İnsanları dinden soğutmanın vebali
Normal şartlarda vazifesini yapmayan, yapamayan bazı insanlar, damarlarına dokunulduğunda bir anda kahraman kesiliyorlar.
Normal şartlarda vazifesini yapmayan, yapamayan bazı insanlar, damarlarına dokunulduğunda bir anda kahraman kesiliyorlar.
Muhatabına haddini bildirmeyi de maharet, hatta hizmet sayıyorlar. Aslında yapılan iş çoğu zaman had bildirme değil haddini bilmemedir
"Dine hizmet ediyorum, dinime sahip çıkıyorum" duygu düşüncesiyle zaman zaman insanları dinden soğutacak hal ve davranışlar ortaya konulabiliyor.
Bir Müslüman'ın inandığı ve canından aziz bildiği değerlerin hakarete uğraması elbette onu hem üzer hem de kızdırır. Büyük bir gerilime sebep olur. Olmalıdır da. Yoksa samimiyetten söz etmek mümkün olmaz.
Yıllardır bu ülkede hakaretin, aşağılanmanın her türlüsüne maruz kalmışlığın sebep olduğu birtakım şuuraltı reflekslerin bulunması da çok normaldir. Fakat söz konusu olan yine din ve diyanete hizmetse, duygularla değil akılla hareket edilmeli.
İnandığımız değerleri bir taraftan usulünce anlatmak için fırsat ararken, bir taraftan da iyi bir temsille dinin pratiğini göstermek zorundayız.
Dinimizin imrendirici güzelliklerini bizzat yaşayarak ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Haklı olanın sabırlı ve hazımlı olması gerekiyor. Aksi halde hakikat zarar görüyor. Sadece kendimiz haksız duruma düşmekle kalmıyor, haklı olan davamız haksız duruma düşürülüyor.
Dinimizi ne kadar biliyoruz?
Peki, neden çoğu zaman ilk fırsatta asabileşerek diyalog yollarını kapatıyor, köprüleri atıyoruz?
Kabalık ve hakaret etme yerine nezaket, anlayış ve empati yollarını ortaya koyamıyoruz? Bunun en önemli iki sebebi var:
Birisi; bu dini en güzel şekilde anlatabilecek yeterli donanıma sahip olmayışımız. Bu donanım hem bilgi hem mantık hem üslup ve ifade yeterliliği hem de hayatımızdaki yeri, yani onu ne kadar sindirdiğimiz, içselleştirdiğimiz ve yaşadığımızla ilgili olabilir. Anlatmaya muvaffak olamayan asabileşiyor.
Fıtratların farklı oluşunun da bu meselede rolü olmakla beraber genellikle asabilik acizlikten kaynaklanıyor.
İkincisi de anlayış, hoşgörü, sabır ve teenni gibi kalbi meziyetler ortaya koyabilecek manevi olgunluğa sahip bulunmayışımız. Bu durumda nefsimiz ön plana çıkıyor, sahiplendiğimiz değerleri nefsimiz adına sahipleniyor ve savunuyoruz. Zaten işin ihlâsı da kaçmış olduğundan muvaffak olamıyoruz.
Hazreti Ali Efendimizin, savaşta düşmanı yere yatırdıktan sonraki tavrındaki ihlâs sırrını kavrayabilmiş olsak, bu türlü hatalardan da kurtulmuş oluruz. O, hak eden birisini nefsim işe karıştı diye öldürmekten vazgeçerken, biz elimizden gelse masumlara yaşama hakkı tanımayacağız. Ama hiçbir şey için vakit geçmiş değildir. Birilerinin ilk adımı atması gerekiyor. O zaman göreceğiz ki, birbirimize boşu boşuna zulmediyoruz.
Dinden soğutuyor muyuz?
Normal şartlarda vazifesini yapmayan, yapamayan bazı insanlar, damarlarına dokunulduğunda bir anda kahraman kesiliyorlar. Muhatabına haddini bildirmeyi de maharet, hatta hizmet sayıyorlar.
Aslında yapılan iş çoğu zaman had bildirme değil haddini bilmemedir. Doğru yapmış olmamız için, doğruyu söylemiş olmamız yetmiyor. Neticesi doğru olanı yapmak durumundayız.
Ene'mizi rahatlatmak ve nefsimizi tatmin etmek değil, Allah'ın razı olacağını seçmek zorundayız.
