Kıbrıs Fatihi Ecevit değil Erbakan'dır: İşte saklanan röportaj!
Kıbrıs Harekatı'nın emrini veren Bülent Ecevit değil. Dönemin Başbakan Yardımcısı Prof.Dr.Necmettin Erbakan olarak tarihe geçti. İşte ortaya çıkan tarihi o gerçeğin detayları...
Ne ki; 1689 Karlofça’dan beri sürekli toprak kaybedişin, gerileyişin durdurulması, ilk defa toprak kazanmanın adıydı Kıbrıs Zaferi. Önce “Kıbrıs Fatihi!”, sonra “Kenya Fatihi” diye dağa taşa “Karaoğlan Ecevit” yazdırılıp seçim zaferi kazandırılabilirdi belki ama, artık 39 yıl sonra Kıbrıs Gerçeklerini yalan söylemeyen tarihe not düşmenin zamanı geldi. Sultan Fatih’i ve İstanbul’un Fethini 40 yıl boyunca stadyumlarda milletiyle birlikte kutlayarak Fetih şuurunu bayrak yapmış ve Kıbrıs’a çıkarma için “Asker gemiye bindi mi bir daha inmez” kararlılığındaki bir Liderin Kıbrıs Harekatı ile ilgili görüşleri çok önemli.
Adaya barışı getiren Kıbrıs Zaferi’nin 39. Yıldönümünde Harekatın Mimarı Erbakan’ın “Kıbrıs Davasını” ve o günleri anlatan “Makaslanan röportajın” tamamını yayınlıyoruz.
O kargaşalık esnasında gidip Ada’ya huzuru getirmek lazımdı. Ecevit’i Afyon’a uğurladıktan sonra yaptığımız Genel İdare Kurulu toplantımızda kesinlikle bir kanaate vardık, biz o kararı aldık. Bir an evvel bu müdahale yapılmalıdır. Bir nevi bendeniz tam yetki ile partimiz adına, arkadaşlarımla beraber bir an evvel bu harekatı yaptırmanın gayreti içindeydim. Ayrıca Efendimiz Aaleyhisselatü veselam’ın Halası Ümmü Haram’ın türbesi Larnaka’da bulunduğu için burayı mutlaka almamız gerekir” diye kesin kararlılıkla hareket ettik.
Liderler Tereddütlüydü, Baykal Şahit
BİR kısım liderlerimiz, bu harekatın yapılmasını arzu ediyorlardı ama kendilerini bizim istediğimiz kararlılıkta görmüyorduk. Hepsi tereddütler izhar ediyordu. Belki isimlerini açıklamak doğru olmaz ama Deniz Baykal Bey de müzakerede beraberdi.
MSP ısrar etti...
Ecevit hiçbir zaman kesin emir vermedi. Biz Milli Güvenlik Kurulu’nda konuyu konuştuk. Konuştuğumuz zaman zaten Afyon’a giderken Ecevit’e olay çok önemlidir gitmeyin dedik. Ondan sonra da biz MSP olarak Ecevit , Afyon’da iken kendi Genel İdare Kurulu toplantımızı yaptık. Mutlaka müdahale etmek lazımdır noktasına geldik MSP olarak.
Oylama yaptık
Onun için Milli Güvenlik Kurulu’nda da MSP kanadı olarak biz hep bir an evvel müdahale edilmelidir diyorduk. Halk Partisi’nin önemli bir kısmı “Bu macera olur, sakın ha böyle bir şey yapılmasın, edilmesin” dediği için bir oyalama oluyordu.
Ecevit geldiği zaman gemiler yüklenmişti
Milli Selamet Partisi, Kıbrıs Barış Harekatının fiilen başlamasında en önemli tarihi rolü oynamıştır. Çünkü Ecevit, Londra’dan döndükten sonra biz Başbakanlık’ta Kuvvet Komutanları ile kendisini bekliyorduk. O havaalanından Oğuzhan Asiltürk Bey ve Hasan Esat Işık Bey ile beraber döndüler, geldiler. O’nu uğurladığımız zaman kendilerine yani Kuvvet Komutanları’na “Yükleyin askerleri, bindirin, toplayın. Harekat bir nevi fiilen başlasın” dedik. Onlar da bunu yaptılar. Ecevit geldiği zaman gemiler yüklenmişti. Ve artık ertesi gün sabahleyin limandan ayrılacakları noktadaydık.
