Ahmet Taşgetiren
Laiklik ve başörtüsü
TESEV-KONDA işbirliği ile yapılan "Anayasa'ya Dair Tanım ve Beklentiler" konulu kamuoyu araştırmasında ortaya çıkan sonuçların en ilginçlerinden birisi, hiç kuşkusuz laiklik ve başörtüsü ile ilgili olanlarıdır.
Buna göre halkın yüzde 50.6'sı "Anayasa'da laiklik aynen kalmalı" yüzde 40.7'si ise "Kalmalı ancak devlet tüm dinlere aynı mesafede olacak şekilde tanımlanmalı" diyor. "Anayasa'da laiklik hiç yer almamalıdır" diyenlerin oranı yüzde 8.7.
Bir diğer sonuç ise "Araştırmaya katılanların yüzde 76.3'ünün öğretmen, hakim gibi tüm kamu çalışanları da içinde olmak üzere örtünmek isteyenlerin örtünebileceği" şeklinde.
Araştırmaya göre "Din kültürü ve ahlak bilgisi zorunlu olmalıdır" diyenlerin oranı yüzde 50.1, "Seçmeli olmalıdır" diyenlerin oranı yüzde 46.3, "Kaldırılmalıdır" diyenlerin oranı sadece yüzde 3.6.
Yine "Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasa'da olmalı mıdır" sorusuna "Evet" diyenlerin oranı yüzde 84.3.
Her yerde başörtüsü olabilsin
Araştırmada toplumun nabzını sunan ve hassasiyetleri belirleyen başka detaylar da var.
Kuşkusuz, soruların yönetiliş biçimleri cevapları da bir ölçüde etkiliyordur. Ama şu birkaç soruya ve cevabına bakıldığında, Türkiye'de halkın laiklik ve onunla bağlantılı bazı konularda ne düşündüğünün bir ölçüde ortaya çıktığı söylenebilir.
Nedir ortaya çıkan?
Bir: Vatandaş, bir biçimde laikliğin Anayasa'da kalmasını istiyor. "Laiklik kalkmalı" görüşüne destek, sadece yüzde 8.7.
İki: Ama vatandaş, öğretmenlik, hakimlik dahil başörtülü kamu görevi yapabilmenin de mümkün olabilmesi görüşüyle, bu konunun laiklik için sorun teşkil etmeyeceğini ifade etmiş oluyor.
Üç: Aynı şekilde, din derslerinin zorunlu olması da yüzde 50.1'lik kabul ile laikliğe aykırı bulunmuyor. Kaldı ki yüzde 46.3'lük bir bölüm de din kültürü dersinin en azından seçmeli olmasından yana.
Dört: Bir başka sonuca göre, Diyanet'in varlığı ile laiklik arasında bir çelişki de görmüyor insanımız.
Türkiye'ye özgü laiklik
Böyle bir çerçeve, bize "Türkiye'ye özgü laiklik" gibi bir olgudan söz edilebileceği sonucunu veriyor.
Bu sonuçlardan en ilgincinin, başörtüsü ile ilgili olanı olduğu açıktır. Bu sorunu hâlâ yasal anlamda da, yer yer fiili anlamda da, hatta en özgürlükçü aydınlar dahil, zihniyet anlamında da çözemedi Türkiye.
"En özgürlükçü aydınlar" şerhini özellikle düştüm, -özgürlükçü olmayanlar zaten hâlâ engizisyon döneminde yaşıyorlar- evet, onlar bile hâlâ kamu görevinde, özellikle de öğretmenlik, hakimlik gibi görevlerde başörtüsü takabilmeyi, "simge niteliği" açısından sakıncalı bulabiliyorlar. Fiili anlamda üniversitelerde kolaylaştı başörtüsü takmak, İmam Hatipler'de kolaylaştı ama başörtülü kadın için hâlâ mesela "seçilebilmek" gibi en temel bir hak dahi kullanılamıyor. Diğer kamu görevlerinde ise ancak sınırlı alanlarda, o da "sanki yasa dışı bir iş yapıyormuş gibi" kuytu (!) mahallerde başörtüsü takabilmek mümkün oluyor.
Ortada hem mevcut anayasal çerçevede hem de kimi çevrelerin zihniyet planında yasakçı bir laiklik şablonu bulunuyor.
Bu şablonun halkın anayasal ufku ile bağdaşmadığı açık. Halk, "Laikliğe evet ama içi inanç özgürlükleri ile dolmak şartıyla" diyor. Halkın özgürlük çerçevesinin, özgürlükçü aydınları dahi bir hayli solladığı ise bir başka gerçeklik.
.....
CHP'nin dizaynı meselesi
CHP'de kimlik sancısı, derin bir damar halinde sürüyor. "Yeni CHP" söylemini seslendiren Kılıçdaroğlu'nun da bu sancıdan mustarip olması önemli. Onun şu sözlerini bu açıdan çok anlamlı bulduğumu not etmek isterim:
"Sahibi eski Maocu olan bir gazete partimizi dizayn etmeye çalışıyor. Apo'nun önünde diz çökerken çekilmiş fotoğrafları olanlar, Apo'ya çiçek verenler, şimdi başımıza Atatürkçü kesildiler. Millet bunları unutmaz, millet bunları yemez. CHP'yi, sahibi eski Maocu olan gazeteye dizayn ettirmeyiz."
Ahmet TAŞGETİREN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.