Mehmet Yürekli

Mehmet Yürekli

5 Ocak'ta Sezai Karakoç'un 'Kara Yılan' şiirini okumak..

adanapost-004.jpg

5 Ocak'ta Sezai Karakoç'un 'Kara Yılan' şiirini okumak..

Sezai Karakoç’un Kara Yılan şiirini, güneyli çocuğun dosta düşmana çağrısı olarak düşünüyorum; başka bir dünyada, hakikat medeniyetinde kardeşçe, dayanışma ve barış içinde yaşamaya çağrısı.. İyiliğe çağrı yaparak güneyli çocuk, aslında olgun insan olduğunu, güzel insan olduğunu ortaya koymaktadır.

Sevdanın ‘demir kapısı’ ıssız kalmasın diye yaratılmıştır güneyli çocuk; Adana çocuğunun hikayesidir, bu sevdanın demir kapısına vura vura omuzu çürütmek, çile çekmek, acıyla ömür tüketmek.

Bağrı yanık Adanalılar, ‘gelmiş dayanmış demir kapısına sevdanın’, omuzlarını parçalamaktadır. Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, Sezai Karakoç’un, Mustafa Yürekli’nin feryadı yeri göğü inletmektedir çünkü.

Ego zindanının çıkışıdır, o demir kapı.

Aşktan başka yaşamaya değer hayat yoktur bir güneyli çocuğun gözünde..

Aşkı Göğsünde Kurşun Gibi Taşıyanlar

Ne zaman Sezai Karakoç’un Kara Yılan şiirini okusam, aynada kendime bakmış gibi olurum, yüreğim çarpmaya başlar. Aşk imtihanını verememe kaygısını, endişesini ve korkusunu iliklerimde hissederim. Çünkü ben Adanalıyım: ‘Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı / Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum’.

Aşk, yaradır bende; acısıyla nefsimi, egomun sınırlarını çiğneyerek kendimi aşıyorum. O acıdır, beni ego zindanından kurtaran, kendimi bilmeme ve kendimi bulmama imkan veren; o acıdır insanı olgunlaştıran..

Aşk, bilgelik, erdem, edep, özveri üzerinde yükselen bambaşka hayattır.

Adanalı demek, kendini acıyla aşmış, varlığını mesaj haline getirmiş bir kara sevdalı demektir: ‘Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı / Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum / Gelmiş dayanmış demir kapısına sevdanın / Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum / Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum’

Kendisi de bir güneyli çocuk olduğundan Sezai Karakoç Kara Yılan şiirinde Adanalıyı güzel anlatmıştır.

Aşk, bir buket çiçek değildir Adana’da, gösteriş ve kibir değildir..

Aşk, yaralı ruhun kanamasıdır; kurşun yarasını hissetmek, kıyamet yarası taşımak, acısına katlanmaktır..

Hakikate adamıştır kendisini, başını güneşe tutar bu yüzden. Güneyli çocuk kendinden vaz geçmiştir, Sevgili’ye adanmış bir hayattır, aşktır yaşadığı.

Aşktan önceki hayat, aşktan başka hayat, günahtır, tövbe gerektirir, pişmanlıktır ve acıdır.

Güneyli çocuk neden acının ellerinde unutur saçlarını? Çünkü seherlerin bağrı yanığı Adanalı için aşk alın yazısıdır. Adanalıyık, Allah’ın admıyık der: ‘Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk / Günahlarım kadar ömrüm vardır / Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum / Saçlarımı acının elinde unutuyorum’.

Kötülüğe İyilikle Cevap Vermek

Adanalı, o güneyli çocuk, gönlünü aşkla Leyla’dan kurtarıp Mevla’ya bağlamayı başarmıştır; o artık İnsan-ı Kamil, Habib-i Neccar, Ashab-ı Kehef, o artık Mahmut Sami Ramazanoğlu’dur.

Adanalı, kula tanrılık taslamaz, kula kulluk da etmez.. Sadece Allah’a kulluk eder, bu dünyada karşılık beklemeden. Allah’a ve ahiret gününe inandığından kötülüğe iyilikle karşılık verir hep. Bu tevhidi düşünce, abıhayattır, süttür: ‘Parmaklarımdan süt içmeye çağırıyorum seni / Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk’

İki kutupludur insan, iyilik ve kötülük kutupları vardır. İnsana imtihanda olduğu için akıl, irade ve özgürlük verilmiştir. İnsan, toplum ve hayat, hiç şüphesiz iyilik kutbunda yoğunlaşabilir.

Kara Yılan şiirinde iyilik ve kötülük kutupları süt ve zehirle imgeleştirilmiştir. Kara yılan, insanın içindeki nefistir; dışındaki kötü insandır, düşmandır, tağuttur aynı zamanda. Süt taşıyan bilgeler, düşmanını zehir taşımayı bırakmaya çağırır. Güneyli çocuk da bilgece iyiliğe çağırır: ‘Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum / Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını / Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum / Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeye / Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini /Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin’.

Her doğan günle bir yeni sayfa açılabilir diyor şair.. Kara Yılan’la iyilik yönünde değişime çağırmaktadır açıkça. Tarih boyunca güneyli çocuk, doğruya, iyiliğe ve güzelliğe çağırmıştır; kötülüğe iyilikle karşılık vermeye, zehir değil, süt taşımaya çağırmıştır.

Kara Yılan şiirini tarihi açıdan okuduğumda, daha iyi kavranılacağını düşünüyorum. Karan Yılan’ın Batı olduğunu düşünüyorum; dünya gücü olmuş emperyalist ülkeler, Amerika, İngiltere, Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol olduğunu..

Her yıl 5 Ocak Adana’nın Kurtuluşu bayramında bir güneyli çocuk olarak Çukurova’yı, Mersin’i, Adana’yı, Hatay’ı, Kahramanmaraş’ı, Gaziantep’i işgal eden İngilizlere ve Fransızlara okuyorum Karan Yılan şiirini.

Üstadımız Sezai Karakoç’u rahmetle anıyorum bu yazı vesilesiyle; mekanı cennet, makamı ali olsun, nur içinde yatsın.

Buyurun bir de siz deneyin Sezai Karakoç’un Karan Yılan şiirini bu tarihi sosyolojik perspektiften okumayı, bakalım bana hak verecek misiniz?

Kara Yılan

Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum

Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını

Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum

Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeye

Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini

Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin

Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk

Günahlarım kadar ömrüm vardır

Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum

Saçlarımı acının elinde unutuyorum

Parmaklarımdan süt içmeye çağırıyorum seni

Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk

Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı

Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Gelmiş dayanmış demir kapısına sevdanın

Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum

Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Seni süt içmeye çağırıyorum parmaklarımdan

Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan

Sezai KARAKOÇ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Yürekli Arşivi