Türkiye’de 1990 yılının Temmuz ve Ağustos ayları boyunca 8 bölümlük Kıbrıs Belgeseli yayınlanmıştı. Ancak nedense Belgesel, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı hep o günkü Hükümetin iki ortağından birisinin gözüyle anlatmıştı. Oysa Harekata karar veren Hükümetin sayısal olarak küçük, lakin amblemindeki anahtar gibi etkin ve esas ortağı MSP ve onun Lideri Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı. Belgeselin Yönetmeni Mehmet Ali Birand, Erbakan ile tam bir saatlik televizyon röportajı yaptı. Ancak sadece 3 dakikası yayınlandı. Ne ki; 1689 Karlofça’dan beri sürekli toprak kaybedişin, gerileyişin durdurulması, ilk defa toprak kazanmanın adıydı Kıbrıs Zaferi. Önce “Kıbrıs Fatihi!”, sonra “Kenya Fatihi” diye dağa taşa “Karaoğlan Ecevit” yazdırılıp seçim zaferi kazandırılabilirdi belki ama, artık 39 yıl sonra Kıbrıs Gerçeklerini yalan söylemeyen tarihe not düşmenin zamanı geldi. Sultan Fatih’i ve İstanbul’un Fethini 40 yıl boyunca stadyumlarda milletiyle birlikte kutlayarak Fetih şuurunu bayrak yapmış ve Kıbrıs’a çıkarma için “Asker gemiye bindi mi bir daha inmez” kararlılığındaki bir Liderin Kıbrıs Harekatı ile ilgili görüşleri çok önemli. Adaya barışı getiren Kıbrıs Zaferi’nin 39. Yıldönümünde Harekatın Mimarı Erbakan’ın “Kıbrıs Davasını” ve o günleri anlatan “Makaslanan röportajın” tamamını yayınlıyoruz.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Evet kısaca açıklayayım.Biz o zaman Sayın Başbakan’ı, Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık ve Oğuzhan Asiltürk Bey ile birlikte havaalanından Londra’ya uğurladık. Bu uğurlama merasiminde Kuvvet Komutanları, Genelkurmay Başkanı da beraberinde bulunmaktaydılar. Kendileri ile bir durum müzakeresi yapmak üzere hemen bir odaya çekildik. Bizim o zamanki Devlet Bakanımız Sayın Süleyman Arif Emre Bey de dışarıda bekliyordu. Kuvvet Komutanları ile “Şimdi Ecevit İngiltere’ye gidiyor, durum nedir?” diye aramızda müzakere ettik . Onlar da “Siz şimdi Başbakan vekilisiniz. Bizim şu anda dahi önemli bazı hususlarda nasıl hareket edeceğimizin bize bildirilmesine ihtiyacımız vardır” dediler. O esnada zaman faktörünü çok iyi kullanmak gerekiyordu. Sampson, Ada’da ihtilal yapmış ama herkes onu hemen kabul etmemiş. Makarios taraftarları ile Sampson arasında çeşitli yerlerde silahlı mücadele oluyor. İşte biz bu kargaşadan yararlanmaya önem veriyorduk. Onun için bir an evvel çıkartmanın yapılmasını istiyorduk. Kuvvet Komutanları da aynı arzu içerisindeydiler. Onlar da bunu takdir ediyorlardı. Ve böyle olmalıdır diyorlardı. Ancak dediler, bunun böyle olması için bize şimdi emir verilmesi lazım .
ASKERLER: BU ORDUYLA BİR DAHA KIBRIS HAREKATI YAPAMAYIZ!
Askerlerimiz bizlere şunu ifade ettiler: “Bize kesin emir verilmesi lazım. Çünkü bizim askerimiz, ordumuz Kıbrıs olayları tarihinde bugüne kadar iki defa bir nevi düş kırıklığına uğramıştır. Bunlardan bir tanesi İsmet İnönü zamanında “Yükleyin dendi, yükledik” . Sonra arkasından ABD Başkanı Johnson’un mektubu üzerine “Hayır, geri dönün” dediler. Biz götürdük askeri İskenderun’a çıkarttık. Ve böylece bir manevra görüntüsüne büründü yaptığımız iş. Süleyman Demirel zamanında da “Yükleyin dendi, yükledik.” Tekrar bizim topraklarımıza çıkardık. Şimdi bu aynı ordudur. Bugün bu ordunun içerisinde siz bize yükleyin ve yola çıkın derseniz ve ondan sonra da yoldan geriye çevirirseniz, biz artık bu askeri hiçbir zaman hakiki harekatın yapılacağını inandıramayız. Bunun önemini dikkate alarak ne yapacağız söyleyin dediler?”
O an kendilerine şu suali sordum: “Şimdi şu anda farz edin ki biz Hükümet olarak bu emri size verdik. En erken ne zaman Girne’ye çıkartma yapacaksınız?” Dediler ki “Bizim birtakım birliklerimiz ta İskenderun’da, Niğde’de. (Komando Birliği vs.) Bunları oralara getirip bütün her türlü silahlarıyla beraber gemilerin hepsini yüklemek… Oradan hareket edip Ada’ya gitmek, bütün bunların hepsi en erken Cumartesi günü sabahleyin olabilir. Eğer şimdi bu emir bize kesin olarak verilirse.”
MGK Ve Hükümet Karar Almadan, Havaalanında Harekat Emrini Verdik
O ana kadar o emir kesin olarak verilmemiş miydi?
Hayır verilmemişti. Çünkü Ecevit İngiltere’ye gidecek. İngilizlerin ne diyeceği belli değil. Ecevit hiçbir zaman kesin emir vermedi. Biz Milli Güvenlik Kurulu’nda konuyu konuştuk. Konuştuğumuz zaman zaten Afyon’a giderken Ecevit’e olay çok önemlidir gitmeyin dedik. Ondan sonra da biz MSP olarak Ecevit , Afyon’da iken kendi Genel İdare Kurulu toplantımızı yaptık. Mutlaka müdahale etmek lazımdır noktasına geldik MSP olarak. Onun için Milli Güvenlik Kurulu’nda da MSP kanadı olarak biz hep bir an evvel müdahale edilmelidir diyorduk. Halk Partisi’nin önemli bir kısmı “Bu macera olur, sakın ha böyle bir şey yapılmasın, edilmesin” dediği için bir oyalama oluyordu. Ve biz ne Bakanlar Kurulu olarak ne Milli Güvenlik Kurulu olarak kesin bir karar vermiş değildik. Bununla beraber olayın gecikmemesi gerektiği için işte orada bendeniz, “Yükleyin ve bu harekatı başlatın” dedim. Şunu düşünerek söyledim. Ecevit gelecek Perşembe günü akşamı. Geldiği zaman gemiler, bu hazırlıklar yapılacak, yüklenecek ancak harekat Cuma sabahı olabilecek. Şayet bir aksilik olursa yani ille de hayır yapılmasın, edilmesin derlerse bu takdirde gemileri hareket ettirmek veya harekatı tekrar bizim kıyılarımıza çıkartmak gibi yani eski hükümetlerin yaptığının bir tekrarına dönüşür bu iş diye düşündüğüm için yapın bunu dedim. Ve diğer bir ihtimalde tabii Ecevit gitmeden önce İngiliz bölgesine çıkartalım gerekirse diye düşünceleri vardı konuşmalar esnasında. Bir ihtimal olarak da onu gözetiyordum. Askerlerin, bir an evvel harekatı başlatmak için Hükümet adına istedikleri söz, o günkü muhtemel şartlar dikkate alınarak orada kendilerine söylenmiş oldu.
