İslam'da sanat ruhu ve estetik...
?Allah güzeldir (cemîl), güzelliği (cemâl) ister/sever. Kibir ise, hakkı kabul etmemek ve halkı aşağılamaktır?[
Prof. Dr. Zekeriya Gürel'in Hadis Günlüğü'nden...
SANAT RUHU VE ESTETİK
Abdullah b. Mes?ud?dan (r.a) rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
?Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez?.
Bir adam, ?İnsan, elbisesinin güzel, pabuç ve ayakkabısının güzel olmasını ister/sever? deyince, Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:
?Allah güzeldir (cemîl), güzelliği (cemâl) ister/sever. Kibir ise, hakkı kabul etmemek ve halkı aşağılamaktır?[1].
AÇIKLAMA
Hadisin vürûduna sebep teşkil eden kılık-kıyâfetin güzel olması hususu, ?Kılık-kıyâfette sâdelik ve gösterişsizlik imandandır? (el-Bezâzetü mine?l-îmân) hadisi[2] ile tezat arz etmez. Tezat teşkil ettiği ileri sürülmemelidir, çünkü hadis metninde geçen bezâze kelimesi ile pejmürde ve paspal kılık-kıyâfet değil, zinet, şöhret, gösteriş, övünmek gibi şeylerden uzak durmak ve mütevazı giyim tarzını benimsemek kastedilir[3].
Tirmizî (v. 279/892), ?Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse cehenneme girmez? hadisinin, ?Cehennemde ebedî olarak tutulmaz? anlamına geldiğini selef âlimlerinden naklederek, söz konusu hadisin de aynı istikamette anlaşılması gerektiğine işaret eder.
İbnü?l-Esîr (v. 606/1209)[4], hadis metninde geçen cemâl kelimesinin, görünen müşahhas eşya ve varlıklar (sûretler) ile görünmeyen mücerret nesneler (mânalar) için kullanıldığını, cemîl kelimesinin de, ?fiilleri güzel ve vasıfları kâmil? mânasına geldiğini söyler.
Hat sanatı ile meşgul hattatların dikkatini çeken bu hadis, bilhassa son asırlarda, hüsn-i hat levhalarını süslemiş ve sanat ruhunun inkişafında büyük âmil olmuştur.
Hukemânın şu sözü meşhurdur: ?İki şey vardır ki, onların nihayeti yoktur: Cemâl ve beyân? (şey?âni lâ ğâyete lehumâ el-cemâl ve?l-beyân). Mutlak ve mükemmel anlamda cemal sıfatı ile beyan kudreti, sâni? olan Allah?a mahsustur. Zira Allah, sanatının bir tezahürü olarak kâinatta her şeyi şaşmaz bir nizama bağlamış[5] ve her şey için muazzam bir ölçü koymuştur[6].
Kötülüklerin ve çirkinliklerin üstesinden gelebilmek, iyiliklerin ve güzelliklerin ulaştırılıp yayılabilmesi için, çağın ürettiği teknolojik imkanlardan, modern kitle iletişim araçlarından ve sanat gibi doğuştan gelen yeteneklerden yararlanmak kaçınılmaz bir durumdur.
?Sanat? diyor Roger Garaudy, ?İslâma davet açısından önemli bir rol oynamıştır. Üniversitede estetik profesörlüğü yaparken sanatı bir insandan ötekine en kısa yol olarak tanımlamıştım. Belirli ruhanî değerleri anlatabilmek bakımından en doğrudan yoldur. Ayasofya ve Süleymaniye?ye bakalım... Hıristiyan teolojisi Pascal?ın da dediği gibi, insana bir hiç olduğunu anlatmaktadır... Bu özellik Hıristiyan sanatının ruhudur... (Süleymaniye ise) İslâm Medeniyetini anlatır. Allah?ın varlığını entelektüel değil adeta fizik olarak da duyurur bize...?[7]
?Kudüs?te Taş Kubbe?yi gördüm, zarâfetle cesâmet arasındaki tezatsız birliği?[8] diyen Muhammed Esed de (v. 1992), doğuştan sahip olduğu sanat ruhu ve estetik zevk sâikiyle Kubbe-i sahrâ?ya meftun olmuş ve onu tasvir etmiş olmalıdır.
?Meskenlerimizi biz inşa ettiğimizi zannederiz. Halbuki, meskenlerimiz bizi inşa etmektedir? şeklindeki yaygın kanaat, mimâri yapı ve sanat eserinin insanın ruh dünyası ve şahsiyet gelişimi üzerindeki tesirini göstermesi bakımından önemlidir. Bu demektir ki, iç ve dış dizayn itibariyle ?arabanın dili? olduğu gibi, plan, yapısı ve bulunduğu muhit itibariyle de meskenlerin, mimâri yapı ve sanat eserlerinin bir dili vardır.
