İnkardan kabule İran-Taliban ilişkileri
İnkardan kabule İran-Taliban ilişkileri
Tahran uzun süre Taliban'ı ideolojik bir düşman ve terörist örgüt olarak tanımlamış ve herhangi bir iletişim kurmamıştı. Ama değişen konjonktür ve sahadaki gelişmeler, İran’ın Taliban politikasında ciddi değişikliğe gitmesine sebep oldu.
İSTANBUL - Rahimullah Farzam
Afganistan’ı doğal nüfuz alanı olarak gören İran, 40 yıllık tarihi boyunca Afganistan meseleleriyle her zaman yakından ilgilendi. Batı ile rekabeti çerçevesinde Sovyetler’in desteğine duyduğu ihtiyaç ve 1980’ler boyunca devam eden İran-Irak Savaşı, Sovyet işgali altında olduğu dönemde Afganistan meselelerine Tahran’ın nispeten mesafeli durmasına neden olmuştu. Sovyetler’in Afganistan’dan çekilmesi sonrasında ise giderek artan müdahaleci bir tavrı söz konusu olmuştu.
1994’te radikal bir örgüt olarak Taliban’ın ortaya çıkışının oluşturduğu tehdit algısı, 600 kilometrelik ortak sınırın güvensiz hale gelmesi ve buna bağlı olarak uyuşturucu ve insan kaçakçılığının artması ve mülteci sorunları, İran’ın Afganistan’a yönelik müdahaleci tavrını belirleyen başlıca faktörler oldu. Bu dönemde Taliban tehdidine karşı Tacik, Hazara ve Türklerden oluşan “Kuzey İttifakını” destekleyen Tahran’ın hissettiği tehdit algısı, İttifak’ın Taliban karşısında başarısızlığa uğraması ve Taliban’ın Afganistan’da nüfuz alanını giderek genişletmesiyle daha da derinleşti. Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Mezar-ı Şerif kentinin 1998 yılının ağustos ayında Taliban tarafından ele geçirilmesinden sonra yaşanan olaylar, Tahran’ın Taliban’dan kaynaklanan tehdit algısının yersiz olmadığını ortaya çıkarmıştı. Taliban kuvvetlerinin bu şehirde bulunan İran Konsolosluğu’nu basarak 9 İranlı diplomatı öldürmesi, İran ile Taliban yönetimini savaşın eşiğine getirmişti. Kısacası 1996-2001 yılları arasında Tahran ile Kabil arasındaki ilişkiler kriz ve tehdit algılamalarının en üst düzeye çıkyığı bir dönem olmuştu.
11 Eylül saldırıları İran için dönüm noktası
11 Eylül 2001 saldırıları İran açısından yeni fırsatlar ve tehditler ortaya çıkarmıştı. Bir taraftan büyük bir tehdit olarak gördüğü Taliban, sınırlarından temizlenirken diğer taraftan da geleneksel düşman olarak gördüğü ABD ile komşu olmak Tahran’ı ciddi anlamda bir ikilem içerisinde bırakmıştı. Fakat Taliban iktidarı altındaki Afganistan’dan algıladığı güvenlik tehditleri, sınırın insan ve uyuşturucu kaçakçılığı açısından güvensiz hale gelmesi, Taliban gibi güçlü radikal bir örgütün İran’ın içindeki Sünni Beluçları İran’a karşı harekete geçirme endişesi, Taliban’ın İran’ın bölgesel rakibi Suudi Arabistan tarafından bir maşa olarak Tahran’a karşı kullanılması ihtimali ve mülteci sorunu gibi hususlar, ABD’nin Afganistan işgaline karşı Tahran’ın sessiz kalmasına neden olmuştu. Dönemin İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi yaptığı açıklamada, ABD’nin Afganistan işgalini kınasa da meseleyi “BM’nin kararına saygı duyarız” şeklinde bir ifadeyle geçiştirmişti.
