Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İçimizdeki kurt


Adı, Cengiz Aytmatov'da "Mankurtlar"dır. Mankurt anasını vuracak bir dönüşüm geçiren sömürge yaratığıdır. Sovyetler tarafından dönüştürülmüşlüğü sembolize eder.
Bizde Jöntürkler'dir. Batı'nın kodları damarlarına enjekte edilmiş enfekte aydınlardır.
Arap dünyasında laik aydınlardır

Bu bir karşı-devşirme hareketidir.
Önce aydınlar seviyesinde gerçekleştirilmiştir, sonra onlar ve kurulu düzenler kanalıyla halkın bir bölümünün devşirilmesi safhası yaşanmıştır.
Ben buna "Sera ortamında üretilmiş toplum kesimleri" diyorum. Bir tür hormonlanmış yapılar.
Bu coğrafyanın organik insan karakteri -çok büyük genellikle- Müslümanlık'tır.

Ama bir sömürgeleşme çağı yaşandı son yüzyılda ve bu yüzyılda, sömürgecinin inisiyatifinde oluşmuş sistemler, ona uygun bir insan-toplum karakteri oluşturmaya yöneldiler.

Sömürge yapısına, aydın-halk seviyesinde direnenler olmuştur, bu gerçek bağımsızlıkçı çizgidir ve tüm zamanlarda sömürgeciler tarafından "tehlike" olarak değerlendirilmiş, üstelik bu "tehlike telkini" bizatihi kendi halklarına empoze edilmiştir.

Son 50 yılda, sömürgeciliğe karşı gelişen siyasi çizginin İslam eksenli olması "İslam'la ilişki"nin tehdit algısı tarzında değerlendirilmesine yol açmıştır. "Siyasal İslam, radikal İslam, entegrist İslam, İslam fundamentalizmi" etrafındaki tehdit değerlendirmelerinin tamamı sömürgeci dünyada üretilmiştir.
İslam ülkelerinde tüketiliyor olması, sadece sömürgeci zihniyetin enfekte ettiği önemli bir elit çevre olması sebebiyledir.

Mısır-Türkiye örneği

Mısır bu bakımdan çok çarpıcı bir örneklik sergiliyor.
Türkiye'deki zihniyet yapılanmaları sorgulandığında ortaya çıkacak sonuç farklı olmayacaktır.
Bizde en "ılımlı İslami odaklar" bile hep üzerlerinde kuşku bulutları taşırlar. Ve belki, saygı görmek bir yana, sadece sömürge karşıtı İslami oluşumları etkisizleştirici rol üstelenebilecekleri umuduyla desteklenirler.

İslam coğrafyasındaki toplumların durumu, sömürgeci dünyanın politikalarını fark edip fark edememe durumudur. Bu da kullanılmaya izin verme-vermeme durumu halinde somutlaşır.
Bazen, İslami söylemlere karşı hayat tarzı savunması adı altında ortaya çıkan tavırlar, gerçekte sömürgeci dünya adına bir hamlenin uzantısı haline gelebilir. Bakarsınız orada o dünyanın duruşu ile özdeşleşmişsiniz.

Bakarsınız orada demokrasi havarisi olarak bildiğiniz dünya, demokrasiyi falan unutmuş, ülkenizdeki Mankurt operasyonuna göz yumarak yüzlerce insanın ölümünü demokrasi, özgürlükler, insan hakları çerçevesinde içine sindirebilmiş.

Aslında mesele nedir?

Aslında mesele ne hayat tarzıdır ne laiklik.
Laiklik veya modern hayat tarzı, sadece bir İslam ülkesinde, onların kullanabilme potansiyeli açısından daha elverişli bir potansiyel taşıdığı için önemlidir. Onun için Suudi Arabistan'da veya Körfez ülkelerinde laikliği falan aramaz, buna mukabil, -hep söylüyorum- Irak vs. meselesinde Batı sömürgeciliğini sorgulayan bir Bülent Ecevit, hedef haline gelir.

Şimdilerde birçok ses duyuyorum, Tayyip Erdoğan'ın nükleer sorgulamasının, "Van minüt"ünün, BM Güvenlik Konseyi'ndeki çarpıklığı seslendirmesinin başını belaya sokacağı kaygısını seslendiren...
"Söylediğin doğru olsun ama her doğruyu her yerde söyleme" atasözleri hatırlatılıyor.
Bunlar tehlikeyi gördüğümüzün ama aynı zamanda "belalı dünya"nın şerrinden endişe ettiğimizin de işareti. İslam coğrafyasının kaderi hem bu belayı görüp, hem de büyük toplum kesimleri olarak korkuyu attığımız zaman değişecek.

 

Ahmet TAŞGETİREN

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi