Kâmil Yeşil: Evliliği teşvik yeterli mi ya da Türk Sünni nüfus nasıl artar?
Kâmil Yeşil: Evliliği teşvik yeterli mi ya da Türk Sünni nüfus nasıl artar?
Gazze’deki Müslümanların zaferi savaşa rağmen çoğalmayı sürdürmeleri ile ilgilidir. Wagner isyanında olduğu gibi paralı asker vatanı korumaz. Millet korur. Bunun için Sünni Türk nüfusu çoğalmalıdır.
Bölgesel milliyetçiliğin yükseldiği ülkelerde demokrasi, bölünmeyi kolaylaştıran bir aparattır. Yüzyılın başında demokrasinin adı “self determinasyon” idi.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu, Rus ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Yeni doğan devletlere bakınız; her biri ırkçılığın körüklendiği, milliyetçilik, yani ulusçuluk temeline dayanır. Bölgesel milliyetçiliğin en önemli şartı ayrı bir idare isteyecek nüfus varlığına sahip olmaktır.
Bünyesinden en çok devletçik çıkaran Osmanlı Devletinden Bulgarları, Sırplar’ı Yunan’ı, Arnavutluk’u “anlıyoruz” çünkü farklı milliyetler. Fakat aşiret olarak farklı olsa da Arapların bu karar çok devletçikleri olmasının sebebi ne? Mikro milliyetçilik.
Aşiretlere kadar inen bu anlayışla Müslüman Arap milleti Osmanlı’nın kuruluş dönemindeki gibi “Beylikler’e ayrıldı. Sun'i sınırlarla ayrılan bu devletçikler binlerce yıllık mirasın, din olarak İslam’ın birleştirici gücünü bir tarafa attı. Beyliklerin vatandaşı olan teba, Beyliklerin sınırlarını korumak için asker oldu. Şimdi ellerinde ABD silahlarıyla kardeşine karşı bekçilik yapıyorlar. Biz de bir zamanlar vali gönderdiğimiz bu yerlere şimdi büyük elçi gönderiyoruz.
Saddam’ ın Kuveyt’e olan saldırısında olduğu gibi cetvel ile çizilmiş sınırlar bu Beylikleri birbirinden öyle ayırıyor ki her biri Keşmir veya Kuveyt olmaya hazır. Bu Beyliklerin çatışması bir kıvılcıma bakıyor. O kıvılcım da ABD ve diğer emperyalist Batı ülkelerinin elinde. İhtiyaç duyduğunda kıvılcımı yangına dönüştüreceklerdir. Nitekim Yemen’de, Sudan’da, Afganistan’da böyle yangınlar var ve hâlâ devam ediyor.
Nüfus ile ilgisine gelince sistem şöyle işliyor. Arap beylikleri “devlet” olunca kendilerine özgü bir millet de oluşturmak gerekiyor. Bunu da yeni nesiller üzerinde gerçekleştiriyorlar. Eğitim ve kültür politikaları ile birbirlerinden ne kadar ‘farklı bir millet’ olduklarını öğreniyorlar.
Mikro milliyetçiliği özellikle besleyen ABD ve Batı, milliyetçiliğin yeterli olmadığını gördüğü yerlerde din, inanç, mezhep ayrılığını da elinde bulundurur. Batı’nın ve ABD’nin demokrasi istediği, desteklediği ülkeler işte bu ikisinin bir araya geldiği yerlerdir. Çok kültürlülüğe, bir arada yaşama deneyimine örnek olarak gösterilen etnik ülkeler bir anda iç savaşa sürüklendi.
Din, mezhep farklılığının ayrılıkçı olabilmesi için de kayda değer bir nüfus çokluğu olması gerekir. Bu yönlerini öne çıkarmak isteyen inanç sahipleri de çoğalmayı bir strateji haline getirirler. Böylece bir yekûnu, devamlılığı korumuş olurlar. Balkanlardaki Türk ‘azınlığı’, Bosna Müslümanları geleceklerini ancak bu nüfus hareketleriyle koruyabilir.
Emperyalistlerin en önemli tutamağı bölgesel nüfus ve milliyetçiliği kışkırtmalarıdır. Böl, yönet, yut denklemi böyle yürürlüğe girmiştir. 20. yüzyıl demokrasisi işte budur.
Bölünmesi tamamlanmamış ülkelerde en birinci argüman nüfus planlanmasıdır. Sonuç alamasalar da Türkiye nüfus ihanetine uğrayan bir ülkedir. Kenan Evren’in darbe ile ülke yönetimini gasp ettiği 80’lerden bu yana nüfus azaltıcı politikalar devlet eliyle desteklenmiştir. Nüfusu azaltmak için köylere “nüfus planlanması eğitimi” adı altında doğum kontrolü, kürtaj uygulaması götürülmüştür. Bu politika özellikle Türk, Sünni bölge ve şehirlerde uygulanmıştır. Aradan geçen zaman bunun 'Millet- i hakime’yi azınlık haline getirmek demek olduğunu gösterdi.
Kenan Evren’in nüfus azaltma politikasını eleştirmek ancak yıllar sonra mümkün olmuştur. “Eski Köye Yeni Adet” filmi bu konuyu ironik bir dil ile işler.
Türkiye’de Batı vilayetlerinde, Orta Anadolu’da belediye başkanlığı ve milletvekili seçimlerinde etnik siyaset yapan zihniyetin gözle görülür ağırlığı, meclis üyelerindeki dağılımdaki dengeleri değiştirmeleri, azaltılan Türk nüfus politikası (demokrasisi) ile mümkün olmuştur. Önümüzdeki yıllarda bu farkı daha belirgin olarak göreceğiz.
‘Millet- i hâkime’nin seçimlerde etkisiz kalması; mikro milliyetçiliği savunanların oy üstünlüğü ile aktör haline gelişinin gerisinde Kenan Evren’in, Özal’ın devlet eliyle desteklediği bu nüfus planlaması, (kontrolü) vardır, çünkü hâkim millet çoğalmayı durdurmuştur. Büyük şehirlerdeki seçimler bunu açıkça göstermektedir. Çünkü “millet- i hâkime” çoğalmayı durdururken, diğerleri hız kesmeden, hatta artarak devam etmiştir, devam da ediyor. Bir (1) oy fazlalığına dayalı demokrasinin bölünmeye âlet edildiği yer de burasıdır. Kaynaşmak, bir arada yaşamak, kültürel zenginleşmek olarak lanse edilen demokrasi, demografik yapısı değişik olan yerlerde çatışmanın ve de bölünmenin yasal zemini haline gelir. Olan budur.
Demokrasiden, çok partili seçimlerden vazgeçemeyeceğimize göre çatışma ve bölünmeden kurtulmanın çarelerinden biri ve en önemlisi millet- i hâkimenin çoğalması, nüfusunun artmasıdır. Son seçim döneminde yerel yönetimlerdeki el değiştirme olayına, özel olarak İstanbul örneğinde, “nüfusumuz”daki azalmaya, başka bir kesimin çoğalması gözüyle de bakmalıyız. Cumhur Başkanı Erdoğan’ın nüfusun çoğalması ile ilgili sosyal politikalarını böyle anlamakta yarar var.
Nüfusun azalması ile güvenlik, milli birlik arasındaki irtibat ancak böyle doğru anlaşılmış olur. Hakim, kurucu çoğunluğun azaltılması (Türk- Sünni) demokrasi (oy fazlalığı) ile etnik milliyetçilik ve dolayısıyla ülke bütünlüğü arasındaki bu birleşik kaplar ilişkisini doğru okumak gerekir.
