İslam Milletinin Diriliş Ruhu Bir Kez Daha Çukurova’da Canlandı..
“İslam Medeniyeti’nin kendine mahsus devleti, kendine mahsus toplumu, kendine mahsus insanı vardır.” Sezai Karakoç
“İslam Milleti, ‘kutlu’ bir millettir. İslam Devleti, ‘kutlu’ bir devlettir.”
Günümüzde ‘Millet’ olmak, ‘Devlet’ olmak, ‘Medeniyet’ yolunda olmak için;. dünyada neler olup bitiğini, yaşlısından gencine, erkeğinden kadınına tüm toplum ve dahi insanlar bilmelidir ki; hiçbir şey öğretildiği, telkin edildiği ve gösterildiği gibi gerçek değildir. Gerçeği tüm boyutlarıyla bilmek ve özlerin özüne, son söze dayandırmak zorunluluğumuzu aklımızdan, fikrimizden, zikrimizden hiç çıkarmamalıyız..
‘Kapitalist Sistem İnsanların Ruhunu Esir Aldı’
'Küresel Emperyalizme Sadece İslam İtiraz Edebilir..’
Millet, Aynı İdealleri Taşıyan İnsanlar Topluluğudur..
İslam Ülkelerinde Kötülüğün Başını Alıp Gittiği Ortadadır..
“Biz Çok Cemaatler Gördük; Büyüyor, Büyüyor Sonra Darmadağın Oluyor..”
Abdülhamid Han, Mehmet Akif, Nihal Atsız, Necip Fâzıl Kısakürek’in Hakkını Teslim Edebilmek..
Siyaset Uğruna Her Şeyi Mubah Görmek, Kötü Politikacıların ve Maceracıların İşidir..
Evet, Barış, Kardeşlik ve Kurtuluşun Yolu İslam Milleti Kavramında Gizlidir..
‘Sizin Işığınızı Söndürmek İsteyenler Olacak, Siz Yeter ki Moralinizi Bozmayın..’
Ve Reis, ‘İti, öldürene sürütürler!..’ diyerek Adana milletvekili sıralamasını bizzat kendisi yapmıştır..
‘Cumhur İttifakı’ diyerek, Bahçeli ve Çukurovalılar, her zaman olduğu gibi, milletinin ve devletinin yanında..
‘Kapitalist Sistem İnsanların Ruhunu Esir Aldı’
Kapitalist sistem kurucuları ve yandaşları; milletlerin, devletlerin başına, azınlıktan gelen nihilist bir başkan yerleştiriyor; devlet eliyle, tefeci bir merkez bankası kurduruluyor. Devletler banka marifetiyle halkın kazançlarına, namus ve haysiyetlerine el atıyor.. Dünyayı bir birine katıyor..
Evet, Batı ruhu, daha biz beşikteyken İslam’a karşı nefret sütüyle beslenerek, Batı medeniyetinin dokularına kadar girmiştir.
Ve böylece insanlık tarihinin en büyük hastalığı olan Kapitalist Sistem, 'İnsanların Ruhunu Esir Aldı’, sömürdü, sömürdükçe de semiriyor..
Doğu ve Batı uygarlığı arasındaki fark!.. Yıllarca dayatılan 'Batı uygarlığı' yerine, yeni bir çözüm bulunamadığından, medeniyetlerin sonunun geldiği aşikârdır.
Bu köhne uygarlıklar sınıra vardı. Dünyaya artık yıkıcı öfkelerinden başka bir şey veremedikleri âşikardır!.. Bir yandan da, tıpkı insanlığı bölen bütün özel uygarlıklar gibi, manevi anlamda da iflas etmiştir. Artık onları aşmanın zamanı gelmiştir.*
'Küresel Emperyalizme Sadece İslam İtiraz Edebilir..’
‘Dar’ül İslam, şehirler birliğidir; vatanın tuğlası şehirdir. “Medeniyet, ilçe ya da köylülük değil, şehirlilik demektir.” Şehir, Allah'ın adına kurulur. Tez şu: Küresel kötülük, karşısına, örgütlü küresel iyilikle çıkılırsa durdurulabilir..
Bu potansiyel, sadece İslam’da var..