Zaman Kaybetmeden Harekat Başlatılmalıydı
Siz Bülent Ecevit’in İngiltere’ye gitmesini tensip etmiş miydiniz?
Efendim biz başlangıçta tensip etmiyorduk. Biz Bülent Ecevit’in Londra’ya gitme teklifine muhatap olduğumuz anda bunun lüzumsuz bir şey olduğu kanaatindeydik. Çünkü zaman çok mühimdi. Bize zaman kaybettirecek, oyalanacaktık. İkincisi İngilizler ile yapılacak harekat bu adanın dolaylı yoldan yine Yunanlılara verilmesi demektir. Biz bunları biliyoruz. Garantör devlet isek vazifemizi yapalım diyorduk. Biz böyle dururken onlar tereddütte oldukları için konu Milli Güvenlik Kurulu’na geldi. Yani önce gidilsin denildi. En kısa zamanda. Bir iki gün gecikebiliriz de. Buna razı olun dediler. Biz onun üzerine razı olduk.
MSP’de Kararlılık, Chp’de Tereddüt
Yani MSP’nin bu çıkarmadaki tutumu ne idi?
Bu çıkarma için daha ilk günden itibaren yıllardan beri birikim içindeyiz. O kargaşalık esnasında gidip Ada’ya huzuru getirmek lazımdı. Ecevit’i Afyon’a uğurladıktan sonra yaptığımız Genel İdare Kurulu toplantımızda kesinlikle bir kanaate vardık, biz o kararı aldık. Bir an evvel bu müdahale yapılmalıdır. Bir nevi bendeniz tam yetki ile partimiz adına, arkadaşlarımla beraber bir an evvel bu harekatı yaptırmanın gayreti içindeydim. Ayrıca Efendimiz Aaleyhisselatü veselam’ın Halası Ümmü Haram’ın türbesi Larnaka’da bulunduğu için burayı mutlaka almamız gerekir” diye kesin kararlılıkla hareket ettik.
Halk Partisi’nde tereddüt var mıydı? Yani kabinede tereddüt var mıydı?
Tabii. O gitmeden önce yapılmış olan Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu’nun arkasından biz toplantımızı yaptık. Halk Partisi’nin bir kısmı bizi destekliyordu. Bir kısmı ise “Bu macera olur, sakın böyle bir şey yapılmasın bu bütün dünyaya karşı savaş açmak demektir vesaire” gibi uzun uzun sözler söylediler. Bizde bunların hep aksini savunduk ve bir nevi onları ikna etmek için saatlerce uğraştık. Onlar peki hele bir İngiltere’ye bakalım diye bir nevi zaman kazanmaya çalışıyorlardı, oyalanıyorlardı.
TARİHİ RÖPORTAJIN II. BÖLÜMÜ
Msp’nin Tarihi Rolü
Bir yerde MSP’nin harekatın yapılmasındaki ağırlığını bir defa daha tekrar eder misiniz?
Hemen şunu söyleyeyim. Milli Selamet Partisi, Kıbrıs Barış Harekatının fiilen başlamasında en önemli tarihi rolü oynamıştır. Çünkü Ecevit, Londra’dan döndükten sonra biz Başbakanlık’ta Kuvvet Komutanları ile kendisini bekliyorduk. O havaalanından Oğuzhan Asiltürk Bey ve Hasan Esat Işık Bey ile beraber döndüler, geldiler. O’nu uğurladığımız zaman kendilerine yani Kuvvet Komutanları’na “Yükleyin askerleri, bindirin, toplayın. Harekat bir nevi fiilen başlasın” dedik. Onlar da bunu yaptılar. Ecevit geldiği zaman gemiler yüklenmişti. Ve artık ertesi gün sabahleyin limandan ayrılacakları noktadaydık. Şimdi bir daha eski hükümetlerin durumuna düşmemek için kumandanlarla Ecevit’i bu işe ikna edelim. Bundan dolayıdır ki hep beraber artık dönüş olmayacağını savunalım diye bir hazırlık yaptık. Geldi kendisi Londra’daki görüşmelerini anlattı. Biz de Türkiye’de neler yapıldı onu anlattık. Ve sonunda da dedik ki, işte şu anda gemiler yüklenmiştir. Ok yaydan çıkmıştır. Bunun dönüşü yoktur. Eğer dönülecek olursa bak işte askerler burada “Bir daha bu harekatı yapamayız” diyorlar dedik. Birden bire telaşlandı. Bunu belki arzu ediyordu ama böyle bir karar verilmiş olması onu o anda telaşlandırdı.
