İslam akıl dini midir?
Halk arasında çokça duyduğumuz sözlerdendir; 'Dinimiz akıl dinidir, mantık dinidir, aklına sor doğruyu bul' derler.
Bu yargının akla getirdiği ihtimaller şunlardır:
Bir; İslam dini tamamıyla aklın ürünüdür, din adına bize ne söylenmişse hepsi akılla bulunup söylenmiştir. Bu sözün buna ihtimali bulunmakla beraber, doğrusu bunu kast eden kimse yoktur. Onun için bu ihtimal üzerinde durmayalım.
İki; dinin kaynağı Allah'tır ama dini olanı belirlemede aklın büyük yeri ve fonksiyonu vardır, hangi hareketin din olduğunu anlamak için aklına sorarsın ve aklın ne diyorsa onu yaparsın. İşte din odur. Böyle bir anlayış tabii ki, sakattır ve son tahlilde akılperestliğe, yani şirke götürür.
Aslında böyle bir anlayış kendi içinde de tutarsızdır. Bir konuda dini olanı belirleyecek akıl kimin aklı olacaktır? Herkes farklı bir akli çıkarımda bulunursa hangisini esas almak gerekir? Yoksa herkesin dini herkesin kendi aklına göre mi belirlenmiş olacaktır? O takdirde tamamen göreceli ve hiçbir sabitesi olmayan fikirler karması nasıl olup ta din olacaktır. Kaldı ki, herkesin aklı da yaşıyla, bilgisiyle ve tecrübesiyle değiştiğine göre kişinin hangi dönemdeki aklı kendi dini olacaktır?
O halde bu ihtimal kastedilir ama sakattır ve din, bu anlamda da akıl dini olamaz. Çünkü bu da şirkten başka bir şey değildir.
Üç; din koyucu Allah'tır ama koyduğu dinin hükümleri, emir ve yasakları makuldür, akıl bunları reddetmez, edemez. Ön yargılardan arındırılmış akıl bunların makul olduğunu kavrayabilir, hikmetini bulabilir. Bu ihtimal doğrudur ve böyle düşünmekte bir sakınca yoktur.
Dört; dinimiz akıl dinidir demek, dinin akla hitap etmesi demektir. 'Aklı olmayanın dini de yoktur' denmiştir. Yani akıldan yoksun olanlar dinin emir ve yasaklarıyla sorumlu değillerdir demektir. Bu ihtimal de doğrudur.
Bir beşinci ihtimalden daha söz edilebilir: Dinin kaynağı Allah olmakla beraber yorumu konusunda akla büyük bir alan bırakılmıştır. Akıl bir bakıma vahyin insandaki temsilcisidir. Zamana ve zemine göre boş bırakılan alanları aklıselim dolduracaktır. İslam hukukunun onda dokuzunun beşeri olduğunun söylenmesi böyle izah edilebilir. Bu ihtimal de, sınırların iyi tespit edilmesi durumunda doğrudur
Ama İslam'ın oldum olası akıl dini olduğunu söylemek elbette doğru değildir, hatalıdır.
***
DOMUZ ETİ NEDEN HARAM KILINMIŞTIR?
Geçenlerde iki 'ilahiyatçı yazar'ın böyle bir soruya verdikleri, daha doğrusu vermeye çalıştıkları cevabı üzücü buldum. Kendilerince bir dizi özellik sayıp domuz etinin yasaklanma sebebini izah etmeye çalıştılar. Bütün söylediklerinin varacağı sonuç, o halde bu sebepler ortadan kaldırılırsa domuz etinin haramlığı da kalkar denmesidir. Bu da dinin bütün emir ve yasaklarının akılla bulunabileceği yargısına götürür ki, bu dini insan zekâsına indirgemeden başka bir şey olmaz.
Oysa emir ve yasakların illetleri (müessir sebepleri) ve hikmetleri vardır. Hikmetler çoktur, değişkendir, objektif değildir. Onun için hükmü belirleyen hikmetler değildir, illettir.
Salt ibadetlerde illet aranmaz, onun yerine sebepten söz edilir ve böyle konularda sebep-hüküm ilişkisini akıl kavrayamaz.
Oysa illet-hüküm ilişkisini akıl kavrayabilir. İçtihat, aklın illeti kavradığı konularda yapılır.
İlleti bizzat nas söyler, ya da ne olduğu konusunda icma/ittifak olursa o zaman 'illet varsa hüküm vardır, illet yoksa hüküm yoktur' diyebilirsiniz.
Domuzun haram oluşunun illeti zikredilmemiştir. Ayet katidir, zannî bir içtihatla kati bir hüküm değiştirilemez. Çünkü bütün içtihatlar zannidir. Bu durumda domuz etinin haramlığı salt bir ibadet (taabbudî mesele) olarak kalır. Bunun olsa olsa hikmetlerinden söz edilebilir, ama onların değişmesiyle de hüküm değişmez. Zaten domuz etini yasaklayan ayeti kerime, 'çünkü o bir ricstir' (6/145) buyurur. 'Rics' hem maddi hem manevi pislik demektir. Dolayısıyla domuz etinin haramlık hikmetlerinden biri budur, ama bu bir illet değildir.
Ayrıca bu ifade tıbbî olmaktan çok ahlaki bir etkiyi ihsas eder. Hıristiyanlık daha sonra gelen bir din olmakla beraber, Hıristiyan ailesinin Yahudi ailesine göre daha çok bozulmuş olmasının, bu ahlaki etkiyle alakalı olabileceğini düşünüyorum
FARUK BEŞER
Yeni Şafak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.