'Küresel emperyalizme sadece İslam itiraz edebilir..’ (1)
Millet, Aynı İdealleri Taşıyan İnsanlar Topluluğudur..
“Muhakkak ki inananlar kardeştir; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete erişesiniz.” (Hucurat Suresi, 10.ayet)
“Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir.” ( Hadis-i şerif)
“Küfür (inanmayanlar) tek bir millettir.” (Hadis-i şerif)
Yukarıdaki ayet ve hadisler, İslam’da ırkçılığın olmadığını açık bir şekilde ortaya koyuyor.
İnsanlığın yaşadığı olayların ve bu olaylara bir çözüm bulamayışımızın bir nedeni de bazı kavramların gerçek manasından çıkarılarak farklı anlamlarda kullanılmasıdır. Bu kavramlardan biri de millet kavramıdır.
“Günümüzde millet kavramı, gerçek anlamından uzaklaşarak, “ulus ve ırk” anlamında kullanılıyor. Oysa millet, aynı idealleri taşıyan insanlar topluluğudur ve medeniyet kavramıyla bağlantılıdır.
Bu durum, aynı dili konuşan ve aynı ırka mensup olmaktan çok daha öte bir şeydir. Avrupa’da, Fransız İhtilalı sonrası gelişen nasyonalizm akımı, yani etnik köken esasına dayanan anlayışlar, ülkemize de yansımıştır.
Tarihen sabittir ki, bir arada yaşamak, evlilikler ve başka sebeplerle birçok ırk, zaten birbirine karışmıştır.
Mesela, Peygamberimizin soyundan gelenlere “seyyid” deniliyor. Seyyidler içinde, Arab’ın yanında Türk, Kürt, İranlı, Hintli, Malezyalı vb. vardır. Peygamberimiz Arap olduğuna göre, onun soyundan gelenlerin de sadece Arap olması gerekmez mi?!.. Bu durum gösteriyor ki, ırklar birbirine karışmış. İbn-i Haldun’un da belirttiği gibi, saf ırk neredeyse kalmamış.” (2)
İslam Ülkelerinde Kötülüğün Başını Alıp Gittiği Ortadadır..
“Nitekim bugün, gene İslam ülkelerinde devletin kötülükle mücadele edemediği, kötülüğün başını alıp gittiği ortadadır. Aynı şekilde güzeli, iyiyi ve doğruyu da va’z edemediği, yaşatamadığı da ortadadır. Bütün bunların kökünde, devletin dinden ayrı olması yatmaktadır. Çünkü din, medeniyetimiz demektir.
Bizdeki din anlayışı ile Batı’daki din anlayışı çok farklıdır. Onlarda din, “inanç” demektir. Bizde ise, “inanç temelli medeniyet” demektir. İslam, sadece bir inanç demek değildir. İnanç elbette temeldir; fakat o inançtan ibaret değildir. O inanç, somutlaşarak, insanda önce bir üstün insan, gerçek insan, insan-ı kamil doğurur. Somut olarak onu doğurur, teorik kalmaz, inançtan ibaret kalmaz. Sonra da öyle bir toplum doğurur, daha sonra da öyle bir devlet doğurur. Bir medeniyet ortaya koyar. Bunları birbirinden ayıramazsınız. İslam Medeniyeti’nin kendine mahsus devleti, kendine mahsus toplumu, kendine mahsus insanı vardır.” (3)
“Biz Çok Cemaatler Gördük; Büyüyor, Büyüyor Sonra Darmadağın Oluyor..”
“Biz çok cemaatler gördük. Büyüyor, büyüyor sonra darmadağın oluyor. Neden? Kendinin olmayan ayaklar üzerinde durursa, bir gün o ayaklar altından çekildiği zaman, o düşer. Biz kendi ayaklarımızla büyümek istediğimiz için, eğer bugün büyüyememişsek bundan dolayı büyüyemiyoruz.”
“Sen kendi gücünü büyütüp geliştirip kendini kurtarabilirsin. Bunun dışında bir kurtuluş bir gelişme yolu yok. Bu yol açık mı? Bu yol açıktır. Zordur, uzun bir yoldur, çok engelli tarafları var. Çok mücadeleli geçer; fakat gerçek yol budur. Yani Diriliş yolu budur. Geçmişte de böyle olmuştur. Hiçbir zaman, Peygamber Efendimiz bir uzlaşma yoluyla bir yere varmadı. Onlar çok istedi; taviz vermedi. Taviz vererek uzlaşmadı. Tavizle bir yere varılamaz. Tavizin sonu yoktur.” (4)
Yani.