İşaret edilen nedenlerden ötürü, 2001 sonrası dönemde Afganistan’ın istikrarından yana bir politika izleyen Tahran, bir taraftan müttefik olarak gördüğü Hazara ve Tacikleri desteklerken diğer taraftan da yeni oluşturulan hükümete yardım etmeye çalışmıştı. Afganistan’ın yeniden inşası için gerçekleştirilen 2002 Tokyo Konferansı’nda Tahran 650 milyon dolarlık mali yardım taahhüdünde bulunmuştu. Ekonomik alanda etkili olan İran, 2001 yılında 60 milyon dolar civarında olan iki ülke arasındaki ticaret hacmini, 2011-2012 itibariyle 2 milyar dolara kadar yükseltmeyi başarmıştı. Mülteci sorununu kalıcı olarak çözmek için de bazı girişimlerde bulunan Tahran, bu dönemde yaklaşık 1 milyon Afganistanlı sığınmacının Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yardımıyla ülkelerine geri gönderilmelerini sağlamıştı. Kısacası 11 Eylül 2001’in hemen öncesinde ve sonrasında meydana gelen gelişmeler, Tahran ve Washington’un Afganistan’daki politikalarının geçici bir süreliğine uyum içinde devam etmesine neden olmuştu. Ancak ABD ve İran arasındaki bu uyum süreci uzun sürmedi, 2004 sonrası dönemde yeniden gergin ve çatışmacı bir ilişkiye dönüştü. Özellikle 2002 yılında dönemin ABD başkanı George W. Bush’un Irak ve Kuzey Kore’nin yanında İran’ı da “şer ekseni” içinde saymasıyla gerginleşmeye başlayan ilişkiler, ABD’nin bölgeye kalıcı olarak yerleşme hedefinin ortaya çıkmasıyla çatışmacı bir hal almıştı. ABD’nin Afganistan gibi sınır komşusu olan bir bölgeye yerleşmiş olmasını ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdidi olarak gören İran, Afganistan’da uzun süreli bir ABD varlığını sabote etmek için arayışlara girmişti.
Taliban’la gizli ittifak
Tahran uzun yıllar Taliban’ı ideolojik bir düşman ve bir terörist örgüt olarak tanımlamış ve herhangi bir iletişim kurmaya yanaşmamıştı. Fakat değişen konjonktür ve sahadaki gelişmeler, İran’ın Taliban politikasında ciddi değişikliğe gitmesine sebep oldu. Özellikle ABD’nin bölgedeki uzun süreli varlığı ve DEAŞ’ın Afganistan’da bir tehdit unsuru olarak yükselişi, Tahran’ı Taliban yaklaşımını yeniden şekillendirmeye itti. Bu bağlamda, hem ABD’nin Afganistan’daki varlığı hem de DEAŞ’ın İran’ın sınır bölgesindeki nüfuzuna karşı mücadele için, eski ideolojik düşmanı olan Taliban’la işbirliği arayışına girdi. Bu işbirliği, özellikle 2014 yılından itibaren daha fazla gün yüzüne çıkmaya başladı. Çünkü 2014’te Afganistan’ın yeni cumhurbaşkanı olarak, Tahran’a daha yakın olan Hamid Karzai’nin yerine, ABD’nin Afganistan’daki varlığının devamını öngören “Stratejik Ortaklık” anlaşmasını iktidara gelir gelmez imzalayacağını söyleyen Eşref Gani seçilmişti. Tahran yönetimi, ABD’nin bölgedeki uzun süreli varlığından duyduğu rahatsızlık nedeniyle, uzun yıllar bu anlaşmayı engellemek için çabalamış ve Karzai döneminde bu konuda başarılı da olmuştu. Fakat Eşref Gani’nin 2014 yılında cumhurbaşkanı seçilmesiyle, ABD’nin Afganistan’daki misyonunu/mevcudiyetini on seneliğine uzatan “Stratejik Ortaklık” anlaşmasının (Tahran’ın aksi yöndeki çabalarına rağmen) imzalanması ve DEAŞ’ın Afganistan’da giderek yayılan nüfuzu, İran’ın Taliban’la yakınlaşmasındaki en önemli faktörler oldu. Özellikle 2014 yılından itibaren yoğun bir şekilde gündeme gelen İran-Taliban işbirliği Tahran tarafından yalanlansa da, İran’ın Taliban’a silah, mühimmat ve mali destek sağladığına ilişkin bulgulara rastlanmıştı.
