Kuyuya taş atma orada Yusuf var!
Ah Yusuf, can Yusuf kimse işin kuyusunu yaşamadan armut ağacının dalında şarkılar söylüyor.
Kime ne desen olmuyor, kimsenin saçından tel alınmaz günlere erişmişiz.
İlim erbabı desen elinde kılıç ile hutbeye çıkana bir haller oluyor.
Kendilerini İstanbul’u fethetmiş sanıyorlar.
Oysa;
İyilik dersen iyilik, kötülük dersen kötülük tarifi mümkün olmayacak kadar dağlardan akar olmuş.
Havada uçanlarla yerde ölenlerin aynı havayı soluğu bir yer olmuş.
Din adına konuşuyor olmak, Tanrının kılıcını kuşanıyor olmak kör kütük sağa sola kılıç sallamayı hak belleme hakkını vermemektedir.
Makam atına bindiğinde ata yön vermek yerine, makam atının götürdüğü yere gider olmak ne acı.
“Hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır” ilahi düsturunun yerine, çatık kaşlı ve buyurgan parmak sallayan bir yöntemin kendisi ile beraber uygulayışı da sorunludur.
Türbinlerdeki coşmaya, kelle almaya ve kahramanlar üretmeye müsait olanlara sallanan mendiller asla hayrın habercisi olamazlar.
Ah Yusuf ah.
Kuyuya atıldığına mı yandın, ya da kuyuya atanlarla kardeş kanı taşıdığına mı yandın?
Yakub’un sinesine düşen ateşe mi yandın?
O sineden dağlara, taşlara, ırmaklara, ceylanların gözyaşlarına yerleşen ağıtlara mı yandın?
Sözlenecek söz çok.
İlk insandan bu yana insanın eline, oradan kalbine bulaşan kanın yansımasıdır çektiklerimiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.