Katil yazar mı hayal gücü mü?
Necib Mahfuz'un "Düğün Evi" isimli romanı, kendini yazdığı oyunda katil yapan Abbas Yunus'un, gerçeklik ve kurgu üzerindeki cambazlığını konu alıyor
HALE KAPLANÖZ
Nobel ödüllü Necib Mahfuz'un ilk kez 1981 yılında Arapça basılan "Düğün Evi" isimli romanı Aslı Çıngıl çevirisiyle yayınlandı. Turkuvaz Kitap'tan çıkan "Düğün Evi", 2006'da aramızdan ayrılan yazarın son dönem eserleri arasında yer alıyor. Mahfuz'un ölümünün ardından, 2008 yılında, onun geniş çevrelerce tanınmasını sağlayan Kahire Üçlemesi'nden Saray Gezisi, Şevk Sarayı ve Şeker Sokağı da Türkçe'ye çevrilmişti.
ESAS MESELE ZAMAN
Eleştirmenler yirmiden fazla romanı bulunan Necib Mahfuz'un 1945-1957 yılları arasında "gerçekçi", 59 sonrasında "sembolik ve alegorik", son dönemde ise deneysel eserler ortaya koyduğunu saptar. "Düğün Evi"nin de deneysel romanlar arasında yer aldığını söylemek mümkün. Yazar bu romanda, dört farklı karakterin yazgıları üzerinden, suç, öznellik ve zamanın değişkenliğini sorgulamaya alıyor. Kitabın giriş yazısını kaleme alan Mursi Saad el-Din, Mahfuz'daki zaman kavramı için şunları söylüyor: "Zaman, Mahfuz'un romanlarında değişmez bir temadır ve karakterlerinin zihnini sürekli meşgul eden bir konudur. Mahfuz'un eserlerini genellikle, "Zaman berbat bir yoldaştır", "Zaman dostuma neler yapmış böyle? " gibi cümleler süsler ve bu cümleler neredeyse bir horror temporis etkisine sahiptir."
Bir tiyatro oyunu ile gündeme gelen, Tahiye'nin sırlı ölümünü merkezine alan romanın mekanı Necip Mahfuz'un da mekanı olan Kahire. Sahneye koyulan ve büyük başarı kazanan "Düğün Evi" adlı oyun, kahramanları ve oyuncularını rahatsız etmektedir. Bunun nedeni, oyunda bir aile sırrının ortaya çıkmasıdır. Haliyle yazar Abbas Yunus, olayı kendi perspektifinden anlatır. Peki bir yazar kendini neden katil gibi göstermek ister? Bundan sonrası meraklı okurun çözeceği bir muamma. Abbas Yunus belki kurgu cambazı iyi bir oyun yazarı. Belki de vicdanı yüklü bir itirafçı...
DÖRT ANLATICI BİR DOĞRU
Düğün Evi'nin dört anlatıcısı var. Önce düşmanı olan yazarın, oyununda rol almak durumunda olan aktör Tarık Ramazan anlatmaya başlıyor. Tam bir suçtan oyun, suçludan da yazar olduğuna bizi ikna etmişken Kerem Yunus ve Halime el-Kebş tek tek Tahiye'nin başından geçenleri aktarıyorlar. Her cümlesi kahramanları ciddi bir yüzleşmeye zorlayan romanda gerçekleri yağmalamakla suçlansa da Abbas Yunus'un bir farkı var. O, yazar olarak, yaşananları değil ama kurguyu dönüştürme gücüne sahip. "Tahiye öldü mü öldürüldü mü?" İşte bu soruyla doyasıya oynayan yazara söz kitabın sonunda düşüyor: "Yazarak depresyonumdan kaçma girişimim sonucunda, boşlukla karşılaştım. Yanıp, tükenmiştim. Ateşimi söndüren şey ise yaratıcılığımı boğmakla kalmamış, yerine sonsuz bir kayıtsızlık ve yaşama duyulan sevgisizlik dışında hiçbir şey bırakmamıştı."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.