Tahran Taliban’la görüştüğünü ilk kez itiraf etti
26 Aralık 2018’de resmi bir ziyaret kapsamında Kabil’de bulunan İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, ülkesinin Taliban’la görüşmeler yaptığını teyit ederek benzer görüşmelerin ileride de devam edeceğini söyledi. Böylece son yıllarda sıkça gündeme getirilen Tahran-Taliban işbirliği iddiaları, ilk kez üst düzey bir İranlı yetkili tarafından teyit edilmiş oldu. ABD’nin Suriye’den sonra Afganistan’daki askerî gücünü de çekmeye hazırlandığına ilişkin iddialarının gündeme geldiği bir ortamda gelen bu itiraf, Tahran’ın gerek Taliban’la yürütülen barış sürecinde gerekse ABD sonrası Afganistan’da daha fazla rol üstlenmek istediğini gösteriyor.
Bilindiği gibi Trump yönetimi, ABD tarihinin en uzun savaşını bitirmek amacıyla, Temmuz 2018’de Taliban’la bir müzakere süreci başlatmış durumda. Bu kapsamda ilk kez 23 Temmuz 2018’de Katar’ın başkenti Doha’da bir araya gelen ABD heyetiyle Taliban delegeleri Ağustos ve Eylül aylarında da görüşmelere devam etmişlerdi. Son olarak 17 Aralık 2018’de, yani Şemhani’nin Afganistan ziyaretinden yaklaşık 10 gün önce, ABD’nin Afganistan özel temsilcisi Zelmay Halilzad, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi’de Taliban temsilcileriyle bir araya geldi. Üç gün süren görüşmelerde, ABD heyetinin yanı sıra, Taliban üzerinde nüfuz sahibi olduğu düşünülen Suudi Arabistan, BAE ve Pakistan delegeleri de yer aldı. Söz konusu toplantıdan hemen sonra, Trump yönetiminin (Suriye’nin ardından) Afganistan’dan da askerî güçlerini süratle çekmeye hazırlandığına yönelik iddialar daha yüksek sesle dinlendirilmeye başlarken Tahran ile Taliban arasındaki görüşme trafiği de hızlandı. Şemhani’nin Tahran-Taliban işbirliğine ilişkin açıklamalarının ardından, 30 Aralık 2018’de bir Taliban heyeti görüşmelerde bulunmak üzere Tahran’a gitti. Tüm bunlar, Tahran yönetiminin gerek müzakere sürecinde gerekse ABD’nin çekilmesinden sonra Afganistan’da üstleneceği rol açısından önemli işaretler olarak görülüyor. Zira Tahran yönetimi, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle oluşacak güç boşluğunun, kendi nüfuzunu genişletmek için önemli bir fırsat sunacağının farkında. ABD’nin Afganistan’dan çekilmek için Taliban’la seri müzakereler yürüttüğü bir ortamda artan İran-Taliban temasları, Tahran’ın Afganistan’da oluşturulmaya çalışılan yeni süreçte söz sahibi aktörlerden biri olarak muhatap alınmayı amaçladığını gösteriyor. Zira Tahran kendisinin dahil olmadığı, hatta büyük oranda geleneksel rakipleri olan ABD ve Körfez ülkelerinin etkinliği altında yürütülen bir süreci, kendi güvenliği için bir tehdit olarak görüyor.
Sonuç olarak Tahran yönetimi, Taliban’la olan yıllardır inkâr ettiği bağını gündeme getirmek suretiyle, bir taraftan ABD ve Körfez ülkelerine kendisinin de “Afganistan barış sürecinin” bir parçası olduğu mesajını veriyor, diğer taraftan da yeni süreçte örgütle olan ilişkisini Afgan hükûmetine ve ABD’ye karşı bir baskı unsuru olarak kullanmayı amaçlıyor.
[İran ve Ortadoğu’da devlet dışı aktörler üzerine çalışmalarını sürdüren Rahimullah Farzam İRAM Dış Politika Koordinatörlüğü’nde görev yapmaktadır]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.