Harf devrimi ve kültürümüze etkileri,
Türk dilinin ilk alfabesi Turan alfabesidir. MÖ. 200 - MÖ. 150 yıllarında kullanılmaya başlanmış ve 36 harf ile şekillenmiştir. Bu Türk dilinin ilk alfabesi 10. yüzyıl'a kadar kullanılmıştır. Bu arada Türk dilini en ilk alfabe örnekleri 1970 yılında Kırgızistan'da Balıkçı, (Issık Gölü'nün batısında) yakın kalan bir han mezarlığında bulunuldu.
Türklerin topluca İslamiyet'i kabulünden, yani 10. asırdan sonra Arap-İslam alfabesine geçilmiş ve geniş bir sahada bütün Türk-İslam devletleri tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Arap Alfabesi yirmi sekiz harf olmasına rağmen Türklerin kullandığı İslam harfleri otuz bir ile otuz altı harften meydana geliyor, Sağdan sola doğru yazılıyordu.
Kimilerine göre bu alfabe, bütün Türklüğü kucaklamış ve Türkçenin çeşitli lehçelerinde, pek çok kitap, kitabe yazılmıştır. Bir başka görüş ise, Türk milletinin kültürünü yansıtmayan ve Arap harflerine bazı eklemeler yapmak sureti ile oluşturulan Arap kökenli Türk alfabesi milletimiz için zordu ve Arap harfleri dilimize kesinlikle uyumlu değildi.
Oniki asırdan fazla Turan alfabesinin kullanılmasından sonra, Arap-İslam alfabesine geçilmesi ile Türk-İslam kültürü ışığında bu alfabe ile Muazzam ve kesintisiz abidevi eserler verilmiş, Türkiye, İslam âlemi ve dünyanın her yerindeki kütüphane ve kitapseverlerin kitaplıklarını İslam harfleriyle yazılmış milyonlarca Türkçe eser doldurmuştur. Dünyanın en büyük ve muazzam arşivi, Türk - İslam alfabesiyle yazılan Türkçe evraklarla doludur.
Yaklaşık dokuz asırdır kullanılan Arap-İslam alfabesinin kaldırılması ve Latin harflerinden oluşan yeni Türk alfabesinin (1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı kanun ile "Yeni Türk harflerinin kabulü?) Üzerinden 85 yıl geçmesine rağmen dil ve harf devrimi hakkında savunmalar ve eleştiriler halen devam etmektedir.
Batı kültürüne duyulan hayranlık veya Avrupa'nın üstünlüğüne olan inanç, Latin alfabesinin kazandığı prestijin temeliydi. Latin alfabesinin Türkçeye uyarlanması görüşü ilk kez 1860'lı yıllarda Azerbaycanlı Feth Ali Ahundzade tarafından ortaya atıldı.(1)
28 Mayıs 1928'de TBMM, 1 Haziran'dan itibaren resmi daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasına yönelik bir yasa çıkarttı. Yasaya önemli bir tepki gelmedi. Yaklaşık olarak bu yasayla aynı zamanda da harf reformu için bir komisyon kuruldu ve nihayetinde 1 Kasım 1928?de Latin harflerinden oluşan yeni Türk alfabesi yasalaştı.
Böylelikle bir gece âlim yatanın sabaha cahil olarak uyanmış olduğu sözü bir anlamda haklılığını ortaya koymuştur. Çünkü ne âlim ne de cahilin yeni alfabeyi ve bu alfabe ile yazıp okumayı anlamadığından eşit konuma geldiği bir gerçektir.
Bu konuda Cemil Meriç, harf inkılâbı ile geçmişle olan bütün köprülerin yıkıldığı milletin tarihi bağlarından ve kültürden koparıldığını, 3 Kasım 1928?den itibaren kütüphaneler birer ?tuğla yığınına dönerek, 900 yıllık birikimin üzerinden asfalt geçirildiğini. Bir gün önce âlim olanlar ertesi gün ilkokula başlayan birer öğrenci haline geldiğini söylüyor.
Mahir İz?in hatıralarında ?Latin harflerini kazara önceden öğrenmiş öğrenciler, hocalarının hocaları olacaklardı! Bu köklü değişimden etkilenmeyen ?mutlu azınlık? ise yabancı okullardan mezun olanlardı. Onlar yarışa bir adım önde başlayacak ve yeni oluşturulan bürokrasinin çekirdeğini oluşturacaklardı.?diyor.
