyurmuştur.
İbn Abbas -radıyallahu anh-’a:
– Ne düşünüyorsun, diye sual buyurmuşlar.
– Yevm-i kıyâmette haşrı düşünüyorum, demiş.
– Bu tefekkür, yedi sene ibâdetten efdaldır, buyurmuşlar.
Muâz -radıyallahu anh- da; bu kâinatı, masnûatı düşünüyorum, demiş. bunun hakkında da Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
– Bu tefekkür bir sene ibâdetten efdaldir, buyurmuşlardır.
Ulemâ-yı zâhirden bazıları vaaz ederken, filan duâyı şu kadar kıraat ederseniz, şu murâd hâsıl olur, derler. Kalb temiz olmadıktan sonra kesret-i kıraat fayda temin etmez. Meselâ, küre-i arzda mevcûd bu kadar sular vardır. Menbaı birdir. Lâkin kimisi gâyet güzel, gâyet tatlıdır, kimisi ise bataklıkta olup içilmez, faydası olmaz. Her halde menbaının temiz olması lâzımdır. Menbâı ne derece temiz olursa, suyunun kıymeti de o nisbette artar. İşte menbaı bâtınî olan kalb de temiz olmak lâzımdır.
Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Musâhabe 6: s. 141.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.