Aile olmayı külfet, kişisel konfor, refah ve birikimden yoksunluk olarak görmek (evlenmemek) sadece bizim ülkemizde değil; diğer ülkelerde de yaygın hale gelmektedir. Güney Kore nüfusunun ihtiyarladığını ilan ile geleceği konusunda S.O.S ilan etti. Bir zaman sonra ülkeler kendilerini savunacak gençlik, üretimi devam ettirecek yetişmiş insan bulamayacak. Bunun için ya kadınları da askere alacak ya Ukrayna- Rusya savaşında olduğu gibi paralı asker kiralamak zorunda kalacaktır. Paralı asker, vatanı milli ordu gibi savunmaz. O, parayı verenin düdüğünü çalar. Nitekim Rusya’daki Wagner isyanında bu husus açıkça görülmüştür.
Kendini savunacak millet eri bulamayan ülke işgal edilmiş demektir.
Son olarak sözü Gazze’ye, Filistin’e getirmek istiyorum. Ne kadar çok şehit vermiş olsa da bugün soykırımcı siyonist İsrail’i yenilgiye uğratan en önemli faktör Filistin’in genç nüfusudur. Filistin, nüfusunu genç tutmasaydı, cihadı, hürriyet savaşını kaybederdi. Filistin'i, Gazze’yi ayakta tutan en önemli güç; savaş içinde de olsa çoğalmaya devam etme iradesidir.
Türkiye, sistemli olarak çoğalmasını bilmelidir. Hükûmet, millet- i hâkimeye sahip çıkmalıdır. Sağlık politikası, ekonomik refah ile destek yetmez; Türk ve Sünni (millet- i hâkime) anlayışı ile bir çoğalma ve yeni nesil yetiştirme politikası uygulamaya alınmalıdır. Güvenliğimiz, ülkenin geleceği bu anlayışla çoğalan neslin elindedir.
Tepki çekeceğini bile bile yazıyorum. Nüfusun azaldığı, özel olarak savaşlardan sonra milletin yok oluş tehlikesinin baş gösterdiği zamanlarda devletler milletini çoğaltmak için hem evlilik yaşını aşağı çekmiş hem erkeklerin birden fazla evliliğini teşvik etmiştir. Türkiye’de nikahsız beraberliklerin yasal olduğunu biliyoruz. Kişiler, ‘biz birlikte yaşıyoruz’, dediklerinde ve bunu ilan ettiklerinde zina davası açılamıyor. Biri ‘resmi nikahlı’ diğeri ‘dini nikahlı’ iki eşli olanlar da var. Sadece ‘dini nikahlı’ evlilikler azalsa da böyle bir evliliğin var olduğunu biliyoruz. Bütün bu evlilik çeşitlerine rağmen Türk nüfusu azalıyorsa burada başka sorunlar var demektir.
Diyelim ki şehirlerde ikamet eden aileler çocuk sahibi olmak istemiyor. Peki köy ve kırsal kesimde yaşayanlar neden çocuk sayısını bir veya iki ile sınırlı tutuyor? Devletin bu konuya eğilmesi gerekir.
Şimdi biri çıksa da evlilik yaşı düşürülsün; mesela 17, 16 olsun dese UNİCEF başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluş kıyameti koparır. Hayır, evlilik yaşı 18 olarak kalsın fakat resmi nikahtan başka dini nikahın da önü açılsın, birden fazla evlilik devlet tarafından da teşvik edilsin dense yine kıyamet kopar. Kötü niyetli kişilere, dini nikahı istismar edeceklere gün doğar çünkü.
Şu durumda tek çare Kemal Sunal’ın Gurbetçi Şaban filminde çocuk başına Alman hükûmetinden teşvik aldığı gibi Türk ailesinden de 3 ve daha çocuğu olana anlamlı bir maddi destek vermektir. Bunun için de kalkınmasını tamamlamış bir Türkiye gerekir.
Kâmil Yeşil (Hikayeci-Yazar)
(yesilkamil63@hotmail.com)
Kaynak:Adanapost
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.