İran’ın kriz yönetme kabiliyeti: Koronavirüs örneği

İran’ın kriz yönetme kabiliyeti: Koronavirüs örneği
İran’ın koronavirüs salgını karşısında oluşturduğu kriz yönetim masası vaktinde oluşturulmadığı ve önleyici tedbirleri işletemediği gibi sonrasında yaşanan süreçleri de kontrol altında tutmayı başaramadı.

İstanbul

Koronavirüse bağlı ilk vaka Aralık 2019’da Çin’in Vuhan kentinde tespit edildi ve kısa sürede dünyaya yayıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 11 Şubat’tan itibaren bu yeni koronavirüsü Kovid-19 şeklinde adlandırdı. Bu durum salgının giderek ciddi bir hâl aldığını gösterdi ve ilerleyen süreçte etkili tedbirlerin alınması yönünde de ilk işaret oldu.

Salgın kısa sürede Filipinler, Japonya, Güney Kore ve ABD’ye ulaştı. Bugüne gelindiğindeyse virüs artık bütün kıtalara yayılmış durumda. Fakat Çin’den sonra koronavirüsün hızlı bir şekilde yayıldığı ülke olan İran’da yaşananlar diğer ülkeleri geride bırakarak dünya gündeminde yer edindi. Daha sonra ise İtalya’daki durum İran’ı da geride bıraktı.

kovid-19-001.jpg

Koronavirüs özelinde ülkenin yönetim konusunda yapısal sorunlar yaşadığı bir kez daha ortaya çıktı. Bir yandan geniş yetkilere sahip olup bu yetkileri kullan(a)mayan bir Devrim Rehberi’nin bulunduğu, diğer yandan sorumlulukları doğrultusunda yetkileri son derece sınırlı kalan bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilen ülkede, kontrol ve denge mekanizmasının en başından doğru kurgulanmadığı artık açık bir şekilde ortaya çıktı. 

Koronavirüsün İran’da görüldüğüne dair ilk iddialar Ocak ayında ortaya atılmıştı. Ancak İran Sağlık Bakanlığı yetkilileri 26 Ocak’ta yaptıkları açıklamada ülkede herhangi bir yeni tip koronavirüs vakası veya şüpheli bir vakanın tespit edilmediğini duyurmuştu. İran gazetesi 12 Şubat'ta yayınladığı haberde 63 yaşında bir kadının 10 Şubat’ta Tahran’da Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtmiş fakat bu haber İran Sağlık Bakanlığı Halkla İlişkiler Sorumlusu Kiyanuş Cihanpur tarafından yalanlanmıştı. Virüsün İran’da bulunmadığına dair açıklamaların ardından, Sağlık Bakanlığı 19 Şubat’ta yaptığı açıklamayla iki şüpheli koronavirüs vakasının test sonuçlarının pozitif çıktığını kamuoyuyla paylaşmak zorunda kaldı. Koronavirüse bağlı ilk ölümler Kum kentinde meydana geldi; ne var ki ölümler gerçekleşene kadar hastane yetkilileri ve Sağlık Bakanlığı durumun ciddiyetine varamamıştı. Hastane personeli ve yetkilileri gerekli tedbirleri almadığından en başta kendileri yeni salgının kurbanı olmuştu.

İslam devriminin 41. yıldönümü kutlamalarının yapıldığı 11 Şubat’tan bir hafta sonra ve 11. Dönem İslami Şûra Meclisi seçimlerinin düzenlendiği 21 Şubat’tan iki gün önce ölümlerin koronavirüs kaynaklı olduğu tescillendi. İlk hastaların hayatını kaybetmesi, hastalığın en az iki hafta önce ülkeye sirayet ettiğini gösterdi. Salgın, yetkililerin çelişkili açıklamaları ve gerekli tedbirleri vaktinde almamalarından dolayı ülkenin tamamına yayıldı; ölüm ve vaka sayısı hızlı bir şekilde artmaya başladı. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaptığı açıklamayla vakaların artık bütün eyaletlere yayıldığını resmen duyurdu. Tahran yönetimi, salgınla mücadele sürecinde kriz yönetimi konusunda birtakım adımlar atmış olsa da etkili olamadı. Salgının yayılması durdurulamadığı gibi ölüm ve vaka sayısı da her geçen gün artıyor. En nihayetinde Dışişleri Bakanı Cevad Zarif koronavirüs salgınıyla mücadele edebilmek için İran’ın uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç duyduğunu belirterek Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) salgınla mücadele için oluşturduğu fondan beş milyar dolar talep etti.

Kriz yönetiminden kim sorumlu?

Bu gelişmelerin ardından İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi, Sağlık Bakanlığı başkanlığında 25 Şubat’ta düzenlenen toplantıda Koronavirüs ile Ulusal Mücadele Merkezinin kurulmasını kararlaştırdı. Sağlık Bakanı’nın başkanlık ettiği merkezin üyelerinin tam olarak kimlerden oluştuğu bilinmiyor. Alınan kararların uygulanma aşamasında söz konusu merkezin gerekli yasal dayanaklara sahip olup olmadığına yönelik bilgi de bulunmuyor. Meclis Başkanı Ali Laricani, Koronavirüs ile Ulusal Mücadele Merkezinin aldığı kararların hayata geçirilebilmesi için Merkezin Kararlarını Destekleme Konseyinin kurulmasını önerdi. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin de toplantılarına muhtelif zamanlarda iştirak ettiği bu merkezin aldığı kararlar kimi çevrelerce sorgulanıyor. İran halkı, meşruiyeti, üyeleri ve kararları tartışmaya açık bir merkezin yönettiği krizle karşı karşıya kalmış durumda.

