Kırılmayan Kuşatma: Tüketim Kültürü ?
İnsanlar bireyselliklerini, tükettikleri ürünlerin ve bedensel özelliklerin farklılığı üzerinden teşhir ediyorlar. Kendilerine tükettikleri nesneler üzerinden bir hayat tarzı kuruyorlar. Neden, nereye kadar?
Mostar, 2010 Eylül tarihli 67. sayısında ana dosya konusunu günümüzün oldukça tartışmalı konularından birisi olan tüketim kültürüne ayırıyor. Eleştirel bir bakışın hâkim olduğu dosyada, tüketim kültürünün nitelikleri ortaya konarak, bu kültürün insanlığı sürüklediği çıkmazlara dair önemli ayrıntılara dikkat çekiliyor.
"Kırılamayan kuşatma: Tüketim kültürü" başlığına sahip olan dosyada, "Tüketim kültüründen kanaat kültürüne" başlıklı yazısıyla yer alan Olgun Gündüz, tükettikçe yeniden üretilen kültür olarak tanımladığı tüketim kültürünün, kanaat, muhafaza etmek ve emanete dayalı geleneksel kültürün değerlerinde oluşturduğu tahribata dikkat çekiyor.
"Kadim bir sınavın çağdaş adı: Tüketim Kültürü" başlıklı yazısı ile Nazife Şişman, ülkemizde dindarların kendilerine dayatılan aşağı statülerden kurtulmak adına teslim olmaya zorlandıkları tüketim kültürünün zorlamalarını deşifre ediyor. Köksal Alver, içinde bulunduğumuz tüketim çağı ve bu çağın hallerini gösteren bir sembol mekân olarak tanımladığı Alışveriş Merkezleri (AVM)'nden yola çıkarak, bu kültürün getirisi olan mêkan-insan arasındaki karmaşık ilişkiyi sorguluyor. Yine bir başka dosya yazarı olan Hakan Çopur, "Tüketim kültür ve medya" başlıklı yazısında, tüketim kültürünü zihinlerimize görsel ve yazılı bombardımanlarla her an işleyen medyanın, bu kültürün yerleşmesine yaptığı katkıyı irdelerken, "Aşk düşmanı olarak imaj" başlıklı yazısıyla Alper Çeker de tüketimin günümüzde kullanım değeri yerine "imaj"lar üzerinden yürüdüğüne dair önemli bir okuma sunuyor. Dergide dosya konusuyla ilgili olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Arus Yumul ile gerçekleştirilen önemli bir söyleşiye de yer veriliyor. Yumul'a göre "kapitalist sistemin devamı için tüketiyoruz".
?Nazife Şişman'ın dergide yer alan Kadim bir sınavın çağdaş adı: Tüketim Kültürü başlıklı yazısından bir bölüm...
"Muhafazakâr tüketim"
Son yıllarda dindarların hayat tarzında dikkat çekici değişiklikler gözlemliyoruz. Jip kullanma, bazı seçkin eğlence-dinlence mekânlarına gitme, alternatif tatil mekânları oluşturma vb. örnekler üzerinden yapılan tartışmalar sık sık gündem oluşturuyor. Bu, 1990'lardan itibaren gözlemlediğimiz yeni bir toplumsal süreç. Kamusal alanda dindarlıklarını bir şekilde görünür kılan kimseler tüketim ekonomisiyle bu dönemden itibaren irtibata geçti. O zamandan beri de ister İslamcılar ister dindar Müslümanlar deyin, bu kesim hem dindaşları hem de kendilerini laik olarak ko-numlandıranlar tarafından eleştiriye tabi tutuluyorlar.
Beş yıldızlı otel iftarları, kadınlara özel havuzlu tatil beldeleri, tesettürlü kadınların şık ve marka giyinmesi, jip kullanması, bazı servet sahiplerinin her yıl hacca, umreye gitmesi... Bütün bu davranış, tavır ve uygulamaları tüketim ve israf üzerinden bir eleştiriye tabi tutmak mümkün. Ama hem müminlerin kendi aralarında emri bil maruf/nehyi anil münker yapmasını; hem de kişinin kendisini bir iç muhasebeye tabi tutmasını engelley bir takım gerilim alanları var toplumumuzda. Çün laik-dindar kutuplaşması ne zaman yoğunlaşsa, kendi laik gruba ait hissedenler dindar kesimi tüketim üze~ den sigaya çekmeye başlıyor.
Noel tatilinde isviçre'ye gidenler sık sık umreye gick I leri israf üzerinden sorgulayabiliyor. "Gerçekten samimi Müslüman olsalar bu kadar israfa batarlar mı?" şeklinde! bir eleştiri getirenler var. Bir de cehaletlerine bakmac! içtihat yapanlar. Mesela Hac yerine sadaka önerenler.
Peki, bu eleştirilerin ve önerilerin nasıl bir etkisi o yor? Bu eleştiriler belli bir kimlikçi ve sınıfçı yaklaşımdan I kaynaklandığı için, karşı savlar üretilmeye başlanıyor. Dindarlarla sekülerler arasındaki sınıfsal fark tüketim
üzerinden vurgulandığı için reaksiyoner bir tavır gelişiyor. Bu sebeple de "Müslümanlar her şeyin en iyisine layıktır" şeklindeki görüş üzerinden meşrulaştırıyorı-lıyor tüketim çılgınlığı. Ası! önemlisi "bir lokma bir hırka" şeklindeki ideal kod, modernleşme önünde bir engel olarak görülebiliyor. Böylece Müslüman kesimde de tüketimin her şekli sorgusuz sualsiz meşrulaştırılmış oluyor.?
Mostar'ın diğer sayfaları bu ay da oldukça dikkat çekici. M. Mücahit Küçükyılmaz, "Referanduma giderken 12 Eylül'ün hatırlattıkları" başlıklı yazısıyla, son dönemde ülke gündeminin en tartışmalı konusu olan anayasa değişikliği referandumuna dair değerlendirmeler sunarken, Mesut Özcan, "Mavi Marmara'da ikinci raund" başlıklı yazısıyla İsrail'in Mavi Marmara gemisine saldırması sonrası Türkiye'nin ısrarıyla Birleşmiş Milletler'de oluşturulan komisyonun yapacağı çalışmalara değiniyor.
Toplum bölümünde "Gözyaşı ne işe yarar?" başlıklı yazısıyla yer alan Naci Bostancı, ekranlara politikacının aracı olarak yansıyan gözyaşının, rakiplerin polemikçi dilinde nasıl bir manipülasyon aracına dönüştürüldüğünü konu ediniyor. Derginin tarih sayfaları ise Ali Şükrü Çoruk'un "Osmanlı sarayında bayram", Önder Kaya'nın "İstanbul'dan Venedik'e Hipodrom'un Atları", Sinan Ceco'nun "170 yıllık gravürdeki sır" ve Yakup Öztürk'ün "Evliya Çelebi'nin izinde: Rumelihisarı'ndan Rumelifeneri'ne" başlıklı yazılarıyla zengin bir tarih okuması sunuyor.
Bunların dışında "Muhafazakâr best-seller" isimli yazısıyla Edebiyat Gündemi'ne ışık tutan Celil Civan ve "Mustafa Kutlu'nun yeni paltosu" başlıklı yazısıyla Said Yavuz derginin Kitap bölümüne katkıda bulunuyorlar.
Dergi, yer verdiği diğer yazı ve yorumlarıyla da okura zengin bir okuma imkânı sunuyor.
(Millli Gazete)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.