Acaba şimdiye kadar kaç cinayet işledik; dinimizi savunuyoruz diye kaç kişiye onu anlatabilecekken uzaklaştırdık? İnsanlara din anlatalım, dinimizi müdafaa edelim derken onları dinden uzaklaştırmaktan daha büyük cinayet olur mu?
SÖZÜN ÖZÜ
1. Dinimizin güzelliklerini bizzat yaşayarak ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
2. Muhataba haddini bildirmek her zaman maharet değildir.
3. Dinimizi müdafaa ederken insanları dinden uzaklaştırmak günahtır.
BİR SORU BİR CEVAP
İslam'da kadına niçin erkeğin yarısı miras hakkı veriliyor?
Soru: "Kafamı kurcalayan bir soru var. Rabbimiz adil, kimseye haksızlık yapmaz. Ancak miras hukukuna baktığımızda dinimiz kadına erkeğin aldığının yarısını veriyor. Bu bir haksızlık değil mi? Bu meseleyi nasıl anlamamız gerekir?" Saniye Topaloğlu
Bu mevzuda Cenab-ı Hakkın âdil ismi tecelli ediyor Saniye Hanım. İslam hukuku şekilci, köşeli değil tam aksine olabildiğince insanîdir. Bu mevzuda da esas olan ihtiyaç prensibinin işlenmesidir.
Zira İslam'a göre evli erkek; eşi ve muhtaç durumdaki anne babasına, kız kardeşlerine, kendi çocuklarına olmak üzere ailenin bütün mali sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Kadının ise evlense bile mali sorumluluğu bulunmamaktadır.
Malını şer'i ölçülerde olmak kaydıyla istediği gibi tasarruf edebilir. Ailesinin masraflarına katılma zorunluluğu yoktur.
Bu durumda kadının miras hakkından bir misli daha fazla alıyor gibi görünen erkeğin malı devamlı tüketileceğinden kadına göre daha zararda görülmesi gerekir.
İhtiyaca göre taksim esas!
Açığa kavuşturulması gereken bir diğer husus ise; miras taksiminde kadının her durumda erkeğin yarısı kadar pay aldığı iddiasının yanlışlığıdır. Nisa Suresi 11. ve 12. ayetlere bakabilirsiniz.
İslam her iki cinsin mükellefiyetine ve ihtiyacına göre hakça bir taksimi uygun görmüş, hakkaniyet prensibini muhafaza etmiştir. Erkeğe iki, kadına bir ölçüsü, sadece emek sarf etmeden ele geçen miras hukukundadır. Emek sarf edilip kazanılan mala gelince; kadın ve erkek hangi iş kolunda çalışırsa çalışsın eşit ücret alır.
TEFEKKÜR ATLASI
"Kırık Testi" artık dünya dillerinde
Her pazartesi internette yayınlanan Kırık Testi sohbetleri artık Türkçe ile sınırlı kalmayacak. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin sohbetlerini yayınlayan fgulen.com sitesi, bir yeniliğe daha imza attı. "Kırık Testi" yazıları bundan böyle haftalık olarak Arapça, Arnavutça, Azerice, İngilizce, Kazakça dillerinde takip edilebilecek.
www.fgulen.com'dan her pazartesi dertli bir sinenin kırık testisinden akan duygu ve fikirler senelerdir Türkçe olarak okuyanların istifadesine sunuluyordu. Gelinen aşamada bunlar, dünya dillerine çevrilerek yayınlanacak, milyonların gönüllerine hitap edecek. Hocaefendi'nin her hafta heyecanla beklenen sohbetleri büyük ilgi görüyor. Kendisine yöneltilen soruları cevaplayan Hocaefendi, çeşitli konularla ilgili değerlendirmelerde bulunuyor.
BİR AYET
"Yalnız Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anneye, babaya, akrabalara, yetimlere, fakirlere, yakın komşulara, uzak komşulara, yol arkadaşına, garip ve yolculara, ellerinizin altındakilere de (köle, cariye, hizmetçi, işçi) güzel muamele edin. Bilin ki, Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez." (Nisa Sûresi, 4/36)
BİR HADİS
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "Ey ademoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka vermen senin için hayırlıdır. Eğer vermeyip elinde tutarsan, senin için kötüdür. Yeterli miktarda mala sahip olmaktan dolayı Allah katında sorumlu tutulmazsın. Harcamaya, bakmakla yükümlü olduklarından başla." (Tirmizî, Zühd, 32)
ALİ DEMİREL - BUGÜN GAZETESİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.