“Ben Karadeniz çocuğuyum, bir kayıkla bile Kıbrıs’a çıkarım!”
Tereddütler var mıydı yani?
O anda başlatmakta tereddüdü vardı. Ama baktı ki bu iş başlamış. Kendisini buna hazırladı ve o şekilde meseleyi düşünmeye çalıştı. Sayın Ecevit, Kuvvet Komutanları’na, “Harekata gidersek muhabereyi yürütecek gücümüz var mıdır, yok mudur?” diye tekrar sualler sorduğu zaman Deniz Kuvvetleri Komutanımız Oramiral Kemal Kayacan “Ben Karedeniz çocuğuyum. Bir kayıkla bile gider oraya çıkarım” dedi. Onun bu sözü çok memnuniyet verici, güven verici bir söz oldu. Diğer komutanlar da başta Semih Sancar Paşa olmak üzere “Bunun yürütülmesi lazımdır” noktasında ısrarla durunca o halde Bakanlar Kurulunu toplayalım orada konuşalım dedik.
Asker ve MSP’den Ecevit’e Harekat Emrivakisi!
Sayın Ecevit, Londra dönüşü bir nevi bir emrivaki ile karşılaştı. O yüklemelerin planların yapılmış olacağını tahmin etmiyordu. Ve böyle bir durumla karşılaştı. Bakanlar Kurulu’nu topladık. Şimdi Bakanlar Kurulu’nda bu sefer Halk Partili bir takım bakanlar baktılar ki bu iş çok ciddileşmiş bunun üzerine kırk dereden su getirmeye başladılar. “İşte üzerimize şu da gelir, bu da gelir, bütün dünyaya karşı harp açıyorsunuz, nasıl olur? Bunun önü var, sonu var..” diye saatlerce konuşmalar yaptık. Ama konuşmalar esnasında kendilerini tekrar tekrar ikna ettik.
Diyanet’ten Gemide Kıbrıs Askerine Dua
“Bakınız bu harekatı yapmaya mecburuz. Bu yılların birikimidir. Ve yapacaksak şimdi yapmaya mecburuz” diye bunları tekrar tekrar izah edilince o gece o harekatın yapılmasına Bakanlar Kurulu olarak karar verdik. İşte Bakanlar Kurulu kararı böyle alınmıştır. Karar alındıktan sonra yine tarihi bir olaydır. Hatta arkadaşlarımızdan birisi Halk Partili bir Bakana “Bak tarihi bir karar aldık. Şimdi de işte bugün Cuma günü gelmiştir. Hep beraber gelin Cuma namazını Kocatepe Camii’nde kılalım. Kimseye bir şey hissettirmeyiz ama Cenabı Hakk’tan zafer nasip etmesi için dua ederiz” dedi. Ama ertesi gün Kocatepe’ye sadece MSP’li Bakanlar geldi. Halk Partili Bakanlar ya başka camiye gittiler ya da gelmeyi uygun görmediler. Bir teklifimiz daha oldu: Şimdi Diyanet İşleri Başkanımız gitsin, sabahleyin gemiler harekat edecek. Bir an evvel haber verelim ve gemiler hareket etmeden bir dua yapsın dedik. O zaman Devlet Bakanı Arif Emre Bey Diyanet İşleri Başkanı’nı buldu. Mersin’e gidip bu duayı yaptırdı. Diyanet İşleri Başkanı gemiler sahilden ayrılmadan önce gitmiş orada dua yapmıştır.
