Hayat sadece bu dünyadan mı ibaret?

Hayat sadece bu dünyadan mı ibaret?
Çevrende "MOBESE" kamerasından daha güçlü ilahi kameralar ve silinmez kayıtları var. Her bir hareket ve davranışını çekiyorlar.Çevrende "MOBESE" kamerasından...


Çevrende "MOBESE" kamerasından daha güçlü ilahi kameralar ve silinmez kayıtları var. Her bir hareket ve davranışını çekiyorlar.

Çevrende "MOBESE" kamerasından daha güçlü ilahi kameralar ve silinmez kayıtları var. Her bir hareket ve davranışını çekiyorlar.

Kışlada her bir asker birbirlerini yakından tanır. Bir düdük sesiyle etrafa dağılan bir bölük ya da alay, bir düdükle içtima alanında "toplanım merkezinde" hazır bulunur. Ve her er, nerede bulunacağını veya nereye gideceğini bilir.

Aynen öyle de dünyada bedeni zerrelerin birbirleriyle tanıştığı için ötede diriliş gerçekleştiğinde birbirlerini yakından tanıyacaktır. Önceki tanışmışlığını tekrar edecekler. Toprağa gömülü bedenini teşkil eden her zerre "Seni" fısıldayacak, "Ben oyum" diyecek. Gerçeği dile getirecek. Çevrende "MOBESE" kamerasından daha güçlü ilahi kameralar ve silinmez kayıtları var. Her bir hareket ve davranışını çekiyorlar. Öyle ki ne ettin ne yaptın, her bir eylemini muhafaza ederek, büyük mahkemede hesap günü için hazırlık yapıyorlar.

Nereye kaçarsan kaç, bir ömür boyu yapa geldiklerin var olacak. O yüzden "Toprağa gömüldüm, yok oldum" diyemezsin. Kayıt memurlarını küçük düşüremez, asla lekeleyemezsin. Seni var edene yanlış cevap veremezsin. Bütün olumsuz düşüncelere karşın bellek hatibin gerçeği söyler ve adeta şöyle der: "Her insan hayatının hesabını verecek ve bir gün gelecek ki toprağa gömülü bedenler dirilişi görecek."

O gün bir gün gelecek!

Büyük emek ve çabalarla çekilen bir filmin vizyona girmesi gibi şu pek önemli insanın hayatı, mahşer meydanında, büyük bir toplanma merkezinde ifşa olacak, gösterime girecektir. Ve bu muazzam gösteride kendi kametini görecek, büyük bir mahkemede hesabını verecektir. Yaşam senaryosunu nasıl fiilen yazmış, bilecek ve gerçeğe erecektir.

Sonsuz affedici her bir günahı affeder, kayıt altına giren tüm günahları tamamen siler. Öyle ise cehenneme ulaşan günahlar yüzünden öte âlemi yok etmeye gerek yoktur. Cenneti ötelemeye ihtiyaç olmaz. Önemli olan gerçeği kabullenmek ve bu uğurda nefis ve şeytanla mücadele etmektir.

İnsana musallat olan şeytan, işlenilen günahı insana gösterip, varlığı kesinleşmiş cehennemi ona inkâr ettirmeye çalışarak, zilleriyle oyun oynar. Öyleyse ona fırsat vermemeli, imanımızı muhafaza etmek için tövbe ve istiğfarla tutulan kayıtlara yeniden format attırmalı ve her gün kayıtlarımızı berraklaştırıp, cennete ehil hale getirmeye çalışmalıyız.

Bizi nasıl bir âlem bekliyor?

Bu geçici âleme veda etmek; yokluk değil, hiçlik değil, batmak değil, bilakis varlığa doğmak, gerçek bir hayatın yükselen rakımlarında bulunmak, sonsuzluğa dönüşüm yapmaktır. Ebedi hayata giriş, sonsuz yaşama yürüyüştür. Hicran bataklığında çırpınmak değil, dirilişe vasıl olmak, özüne dönmektir. Huzur ırmağını yudumlamak, ebedi saadetin ilk hazzını tatmaktır.