İran’ın rejim değişikliğinden öte bir yönetim sistemi değişikliğine ihtiyacı var. Aksi takdirde içine düştüğü krizler sarmalını hiçbir zaman aşamayacak ve bu durum İran’a olduğu kadar bütün bölgeye yansıyan sonuçlar doğuracaktır

Duruma müdahil olan Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamaney, başkomutan sıfatıyla 12 Mart’ta Genelkurmay Başkanına verdiği talimatla Silahlı Kuvvetlerin, salgınla mücadeleyi etkin bir şekilde yürütebilmesi için Sağlık ve Tedavi Üssü kurulmasını ve bu doğrultuda sahra hastaneleri ve salgının yayılmasını önlemeye yönelik tedbirlerin alınmasını istedi. Devrim Rehberi her ne kadar söz konusu talimatta Koronavirüs ile Ulusal Mücadele Merkezi ile tam bir koordinasyon içinde hareket etmesini emretmiş olsa da bu durum, cumhurbaşkanının başkanlık ettiği Milli Güvenlik Yüksek Konseyinin kararıyla tesis edilen Koronavirüs ile Ulusal Mücadele Merkezine paralel bir yapılanma anlamına gelmektedir. Genelkurmay Başkanı Tuğgeneral Muhammed Bakıri 13 Mart’ta yaptığı açıklamada AVM’ler, caddeler ve şehirlerarası yolların 24 saat sonra boşaltılacağını duyurdu. Bu açıklama, silahlı kuvvetlerin caddelerde görüneceğini ve vatandaşları gerekirse güç kullanarak evlerinde kalmaya zorlayacağı anlamına geliyor. Öte yandan silahlı kuvvetlerin kriz yönetimine müdahil olması kamuoyu nezdinde hükümetin yetersiz olduğu algısını doğuracak ve hükümeti bu anlamda köşeye sıkıştıracaktır.

Koronavirüs ile Ulusal Mücadele Merkezi, okulların tatil edilmesi, toplu etkinliklerin iptal edilmesi gibi halkı ortak alanlardan uzak tutmaya yönelik kararlar almasına rağmen İran halkının evlerinde kalmaya yönelik çağrıları pek de dikkate almayarak yaşamına devam ettiği görülüyor. Genelkurmay başkanının, vatandaşları 24 saate kadar evlerinde tutmaya yönelik sert tedbirlerin devreye gireceğine ilişkin kararı, salgınla mücadelede etkili ve isabetli bir yöntem olmakla birlikte akıllara “bir darbe mi planlanıyor” sorusunu da getiriyor. Bu durumdan pek hoşnut olmayan Ruhani, 15 Mart’ta yaptığı açıklamada hiçbir şehrin karantina altına alınmasının söz konusu olmadığı gibi normal yaşam koşullarının devam edeceğini ve yaklaşan Nevruz tatilinde de herhangi bir kısıtlamanın söz konusu olmayacağını kamuoyuna duyurdu.

Aralık 2003 Bem depreminden sonra kriz yönetimi konusunda yaşanan gelişmelerin neticesinde Hamaney, ülke genel politikaları kapsamında Doğal Afetler ve Beklenmedik Durumlara Karşı Tedbir Alma ve Zararları Azaltma konusunda her üç erke ve Düzenin Yararını Teşhis Konseyi başkanlarına bir talimatname göndermişti. Hamaney’in bu talimatnamesinin 3. maddesi cumhurbaşkanlığı başkanlığında Kriz Yönetim Masasının kurulmasını öngörüyordu. Parlamento bu doğrultuda beş yıl deneme amaçlı olmak üzere Ülke Kriz Yönetim Merkezi Kanununu 2008 yılında çıkarmıştı. Bu kanuna göre cumhurbaşkanlığı başkanlığında İstihbarat, İçişleri, Ekonomi, Sağlık, Tarım ve Konut ve Şehircilik Bakanlıkları başta olmak üzere ülkenin kritik kurumlarının başkanlarının üyesi olduğu Kriz Yönetim Merkezi için öngörülen deneme süresi 2013 yılında sona ermiş olmasına rağmen sonrası için herhangi bir düzenlemeye gidilmemişti. Bu alandaki boşluk ülkenin şu an karşı karşıya olduğu krizde bariz bir şekilde kendisini hissettiriyor.