Liderler Tereddütlüydü, Baykal Şahit
Liderler toplantısında kim ne dedi?
Tabi bu çok önemli bir konudur. Liderler toplantısında yaşadıklarımızın şu kadarının bilinmesinde fayda görüyorum. Bir kısım liderlerimiz, bu harekatın yapılmasını arzu ediyorlardı ama kendilerini bizim istediğimiz kararlılıkta görmüyorduk. Hepsi tereddütler izhar ediyordu. Belki isimlerini açıklamak doğru olmaz ama Deniz Baykal Bey de müzakerede beraberdi.
Ana Muhalefet Lideri (Süleyman Demirel) ne dedi mesela?
Efendim şimdi tabi macera olur diyorlar şimdi bunlar. Onların şeyi bu. Bir tanesi de “Amerika’dan yazılı muvafakat almadan bu harekata kalkışmayın” diyecek kadar tekliflerde bulunmuştur. Bunları yaşadık. Ama biz içimizden bendeniz harekatı başlatmış idim. O hüsnü niyetle dinliyorduk siyasi parti liderlerimizi. Konuşmalardaki amacımız, gerçekten teklifleri nedir görelim ve bunları böyle bir harekata hazırlayalım şeklinde idi. Bunları hep müdahaleye çekmeye çalışıyorduk. Onlar da hep tereddüt gösteriyorlardı. Bize ihtiyatlı olun sakın haa diye tavsiyelerde bulunuyorlardı.
Bm Ve Sisko, Ateşkes Dedi, Biz Bakanlar Kurulu’ndan Ateş Çıkardık
Harekat başladı, ateşkesi nasıl karşıladınız?
Kıbrıs Barış Harekatı emrini verdiğimiz zaman Allah’a şükürler olsun bizim askeri kuvvetlerimiz beş günlük noktaya üç günde ulaştılar. Şimdi tabii efendim bu olayın çok önemli kısmı da budur. Harekatın başladığı ve o gün daha hemen akşamleyin Sisco(ABD Dışişleri Bakan (Kissenger) Yardımcısı), harekat başlarken hemen doğruca havaalanına koşup Atina’ya gitmişti. Orada bir muhatap bulamamış akşamüzeri tekrar Türkiye’ye dönmüş gelmişti. Dönünce tabii Ecevit ile görüşmüştü. O gün de Birleşmiş Milletler karar almış saat 5’te ateşkes olacak diye. Şimdi Sisko da o karara dayanarak ve Amerikan emirlerini bildirerek bir ara da “Ateşi kesin, olduğunuz yerde durun, daha ileriye gitmeyin” diyerek Ecevit’i sıkıştırmış. Biz orada yoktuk onlar konuştuklarında ama Ecevit bunun üzerine Bakanlar Kurulu’nu topladı. Biz geldik Birleşmiş Milletler’in bu kararı üzerine asıl o zaman biz başlattık ateşi Bakanlar Kurulu’nun içinde. “Nasıl olur? Biz daha Ada’da yerleşmiş değiliz?” Gelen haberler o kadar tereddütlüydü ki. Ve o gece Yunan alayının bir mukabil taarruza geçtiği haberi geldi bize. Acaba topyekün denize mi dökülüyoruz diye tereddüt geçirdik. Bize gelen haberlere göre bu şartlar altında yani Ada’ya kesin olarak yerleşmemiz belli olmayan bir noktada “Ateşi kesin sizi denize döksünler!” demek mümkün müdür?