İslâm’a, İslam Milletine, İslam Medeniyetine düşman olan bazı Batılı yazarların, Kızıl Sultan suçlamaları ve ona ait güzel hasletleri aşağılayıp, birlik ve dirliğimize saldırıları günümüzde de daha çok arttı..
Abdülhamid Han, Mehmet Akif, Nihal Atsız, Necip Fâzıl Kısakürek’in Hakkını Teslim Edebilmek..
Nihal Atsız, 1955’de yazdığı “Göksultan” makâlesinde:
“Sultan Hamid’i iyice anlamak için, tahta çıktığı zamanı iyi bilmek lâzımdır. Sultan Aziz’in son zamanlardaki çöküntü sırasında, memleketi yürütmek için beliren iki akımdan “liberalizm”i V. Murat, “muhafazakârlık”ı II. Abdülhamid temsil ediyordu. Liberaller, İngiltere ve Fransa’ya bakarak parlamento ile her şeyin düzeleceğine inanıyor; muhâfazakârlar, 30 milyonluk imparatorlukta, 10 milyon Türk’ün hâkimiyetini sağlamak için, mutlak idâreye lüzûm görüyordu. Masonlar, Sultan Murad’ı da mason yapmışlardı. Gerçek yüzünü Sultan Murad’a göstermeyen masonluğun arkasında ise Yahudilik ve Avrupa emperyalizmi vardı..
2. Abdülhamid Han’ın hakkını teslim etme konusunda, genellikle Necip Fâzıl Kısakürek’in “Ulu Hakan” övgüsünden hareket edilir. Oysa Kısakürek, Ulu Hakan ifâdesini, Atsız’dan on yıl sonra kullandı.
Nihal Atsız’daki ecdâd sevgisi, Osmanlı hayranlığı, çok az münevverde vardır. Hânedândan birini görünce, hemen ayağa kalkarmış. Atsız’ın, ittihatçılar, Çanakkale ve Lozancılar konusunda da bilinç düzeyi çok yüksektir. 1933 yılında Çanakkale şehitliklerine organize olarak ziyâretleri başlatan kişidir. Lozancıları ve Kemalistleri hiç sevmez. Fakat her nedense gerek Kemalist Türkçüler gerekse Millî Görüşçüler Atsız’ın bu yönlerini konuşmuyorlar. (5)
Mehmet Akif’in Abdülhamid Han’a söylediklerini nereye koyacağız.. Mehmet Âkif, cennet mekân Sultan Abdülhamid Han'ı sevmiyordu. O velî padişahımıza hakaret yüklü şiirler yazdı. Sanıyorlar ki, biz Mehmet Âkif'i çok sevdiğimize göre 2. Abdülhamid Han'ı sevmiyoruz. Atsız’ı Sevmiyoruz.. Hayır!.. Abdülhamid Han, Mehmet Akif, Nihal Atsız, Necip Fâzıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un da hakkını teslim edebilmeliyiz, sevebilmeliyiz..
Fethi Gemuhluoğlu: ‘Nihal Atsız, Kemalizmle mücâdelede beş vakit namazlıların göstermediği cesâreti gösterdi. Bunu görmezden gelmeye veya hafife almaya, hiç kimsenin hakkı yoktur.’
Abdülhamid Han’ı “Göksultan” olarak cesurca tanıtan Nihal Atsız’ı, ilhamını, Kur'andan ve sevgili Peygamberimizin sözlerinden, yaşayışından alan, Kur'an ahlâkıyla ahlâklanan milli şairimiz Âkif’i, “Ulu Hakan”ı övgüyle anan Necip Fâzıl Kısakürek’in de hakkını teslim edebilmek, millet olmak, devlet olmak ve medeniyetimizi korumanın temel taşlardır..
Siyaset Uğruna Her Şeyi Mubah Görmek, Kötü Politikacıların Ve Maceracıların İşidir..