Biyolojik saldırı tartışmaları

Bu süreçte kriz yönetimi konusunda yaşanan görüş ayrılıklarının yanı sıra salgının bir biyolojik saldırı olma ihtimali de sıkça gündeme geldi. Çin Savunma Bakanlığının bu yöndeki açıklamaları, İran kamuoyunun ve devlet aklının da dikkatini çekti. Zira bütün meseleleri güvenlik zaviyesinden değerlendiren İran devlet aklının bu tür bir krizde biyolojik saldırı iddialarını göz ardı etmesi mümkün değil. Hamaney’in 12 Mart’ta genelkurmay başkanına gönderdiği talimatta öngörülen durumlardan biri de biyolojik saldırı ihtimaline karşı Silahlı Kuvvetlerin yapacağı hazırlıkların bir tatbikat niteliği taşıyacağıydı. Ancak salgının İran’a sirayet etmeden önce ABD’de görülmesi, Tahran’ın bu yöndeki iddiaların arkasına sığınma hususunda elini bir hayli zayıflatmışa benziyor.

Krizin Türkiye-İran ilişkilerine etkisi

İran’la hem kara hem de hava yollarını zamanında ve yerinde bir kararla kapatan Türkiye, İran’da kötü yönetilen krizin ağır sonuçlarının ülkemize sirayet etmesinin önüne geçti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın İran Sağlık Bakanı Said Nemeki ile yaptığı telefon görüşmesinde Kum kentini karantinaya alma yönündeki önerisi İran’da bazı mahfiller tarafından art niyetle yorumlanmıştı. Öte yandan söz konusu art niyetli çevreler aynı zamanda Kum’un karantinaya alınmaması konusunda da direten kimselerdi.

Türkiye, İran’a kapıları kapatarak ekonomik olarak bazı çıkarlarından vazgeçti. Bu duruşuyla vatandaşlarının sağlığının maddi çıkarların üzerinde olduğunu gösterdi. Ancak Türkiye’nin, salgının ülkeye sirayetini geciktirmesi ve akabinde yürüttüğü başarılı kriz yönetimi Tahran’da farklı bir şekilde yorumlandı. Hamaney ve diğer bazı yetkililer açıklamalarında komşu ülkelerin salgının yayılmasıyla ilgili gerçekleri toplumlarından gizlediği yönündeki iddialarının hedeflerinden biri de Türkiye oldu. Oysa ki ülkedeki başarısız kriz yönetimini komşu ülkeleri zan altında bırakarak yönetimlerini temize çıkarma çabasında olan Tahran’ı daha derin krizler bekliyor.

Koronavirüs salgını ve ekonomik kriz

ABD yaptırımları etkisinde oluşan ekonomik kriz, koronavirüs salgını nedeniyle daha da olumsuz bir sürece evriliyor. Bunun yanında İran Petrol Bakanı Bijen Namdar Zengene’nin ifade ettiği gibi hayatında görmüş olduğu en kötü OPEC toplantısında Rusya ve Suudi Arabistan arasında petrol fiyatlarının düşmesini önlemek için üretim kotalarının düşürülmesi konusunda yaşanan anlaşmazlık, petrol fiyatlarında ani ve sert düşüşlere neden oldu. Öyle ki petrol fiyatları son 30 yılın en düşük seviyesinde. Bu durum, petrol satışı yasak olan İran’ın kaçak yollarla ve fiyatının altında sattığı petrolden elde ettiği gelirlere ekstra bir darbe anlamına geliyor.

Sonuç olarak mevcut duruma kadar kimi politikacılar, milletvekilleri, önde gelen din adamları ve askerî elitlerin yanı sıra yüzlerce vatandaş hayatını kaybetti ve binlercesi de enfekte oldu. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin son açıklamasından da anlaşılacağı üzere krizin kontrol altına alınması için sert tedbirler devreye sokulmayacaktır. İran’ın koronavirüs salgını karşısında oluşturduğu kriz yönetim masası vaktinde oluşturulmadığı ve önleyici tedbirleri işletemediği gibi sonrasında yaşanan süreçleri de kontrol altında tutmayı başaramadı. Sert tedbirler alınmadığı sürece Tahran yönetiminin bu krizi bundan sonra da kontrol altına alamayacağı görülüyor. Hükümetin sıkı tedbirler uygulamayı düşünmediği ülkede halk da kriz yönetimi bağlamında alınan kararları ciddiye almıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte koronavirüs kaynaklı ölüm oranları ve vaka sayıları artmaya devam edeceğe benziyor.

Koronavirüs özelinde ülkenin yönetim konusunda yapısal sorunlar yaşadığı bir kez daha ortaya çıktı. Bir yandan geniş yetkilere sahip olup bu yetkileri kullan(a)mayan bir Devrim Rehberi’nin bulunduğu, diğer yandan sorumlulukları doğrultusunda yetkileri son derece sınırlı kalan bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilen ülkede, kontrol ve denge mekanizmasının en başından doğru kurgulanmadığı artık açık bir şekilde ortaya çıktı. İran’ın rejim değişikliğinden öte bir yönetim sistemi değişikliğine ihtiyacı var. Aksi takdirde içine düştüğü krizler sarmalını hiçbir zaman aşamayacak ve bu durum İran’a olduğu kadar bütün bölgeye yansıyan sonuçlar doğuracaktır.

[Mehmet Koç İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) iç politika koordinatörüdür]

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.