Dünyevi külfeti bırakmak, sonsuzluk iksirinde yaşamaya bakmaktır.
Gözlerini yumduğunda ulaşacağın, varacağın kapı hayal kapısı değil, bir başka âlemin kapısıdır. Kapıyı ilk vuruşunda bile bütün duyu organların onu derinden derine hissedecek ve sarsıcı bir şekilde algılayacaktır. Bedenini insanlar seyretse de bambaşka bir âlemin özünü görecek, her hücrenle yaşayacak ya doyumsuz bir haz ya da dayanılmaz bir acıyı duyacak, kemik iliğine kadar tadacaksın! Ebediliğin varlığını anlayacak, koca ömrün bir an kadar olmadığını fark edeceksin.

SÖZÜN ÖZÜ

1. İlahi kameralar her bir davranışımızı kayıt altına alıyorlar.
2. Her insan yaşadığı hayatının hesabını verecek.
3. Bu geçici âleme veda etmek; yokluk değil, varlığa doğmaktır.

BİR SORU-BİR CEVAP

Peygamberimiz İslam'ı savaşla mı yaymıştır?

Soru: "Bazıları, Peygamber Efendimizin İslam'ı kan dökerek savaşla yaydığını iddia ediyorlar. Bu hususta neler söylersiniz?" Zekeriya Kaya
Öncelikle şunu ifade edelim: Bazen böyle cevabı bir kitaba konu olacak çapta sorular geliyor. Takdir edersiniz ki yerimiz sınırlı. O yüzden soruları kısaca cevaplamak zorunda kalıyoruz.

Şimdi sorunuzun cevabına geçelim: İslam tarih kitaplarına tarafsız olarak göz atıldığında bu iddianın İslam ve Müslümanlar'a karşı yapılan haksızlıkların belki de en bü­yüğü olduğu görülecektir. İslam hukukunda insanlar arasındaki müna­sebet­lerde barış esastır. Savaş, millet veya ferdin varlığını tehdit eden kimseleri bertaraf ve meşruiyeti muhafaza için zarureten yapılan bir çeşit savunma aracıdır. Mecbur kalınmadıkça da ona müracaat edilmez. Bu hususta Mümtehine Suresi 8 ve 9. ayetlere bakabilirsiniz.

Kaç savaş yapılıyor?

Efendimiz (s.a.s.) 23 senelik peygamberlik döneminde kendi emir ve komutasında 27 gazveye iştirak etmiştir. Bu gazvelerden sadece dokuzunda çarpışma meydana gelmiştir. Kendisinin iştirak etmeyip bir sahabi komutasında göndermiş olduğu seriyyelerin sayısı da farklı rivayetlerle birlikte yaklaşık 35-70 arasındadır.

23 senelik zaman dilimi içerisinde bütün bu savaşların toplam süresi 1 sene 2 ay kadardır. Bu zaman diliminin çoğu sıcak savaş halinde geçmemiştir. Ve gerçek olan şu ki bu süreç içerisinde Müslümanlardan şehit düşen 138 iken, müşriklerden öldürülmüş olan da 216 olarak görülmektedir. (Bu sayılara savaş kavramı dışında kaldıkları için Bi'ri Maune, Rec'i olayları ile Kurayza dâhil değildir.)
Yani bu savaşların pek ço­ğunda hiç kan dökülmemiştir. Şimdi bu sayılar göz önünde bulun­durula­cak olursa zikredilen savaşların dünya savaş tarihindeki en az kan dö­külen savaşları olduğu anlaşılacaktır.

TEFEKKÜR ATLASI

En mutlu insan kimdir?

Bir bilgeye sormuşlar: "Efendim, canınız ne istiyor?" Bilge cevaplamış: "Canım hiçbir şey istememeyi istiyor. Bu ruh halinin adı gönül yorgunluğudur."
Bilgeye sormuşlar: "Dünyadaki en güzel şey ne? "Sevmek" demiş. "Peki sonra" demişler. "Sevilmek" demiş. "Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor" demişler. O da demiş ki: "İnsan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir."
Bilgeye sormuşlar: "İnsan neden dilek diler?"