Askerin durumunu bizzat askerlerimizden dinleyelim
Harekatın seyri ile ilgili biz hararetle kati bir karar aldık. Nedir o kararımız? Önce G-5 hattına kadar geleceğiz. Yani büyük bir harekat ilk önce yapılacak sonra ikinci kısım devam edecek idi. Şu anda biz G-5 hattına geleceğiz diye karar almadık mı? Bu karar daha önce niçin alındı? Şimdi bu gün gelmişsiniz -beş gün bu harekat devam edecek – ateşkes: “Efendim Birleşmiş Milletler karar aldı!” “Birleşmiş Milletler’in aldığı hangi karara bu İsrail bugüne kadar uydu. Yani karar alınıyor biz uyacağız başkası uymayacak. Böylesine önemli bir hayati meselede bu kararlar gözetilmez. Mutlaka yerine gelecek dedik ve Ecevit’i ikna ettik. Ecevit hatta MSP kanadına “Teşekkür ederim. Bizi bir yanılgıdan kurtardılar” dediler ve bir gazetedeki açıklamalarında bu olayı tekrar ettiler. Fakat ateşkes işi bununla bitmedi.
Sabahleyin tekrar Bakanlar Kurulu toplandı bu haberler üzerine. Sabahki Bakanlar Kurulu’nda Halk Partili Bakanların bir kısmı susuyor fakat diğer bir kısmı görmek gerekir, MSP olarak bizim üzerimize nasıl geliyorlar. Diyorlar ki; “Gördünüz mü bakın şimdi. Taşucu’ndaki telsizimiz çalışmıyor. Eee işte şimdi gördünüz mü; füzeler tükeniyor.” Biz o zaman kendilerine dedik ki, “Sizin verdiğiniz bilgilere inanmıyoruz. Askerin durumunu bizzat askerlerimizden dinleyelim.” Bunun üzerine o zaman Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı olan Necdet Uruğ Paşa, diğer bir general ile beraber Bakanlar Kurulu’na geldiler. Bakanlar Kurulu’nda, durum nedir? Yani büyük bir harekat yapılmış, bize malumat verdiler. Biz buradayız, onlar burada, sonra kendilerine sualler sorduk. Dedik ki, arkadaşlarımız Şevket Kazan Bey diğer Halk Partili bakanların söylediği sözleri bir şey söyledi.Taşucu’ndaki telsizimiz bozulmuş doğru mu? diye. “Hayır kim söyledi bunu?” diye yanıtladı. “Füzelerimiz tükeniyormuş doğru mu?” diye sorunca, “Bunun gibi 5 tane harekatı yapacak füzemiz var” dendi. Bu esnada ismini açıklamayı uygun görmediğim bir bakan, askerlere politik sual soruyorsunuz? Ben bu toplantıda bulunamam dedi. Biraz önce bu haberleri getiren bakan arkadaşımız içeride oturamadı, dışarıya çıktı. Fakat bu hiç bir şeyi değiştirmedi.
“G-5 hattı, ordumuza zayiat verdirir”
Müzakere devam etti ve bu müzakerenin sonunda bendeniz sadece bu ateşkes için değil, bilahare mutlaka harekat sonuna kadar gitmesi gerektiğini istediğim ve inandığım için o müzakerede en son askerlere şu suali sordum: Dedim ki; “Şu bulunduğunuz yerde veya G-5’te bizim kendimizi savunmamız mümkün mü?” O zaman askerlerin verdiği cevap şu oldu: “Biz oraya götürdüğümüz birlikleri yerleştirmek isteseydik bu bahçe kadarlık yere zaten yerleştiremeyiz. Burada durmak mümkün değildir. Kaldı ki bir muhaberedeyiz. Böyle yoğun bir yerleşme halinde yoğun bir bombardımana maruz kalacak olursak çok büyük zayiat veririz. Askeri bakımdan buralarda durmak hiç mümkün değil.” Peki teşekkür ederiz dedik. Ondan sonra bizim işimiz kolaylaştı ve o gün ikinci defa Pazar sabahı ateşkesi önledik. Ve Ecevit gitti Sisko’ya hedeflere ulaşıncaya kadar yapılacak bir şey yoktur dedi. Ancak iş gene de bitmedi.
Kaynak: Milli Gazete
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.