“Politika, bir bilimdir, sanattır; bir yüzü bilgiye, bir yüzü davranışa bakar. Ama her şeyden önce, ahlâktır. Ve siyaseti amaç edinmek, siyaset için siyaset yapmak, siyaset uğruna her şeyi mubah görmek, kötü politikacıların ve maceracıların işidir.
Politika, kültür ve ekonomi planında, dünyadaki gelişmeler, farklılaşmalar, derdimiz olmalıdır. Hakikî dertler ve problemlerle karşılaşma yürekliliği göstermeliyiz.” (6)
Evet. Barış, Kardeşlik Ve Kurtuluşun Yolu İslam Milleti Kavramında Gizlidir..
Üstad Sezai Karakoç bir sözünde:
“Kürt sorunu, Arap sorunu, Arnavut sorunu, Türk sorunu yoktur; İslam Milletinin parçalanmışlık sorunu vardır. Tek çare ve çözüm, İslam dünyasının uyanıp Batı’nın NATO’su gibi bir askeri güç, AB gibi bir siyasi birlik oluşturmasıdır” diyor.
‘Sizin Işığınızı Söndürmek İsteyenler Olacak, Siz Yeter Ki Moralinizi Bozmayın..’
Üstad Sezai Karakoç bu bayramlaşmada “Diriliş” kavramı üzerinde durdu. Karakoç, kavramın içeriği ve doğru anlaşılması üzerinde hassasiyetle durarak olumlu bayram mesajı verdi:
''Diriliş, esasen ruhun dirilişidir. İman, İslâm ve ihsandan oluşur. Ramazan diriliştir, bayram diriliştir. Sizin ışığınızı söndürmek isteyenler olacak, siz yeter ki moralinizi bozmayın, Müslümanlar eninde sonunda bir araya gelecektir.”
Ve Reis, ‘İti, öldürene sürütürler!..’ diyerek Adana milletvekili sıralamasını bizzat kendisi yapmıştır..
Evet...
Kadirşinas insanların yurdu Çukurova’da, iyilik ve güzellikler diyarı Adana’nın Yiğitlerine 24 Temmuz’da yine büyük iş düşüyor..
Çünkü, hala Toroslardaki kıl çadırlarda ışık var. Başkomutan, Adana’ya geldiğinde bu ışığı görmüş ki, Milletvekilliği sıralamasında, Adana AK Parti teşkilatının ilk kuruluşundan bu yana görev alan, Adana’nın geri kalmışlığı ve mevcut sıkıntılarından sorumlu tutulması gereken isimleri seçilebilecek sıralamaya koymuş.
Ve Reis, ‘İti, öldürene sürütürler!..’ diyerek, Adana milletvekili sıralamasını bizzat kendisi yapmıştır..
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın son Adana mitinginde, Reis, ‘Yiğit Adanalılar’ı Bu ‘Siyasi Belalar’dan Kurtar!..” demiştik. Reis konuşmasında, ‘Biz kendimizi Adanalılara tanıtamamışız!...’ diyerek cevap verdi..
‘Cumhur İttifakı’ diyerek, Bahçeli ve Çukurovalılar, her zaman olduğu gibi, milletinin ve devletinin yanında..
‘Yiğit Adanalı’lar, son yüzyılda hem Anadolu Müslümanlarının, hem de Dünya Müslümanlarının umudu olmuştur. Ve olmaya devam etmektedir..
Kurtuluş harbinin direniş ruhu, Adana’da vücut buldu ve ete kemiğe büründü. Başkanlık sisteminin kuruluşunda, ‘Referandum’ ve ‘Cumhur İttifakı’ seçimlerinde, en büyük desteği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Adanalı siyasetçi Devlet Bahçeli ve Dr. Fatih Erbakan ile Çukurovalılar vermiştir; her zaman olduğu gibi, milletinin ve devletinin yanında olmuştur..
İslam Milletinin bu ruhu, bin yıllık siyasi, tarihi birikimi ile “Hüseynî duruşu”nu devam ettirecek. Bu bize, dinimizin emri, coğrafyamızın mecburiyetidir.
Mehmet Yürekli
19.06.2018, Adana
Kaynak:
1. Mustafa Yürekli
2. Nizamettin Yıldız
3. Sezai Karakoç
4. Sezai Karakoç
5. Kerime Yıldız
6. Sezai Karakoç
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.