Cenab Şahabeddin (v. 1934), Sofya?daki Aleksander Nefski Kilisesi üzerine duygu ve düşüncelerini kelimelere dökerken bu ruh halini şöyle tasvir eder:
?Kremlin Sarayı?ndan koparılmış bir parçaya benzeyen bu mabede bakınca hatırınıza din ve ibâdetten evvel duvarcılar, bankerler, ve ... şekerciler gelir. (...) Bu kilisede mermerin bütün ağırlığı hissolunuyor. Altındaki toprak sanki ezilmiş. Binanın içindeki kusuru da pekçok süslü olmasıdır. Süsün abartılması paranın çokluğundan ziyade zevkin azlığını gösterir. Sanata tasarruf yaraşır, israf değil! ... Mermer, altın, oyma o kadar bol ki binanın mimar şiirini kaçırmış. Bu servet sergisini ben kuyumcu dükkanlarında görmek isterim. Bir sanat anıtı bana darphaneyi hatırlatmamalı; bir mimari güzellik karşısında ben ancak güzelliğin şiirini düşünebilmeliyim?[9].
Sanat ve meslek sahibi olmanın, önemli bir meziyet olduğu açıktır. İbn Mâce?in, Sınâât bab başlığı altında verdiği hadislerden birisi şudur: Rasûl-i Ekrem, ?Zekeriyyâ aleyhisselâm marangoz (dülger, doğramacı) idi?[10] der. Ayrıca Rasûl-i Ekrem, ?Allah, geçimini el sanatı ile sağlayan mümini sever?[11] ve ?Hiçbir kimse, elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey asla yememiştir?[12] hadis-i şerifleriyle, ellerin (başkalarının) emeğinin değil ellerin emeğinin bir değer ve kazanım olduğunu ifade ederek el sanatına/hünerine teşvik eder.
Sesin, bir sanat dalı olan şiir ve musikîde, hatta askerlik mesleğinde önemli bir yetenek olduğu açıktır. Rasûl-i Ekrem?in, ?Ebû Talha (el-Ensârî)?nin ordu içinde sesi bir bölükten daha iyidir; gür ve etkilidir? (savtu Ebî Talha fi?l-ceyşi hayrun min fietin)[13] hadisiyle, doğuştan gelen bir yetenek olan sesin önemine işaret ettiği görülür.
Hz. Ömer?in de bir çocuk görüp ondan hoşlandığında, bir meslek ve sanatı olup olmadığını sorduğu, ondan ?hayır? cevabını aldığında ?gözümden düştü? dediği bilinir[14].
Hadis-i şeriften, sanatçının/sanatkârın, sanat kabiliyetini meşru çerçevede ve mütevazı üslûpla toplumun fertleriyle paylaşması, hiçbir zaman kibir ve gurura kapılmadan sanat faaliyetlerini yürütmesi gerektiği mesajı anlaşılır. ?Cemâle bakma kemâle bak? veya ?Sûrete bakma sîrete bak? atasözünün çağrıştırdığı nüktelerden birisi de bu nokta olmalıdır.
Bu yüzden günümüz dünyasında, fazla pohpohlanıp şımartıldığından ve asla kaldıramayacağı şöhrete kavuşturulduğundan, halkı aşağılayanların, dinî, millî ve mânevî değerleri hiçe sayanların, kadınlaşan erkek ya da erkekleşen kadın tabiatların sanatçı/sanatkâr kimliğine sahip olamayacakları açıktır. Müslüman, edep ve ahlâk fukarâsı bu tipleri şu âyet-i kerîme ışığında değerlendirmek durumundadır:
?İnsanlar arasında çirkinliğin (hayâsızlık ve edepsizliğin) yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da âhirette de çetin bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz?[15]
[1] Müslim, İman, 147; Tirmizî, Birr, 61; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 399, IV, 133, 134, 151; Yahyâ b. Maîn, Târîh, III, 25; İbn Hıbbân, Sahîh, XII, 280.
[2] Ebû Dâvud, Tereccül, 2; İbn Mâce, Zühd, 4.
[3] Bkz. İbnü?l-Esîr, en-Nihâye, I, 110.
[4] İbnü?l-Esîr, a.g.e., I, 299.
[5] Neml 27/88
[6] Rahmân 55/7
[7] Garaudy, Sosyalizm ve İslam, s. 78-79.
[8] Esed, Mekkeye Giden Yol, s. 473.
[9] Cenab Şahabeddin, Avrupa Mektupları, s. 7.
[10] Müslim, Fedâil, 169; İbn Mâce, Ticârât, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 296.
[11] Taberânî, el-Mu?cemu?l-kebîr, XII, 238.
[12] Buhârî, Büyû?, 15.
[13] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 261.
[14] İbnü?l-Cevzî, Telbîsü İblîs, s. 283; Kettânî, Terâtîb, II, 256.
[15] Nûr 24/19
Kaynak: (Prof. Dr. Zekeriya Güler, Hadis Günlüğü, Hüner Yayınevi, Konya 2011, 5.basım)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.