İstanbul’un başkent olmasının anlam ve önemi
Avrupa, Rönesans’tan önce, Orta Çağ adını verdikleri derin bir tarih uykusundaydı. İslam 500 yıl Afrika’da ve Asya’da yayılmıştı. Avrupa’yı İspanya’nın düşüp Endülüs olması bile uyandırmamıştı.
Ancak 12. Asrın sonlarında Müslümanların Anadolu’dan Balkanlar’a, doğu Avrupa’ya doğru akın etmesiyle uyandılar. İslam alemi, kuzey batıdan gelen Haçlı ordularıyla ve kuzey Asya’dan dev dalgalar halinde gelen Türk ve Moğol akınlarıyla 13. Asrın sonlarında paramparça oldu.
15. asrın ortalarında, 1453’te İstanbul’un fethinde, İslam’ın yeni gücünün tarih sahnsine teşrifiyle İslam milleti derin bir nefes aldı. Sultan Fatih, Roma seferinin başında, zehirlenerek öldürüldü.
İspanyollar, Avrupa'daki diğer Hıristiyanların da yardımıyla başta Cebel-i Târik Boğazı olmak üzere, bunların Akdeniz ve Müslüman devletlerle olan bağlarını kestiler. 711 yıldır devam eden İslâm hâkimiyetini sona erdirmek için fırsat beklediler.
Sona ermek üzere olan Endülüs'teki Müslüman devlete en yakınları olan Fas Sultanlığı, Tunus Hafsî Sultanlığı ve Merînîler yardım edebilirlerdi. Memlüklüler ve Osmanlılar ise, hem uzak idiler ve hem de birbirine düşürülmüşlerdi.
1469 yılında İspanya'daki iki Katolik devlet olan Kastilya ve Argon Krallıkları resmen birleştiler. 1487'de 776 yıllık Müslüman bir şehir olan Malağa düştü.
Gırnata'ya hücumda tek çekindikleri Osmanlı Devleti ve Memlüklüler idi. Hatta Gırnata Meliki XI. Ebu Abdillah Muhammed, resmen her ikisinden de yardım istedi. Sultân Kayıtbay, Gırnata'ya hücum etmeleri halinde, Kudüs'teki Hıristiyanları sürgün edeceğini söyledi ise de, Müslümanların kendileri gibi katliam yapmayacaklarını bildiklerinden aldırmadılar.
II. Bâyezid, Divan-ı Hümâyûn'u toplayarak durumu müzâkere etti ve Batı Akdeniz'e donanma gönderilmesi kararlaştırıldı. Kemal Reis'in komutasındaki Osmanlı Donanması 1487'de İspanya seferine çıktı. Böylece Osmanlı Devleti, Kastilya, Aragon, Napoli ve Sicilya Krallıklarına karşı harp ilan etmiş oluyordu. Kemal Reis Güney İtalya'yı vurarak İspanya sularına kadar geldi ve Malaga'yı tekrar aldı.
Ne acıdır ki, Osmanlı Donanması Fransızlara kolaylık gösteren Tunus Hafsî Sultanlığı’yla da uğraşıyordu. Bu hücumlar, Memlüklülerle de uğraşan Osmanlı Devleti'nin iki ateş arasında kalmasından dolayı, netice vermedi ve 1492 yılında Gırnata teslim oldu ve Endülüs'teki İslâm Hâkimiyeti sona erdi.
Osmanlı donanması, yollara düşen 300.000 kadar Müslümanı Fâs ve Cezayir'e nakletti. Endülüs'ün bu düşüşünü Namık Kemal şu cümlelerle özetliyordu: "İspanyollar Gırnata'yı aldıkları zaman, halkı dinlerini değiştirmeleri için ateşle yaktılar. Biz İstanbul'u aldığımız vakit, her din sahibine dinini yaşayabilmesi için tam bir din hürriyeti tanıdık."
1485-1491 Osmanlı-Memlüklü harbi devam ederken, taht kavgasıyla iç savaşa düşmüş Endülüs yıkıldı. 1512’de Sultan Yavuz tahta çıkmadan 20 yıl önce, 1492'de Endülüs Emevi Devleti yıkılmış, Osmanlı devleti, Endülüs Müslümanlarına sahip çıkmış; ancak gücü ve siyasi durumu, sadece onları katliamdan kurtarmaya yetmişti.
Aynı yıl Amerika'ya da Colombus ile çıkan İspanyollar, Endülüs'teki başarılarından dolayı şımararak, 1.000.000 Müslümanı katlettiler. Sayıları 300.000'i bulan Musevilere ise Katolik olmakla ölmek arasında tercihde bulunmaları için emirler çıkardılar. Osmanlı Devleti'nin bunlara da kucak açtıklarını çok iyi biliyoruz. Osmanlı Devleti, bütün sıkıntılarına rağmen, 1510 yılındaki son seferlerine kadar, Endülüs hadisesi sebebiyle, Kemal Reis Komutasındaki donanmasıyla İspanyollara karşı 23 defa saldırı düzenlediler. Ancak, hem yerli Müslüman devletlerin destek yerine köstek olmaları ve hem de Memlüklülerle olan savaş sebebiyle tam netice alamadılar.
Yavuz Sultan Selim, dünya tarihnde çığır açıcı bir devlet adamıdır. Amerika ve Afrika’yı yağmalayan ve Portekizlerle Asya’ya dayanan Avrupa’yla baş edebilmek için kurtuluş olarak İslam Birliği görüş ve hareketini başlattı.
Sultan Selim’in kurucusu olduğu İslam Birliği politikası, ümmetin selameti için Afrika ve Asya’nın desteğini alıp Hilal Hac Savaşı’nı üstlenerek Darülislam’ın kuazey batısındaki İstanbul’u ateş hattı haline getirmekti.
Birinci Dünya Savaşı sonunda. 1918’de Osmanlı İslam devleti kapatılıp Cumhuriyet ilan edilerek başkent İstanbul’dan Ankara’ya taşındı, yeni ulus devlet, İslam alemine sırtını dönüp sadece kendi başının çaresine bakacaktı..
Türkiye’nin bir asırdır dünya güçleri arasında denge arayışıyla yürüttüğü Batıcı dış politika, yerel güç olmak pahasına İslam aleminden kopmak, yabancılaşmak ve uzak durmaktır.
İslam birliği politikası, İstanbul’un Doğu’daki Buhara’dan beslenip güneyden destek alarak İslam karşısında içinde biriliği belli oranda sağlamış, Amerika’nın desteğini de almış Hıristiyan Avrupa’ya doğusudan sokularak akıllıca saldırmaktır.
Müslümanların vatanlarını ellerinde tutabilmelerinin tek yolu budur: Hıristiyan Avrupa karşısında Darülislam’ın başkenti haline getirilecek İstanbul’un üstünlüğünü sağlamak..
hwww.haber7.com / yazının devamı..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.