M.Akif, milletimizin dertleri karşısında atılmış keskin bir çığlıktır…

M.Akif, milletimizin dertleri karşısında atılmış keskin bir çığlıktır…
Vatan, millet ve ümmetin dertlerini bir de M. Akif’den dinleyelim:Bu günü durumumuzu bir de milli şairimiz, dert ortağımız M. Akif Ersoy’dan dinleyelim:

...

Binlerce can pahasına sahip olduğumuz toprakların, dünkü teb’alarımız tarafından ele geçirilmesini görmek, Akif için dayanılmaz bir facia, kahredici bir darbe oluyordu. O, bu milli faciaların sebeplerini, tembellik, hissizlik, mesuliyetsizlik, tefrika ve cehalet olarak tespit ediyor, topunun yüzüne tükürüyordu:

 

“Tükürün cephe-i lâkaydına Şarkın, tükürün!

Kuşkulansın, görelim, gayretleri halkın, tükürün!

Tükürün, milleti alçakça vuran darbelere,

Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!..”

 

Akif’in ümidini Çanakkale şehitleri artırıyor, heyecanını şahlandırıyordu. Çünkü “aslan gibi ırkın torunu” işte Çanakkale’de,  dünyanın en üstün donanmasına, en üstün vasıtalarla mücehhez ordularına yumrukla karşı koyuyor. Dört taraftan tepesine yağdırılan ateş, “Pâk alnının istihkâmına sığınmış kahraman Mehmed’in” iman dolu göğsünde sönüyordu.

 

“Akif, sahte ve kemiyetçi (modern) ler peşinde gezdiği kukla ideolocyalar panayırında, bütün Garp ve bütün Şark fikir çileleri içinde pişe pişe, çığlıklaşan bir ıstırabın sahibidir. Evet, O, milletimizin dertleri karşısında atılmış keskin bir çığlıktır. Gören, anlayan, düşünen, sezen çığlık… “Akif, belki otuz sene bu milletin sefaletini terennüm etti. Cemaatle hemhal, hemdert oldu. Neslimizin ruhunun doktoru o idi. Bedbaht bir nesli, O’nu hastalarının başucunda, mezarlıkta, meyhanede, mahalle kahvesinde, hasılı bütün sefaletlerinin yanında bulmuştu.” (2)

 

Dertlerimizin çok ve çeşitli olmasına rağmen, O, hepsinin reçetesini iki mısra ile yazıyor:

“Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı.

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı…”  

 

 

“Bütün ömrü milletin dertlerini ve çarelerini düşünmekle geçen Akif; tevazuuna rağmen, yeter derecede haykırdı, vazifesini yaptı. O’nun, idealini gerçekleştirememesi, kendi hatasından değil, dertlerin vahametindendir.” (3)

 

Vatanın felaketine ağlamayan gözün kör olmasını isteyecek kadar, vatanını seviyordu:

“Nasıl tahammül eder, hür olan esaretine.

Kör olsun, ağlamayan, ey vatan, felaketine."

 

Ve şu kalpten niyazı yapacak kadar da, vatanının dertlerine ortak oluyor, felaketlerden, dertlerden kurtulmasını istiyordu:

 

Yâ İlâhî bize tevfîkini gönder…

-Âmîn!

Doğru yol hangisidir, millete göster…

-Âmîn!

Rûh-ı İslâm’ı şedâid sıkıyor, öldürecek.

Zulmü te’dîb ise maksûd-ı mehîbin, gerçek,

Nara yansın mı beraber bu kadar mazlûmîn?

Bî-günâhız çoğumuz… Yakma İlâhî!

-Âmîn!

Boğuyor âlem-i İslâm’ı bir azgın fitne,

Kıt’alar kaynayarak gitti o girdâb içine!

Mahvolan âileler bir sürü ma’sûmundur,

Kalan âvârelerin hâli de mâ’lûmundur.

Nasıl olmaz ki? Tezelzül veriyor arşa enîn!

Dinsin artık bu hazîn velvele yâ Rab!

-Âmîn!

Müslüman mülkünü her yerde felâket vurdu…

Bir bu topraklar kalıyor dînimizin son yurdu!

Bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek şer’i mübîn;

Hâksâr eyleme yâ Rab, onu olsun…

-Âmîn!

Velhamdülillâhi Rabbi’l-Âlemîn(4)

 

Ruhumuzun doktorlarından Akif’i rahmetle anıyoruz…

Günümüzü anlamak için, Akif’in reçetesi olan ‘Safahatı’ tekrar tekrar okumalıyız…

Evet...

‘İman varsa her şey hoştur; yoksa her şey boştur.’

Ve böylece, zafer Müslüman milletlerin olacaktır?

Yeter ki biz, Hüseynî duruşumuzu sürdürebilelim?

...

 

Kaynak: - Mehmet Yürekli

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.