"İnsan gerçekleşmesi için diler ama bilmez ki gerçekleştirmek için dilemek gerek."
Bilgeye sormuşlar: "En mutlu insan kimdir." "Dağdaki çobandır" demiş. "Neden" diye sormuşlar. "Çünkü insan bildikleriyle yaşar. Onun bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı. Kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil."

ÖRNEK HAYATLAR

Hz. Ebubekir (r.a.) nasıl bir işadamıydı?

Müslüman olduktan sonra sadece kendi ticari hayatını ortaya koymakla yetinmeyen Hz. Ebûbekir (radıyallahu anh), aynı zamanda o güne kadar edinmiş olduğu toplumdaki yerini de aynı istikamette değerlendirme gayreti içine girmiş ve böylelikle eski arkadaşlarından birçoğunun İslam'la tanışmasına vesile olmuştur. Huzura her gelişinde yanında, eski bir arkadaşı oluyordu. Bunlar arasında Hz. Osman ibn Affân, Hz. Talha ibn Ubeydullah, Hz. Abdurrahman ibn Avf, Hz. Zübeyr ibn Avvâm ve Hz. Sa'd ibn Ebî Vakkâs gibi önemli isimler de vardı ki her biri, onun vesilesiyle huzura gelmiş ve huzur bulmuşlardı.

Zira o, yıllardır bekleyip özlemini duyduğu huzuru Allah ve Resûlü'nün yanında bulmuştu. Dolayısıyla bu huzuru, başkalarına da taşımaya kararlıydı. Bunun için bütün imkânlarını ortaya koyacaktı: Malını da canını da bu dava adına tüketip ebedîleştirmeye hazırdı. Zaten iman da inanan her gönle önemli bir vazife yüklüyordu ve Hz. Ebûbekir de bulduğuyla yetinmeyecek, aynı kaynaktan başkalarının da beslenmesi için gayret gösterecekti.

Hem veriyor hem de buluyor!

Bunun için, önceki saygın konumunu bir kredi olarak kullanmayı denedi. Bilâller, Ammârlar maddî açıdan fakirlerdi ve Kureyş'in onları dinlemelerine imkân yoktu. Ancak Hz. Ebûbekir, sözü dinlenen bir liderdi ve teker teker Mekke önderlerini İslâm'a davet etmeye başladı.
Onun bu gayretleri neticesinde, 'Aşere-i Mübeşşere' olarak bilinen cennetle müjdelenmiş on sahâbîden beşi gelip Hakk'a teslim olmuşlardı ki, bu insanların her biri, etraflarında yüzlerce önemli ismi etkileyebilecek çapta insanlardı. Sonraki günlerin de göstereceği gibi Allah (celle celâluhû), böylelikle dinini geleceğe taşıyacak önemli isimleri Hz. Ebûbekir'in eliyle Efendimiz ile tanıştırıyor ve böylelikle geleceği inşa edecek mana kahramanları Mekke'de yeniden doğuyordu.

BİR AYET

"Ey iman eden­ler! Yer­yü­zün­de Al­lah yo­lun­da se­fe­re çık­tı­ğı­nız za­man, son de­re­ce dik­kat­li dav­ra­nın. Si­ze se­lâm ve­re­ne, dün­ya ha­ya­tı­nın ge­çi­ci ve az bir men­fa­ati­ni el­de et­mek için: 'Sen mü­min de­ğil­sin' de­me­yin! Unut­ma­yın ki Al­lah'ın ya­nın­da bir­çok ga­ni­met­ler var­dır. Ön­ce­den siz de böy­leydi­niz, Al­lah si­ze lüt­fet­ti de iman­la şe­ref­len­di­niz..." (Nisa Sûresi, 4/94)

BİR HADİS

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "İki kişiye gıpta edilir. Allah'ın verdiği malı hak yolunda harcamayı başaran kimse. Yine Allah'ın kendisine verdiği ilim ve hikmetle yerli yerinde hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse." "Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme." (Müslim, Birr, 144)

ALİ DEMİREL - BUGÜN GAZETESİ

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.