Taşkın Koçak: Diploması olan değil, derdi olan kıymetli
Günümüz dünyasında diploma sahibi olmak, akademik başarılar elde etmek ve prestijli kurumlarda eğitim almak, toplum nezdinde önemli bir saygınlık olarak görülmektedir. Ancak, hayatın gerçek akışında, topluma ve insana katkı sunmak açısından bakıldığında diplomanın tek başına yeterli olmadığına tanıklık ederiz. Asıl kıymet, diploması değil, derdi olanlarda saklıdır.
“Derdi olmak” demek; hayata, insana ve dünyaya yönelik sorumluluk duygusu, farkındalık ve çözüm odaklı bir yaşam biçimidir. Bu bakış açısına göre, derdi olan insan, yaşadığı dünyadaki sorunları içselleştirmiş, bu sorunlara çözüm üretmeyi kendine görev edinmiş kişidir. Diplomalı olmak genellikle teorik bilgiye hâkimiyet anlamına gelirken; derdi olan kişi, teorik bilginin ötesine geçerek pratiğe, aksiyona ve sahaya yöneliktir. Bu nedenle diplomanın yanında esas fark sağlayan şey, kişinin iç dünyasında taşıdığı derdidir.
Tarih boyunca dünyayı değiştiren ve insanlığa anlamlı katkılar sunan insanlar genellikle diplomalarıyla değil, kalplerindeki derdiyle hatırlanmışlardır. Albert Einstein, bilimsel devrimlerini diplomalarıyla değil; evreni anlama ve insanlığa katkıda bulunma derdiyle gerçekleştirmiştir. Michael Faraday diplomalı değildi; ancak elektriğin ve elektromanyetizmanın temellerini atarak bilimi dönüştüren çalışmalarıyla, dünyaya derdiyle enerji olmuştu. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin diploması değil, insanları sevgi ve hoşgörü etrafında birleştirme derdi onu evrensel yapmıştır. Yunus Emre de diplomalı değildi; fakat toplumun manevi yaralarını saran şiirleriyle ve derdiyle unutulmazlar arasına girdi.
Derdi olan insan, sadece kendisi için değil, toplumun tüm kesimleri için çözüm üretmeye gayret eder. Onun amacı, kişisel başarı veya kariyer basamaklarını tırmanmak değil; toplumsal fayda sağlamaktır. Bu yaklaşımda samimiyet, özveri ve sürekli öğrenme arzusu ön plandadır. Diplomanın sağladığı bilgi donanımına ek olarak, derdi olan kişinin duygusal zekâsı yüksek, empati yeteneği güçlüdür ve dünyayı daha derinlikli görür.
Diğer yandan diploma elbette değersiz değildir. Diplomanın sağladığı eğitim, bilgi birikimi ve donanım; derdi olan insanların çözümler üretmesi için güçlü bir araçtır. Ancak bu araç, derdi olan sorumluluk sahibi kişilerin elinde değer kazanır. Diplomasını sadece bir statü simgesi olarak gören, toplumsal sorunlara duyarsız insanların bu diplomaları toplum için çok az anlam ifade eder. Bilgi ancak uygulandığında, sorunlara çözüm ürettiğinde anlam kazanır. Ve bu anlamı üreten de kişinin taşıdığı “dert”tir.
Dertli olanların toplumdaki rolü sadece mevcut sorunları çözmekle kalmaz; geleceğe yönelik çözümler de üretirler. Eğitimden sağlığa, teknolojiden çevreye kadar her alanda derdi olan insanlar; inovasyonun, ilerlemenin ve toplumsal dönüşümün öncüsüdür. Onların ortaya koyduğu çabalar sayesinde toplumlar daha yaşanabilir, adil ve sürdürülebilir hale gelir.
Bu bağlamda eğitim sistemlerinin amacı da diploma sahibi insan yetiştirmekten öte, derdi olan şahsiyetler yetiştirmek olmalıdır. Eğitim kurumları öğrencilerine sadece teknik bilgi değil; sorun çözme becerisi, empati, toplumsal duyarlılık ve sorumluluk duygusu da kazandırmalıdır. Böylece diplomalar, derdi olan ellerde gerçek değerini bulur ve toplumun gelişimine hizmet eder.
Sonuç olarak; diploması olanlar değil, derdi olanlar kıymetlidir. Çünkü gerçek kıymet; hayata dokunmakta, insanların dertlerini paylaşmakta ve sorunları çözme azminde gizlidir. Diploma belki kapılar açar; fakat insanlığın sorunlarına gerçek çözüm getirenler, ancak içlerinde derdi taşıyan, samimi ve duyarlı şahsiyetlerdir. Bu yüzden toplumlar, diplomalara değil; dert taşıyan yüreklere ve onların ortaya koyduğu samimi çabalara ihtiyaç duyar. Bu anlayışa sahip insanlar arttıkça, toplumlar daha insani, daha yaşanabilir ve daha anlamlı hale gelecektir.
Kaynak:Adanapost
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.