Bu görüşlerin karşısında ise, Yakup Kadri?nin şu sözü dikkat çekici, ?Biz Latin alfabesiyle Batı camiasına arka kapılardan değil, ön kapıdan girme imkânını bulabildik.?
Başbakan İnönü ise, yıllar sonra ?Harf İnkılâbı?nın en büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. Türk milletini bir kültür âleminden bir başkasına nakletmiştir.? itirafında bulunmuştur. Alfabe değişiminin mimarlarından Ahmet Cevat Emre ?Arap yazısıyla Batı kültürünü benimsemek imkânsızdı.? diye yazmıştır. Demek ki, gerçek amaç, Batı medeniyetine geçmekti, Osmanlı?yı, İslam?ı ve Kuran?ı temsil eden bir yazıyla yollarına devam edemezlerdi. diyor.
Harf İnkılâbının etkileri;
Cumhuriyetin ilk kurulduğu yılda yapılan sayımlarda okuryazar oranı, 1923?de % 2,5 olduğu, harf inkılâbından bir yıl önce 1927?de yapılan resmi sayımlarda ise % 10,5 Harf inkılâbını takip eden yedi eğitim dönemi sonrasında 1935?de yapılan resmi sayımlarda ise, okur-yazar oranının neredeyse %100?e yakın bir oranda artarak % 20,4 olduğu görülmektedir. Daha sonraki yıllarda nüfusun artışı ile nüfus?a endeksle okuma yazma oranında gerileme baş göstermiştir.(2)
Bu rakamlara bakarak harf inkılâbının okuryazar oranında düşüşün aksine daha sonra gerilese de ilk yıllarda hızlı bir artışın olduğunu göstermektedir. Okuma yazma oranının artması kültürel zenginliğin de artması anlamına gelmemektedir. Yaklaşık 900 yıl Arap-İslam alfabesi ile yazılmış Osmanlıca bütün eserler yeni nesil tarafından bilinmemektedir, okunamamaktadır. Eski yazı diye anılan bu eserleri eski yazıyı tam olarak bilmeyen veya anlayamayan kişiler tarafından da okunamamaktadır. Böylece geçmişle ve kültürümüzle bütün bağlar kopmuş olmaktadır.
Prof. Dr. Mehmet Saray?ın Harf İnkılâbı sonrasında Türk kültürünü yansıtan asırlık eserlerin gerek döneminde gerekse gelecek nesillere aktarılması hususunda ki eksiklikler ve ihmallerin meydana getirdiği zararlar hakkındaki şu ifadelerine katılmamak mümkün değil.
?Maalesef, tarihimizin kaynakları olarak bildiğimiz eserlerin yüzde 99?u hala neşredilmemiş durumdadır. Bu vazifeyi Türk Tarih Kurumu?nun (TTK) yapması gerekirdi. Türk Tarih Kurumu kendi tarihimizle uğraşan bir müessese olmaktan çıkmış, adeta bir arkeoloji kurumu haline dönüşmüştür. Bu üzücü gelişme neticesinde o müessesenin mâlî imkânları haksız yere yabancı kültürlerin araştırılmasına harcanmıştır.?
Harf inkılâbı yapılmış artık bundan geriye dönüş mümkün değildir. İnkılâbın yanında ve karşısında olanların görüşlerine tamamen haklı ve haksız denilemez. İki görüşünde haklı olduğu noktalar mutlak olarak var. Ancak bunların bu gün tartışılması bir fayda getirmeyecektir. Üzerinde durulması gereken asıl mesele, yitirmekte olduğumuz kültürümüzü ve dilimizi nasıl koruruz. Yeni nesillerin geçmişle bağını nasıl kurabiliriz, okuma oranını nasıl arttır ve tarihe mal olmuş eserlerin bu günkü dille anlaşılır halde neşredilmesini nasıl sağlarız bunların düşülmesi ve uygulamaya geçilmesi olmalıdır. Özellikle son elli yılda dilimiz tamamen yabancılaşmaya başlamış durumdadır. Kullandığımız dile o kadar çok yabancı kelime nakil olmuş durumdaki, bazen konuştuğumuz dilin Türkçe olduğundan şüphe eder hale geldik. Öyle ki, yazılarımızı yazarken zaman zaman kelime sıkıntısına düşüyoruz.
İbrahim Halil SİPAHİ
Araştırmacı-Yazar
01.11.2013/adanapost.com
Kaynak:
(1) Agah Sırrı Levend (1972) 'Türk Dili'nde Gelişme ve
Sadeleşme Evreleri. Ankara. s. 156.
(2) http://www.so.gen.tr/tarih-inkilap-tarihi/79704-
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.