dünün inanmışlığına inat bugünün hodgamlığı

dünün inanmışlığına inat bugünün hodgamlığı

öyle yada böyle... ömür yaşanıp gidiyor işte..!

sorsanız; insan namusu ve şerefi için yaşar der çok kimse.

insan ailesi ve çocukları için yaşar diyenler de çıkar. bazısı kimseye muhtaç olmadan yaşamayı dilerken, kimisi de bunu elde edebilmek için uğruna vermediği kalmaz.

hasıl-ı kelam;

herkes yaşıyor kendisine verilen hayatı... isteyerek veya istemeden.

bazen babamı düşünüyorum da..!

allah'ın rızasını hayatının vazgeçilmez önceliği yapmıştı o. insanın, hemen yakınında böyle ulvi bir hedefe kilitlenerek yaşanmış hayatı görmesi ve şahit olması, nasibi olduğu kadar gurur vesilesi de oluyor.

babam, o günlerde ila-i kelimetullah ın hakimiyeti için (74-75 senelerinde) vazifeye talip olmamasına rağmen, önce ahlak ve maneviyat diyen bir partinin kendisine tevdii ettiği belediye meclis üyeliğini yaşadığı şehirde hasbel kader yapmıştı. 8-9 yaşlarında çocuktum o zaman..
o yılların meclis üyeliklerinin, bu günkü gibi kirli pazarlıkların, rant ve menfaat uğruna kantarın topuzunun elde tutulduğu mevkiler olup olmadığından ziyade, ben bugün, önce; babamın meclisin açılışında saygı duruşu seramonisinde ayağa kalkmayışını, ellerini açarak bu vatan için cehd ve gayret etmiş tüm şehid ve gazilerin ruhaniyetine dua edişini gururla anıyorum.
dönemin irili ufaklı gazetelerinin babamı günlerce sürmanşetten k. atatürk düşmanı diye ilan ve ifşaa etmesine, hatta yıllarca süren ataya saygı için ayağa kalkmama suçundan yargılanmasına, onun, eğilmeden, yan çizmeden, verdiği onurlu inanç mucadelesini, takdir ile hatırlıyorum.

..sonra dönüp bu güne bakıyorum,

çevremde ki; kendisini allah'a kul, resulü'ne ümmet nisbet eden nice politikaya soyunmuş kişinin, çabalarında ve söylemlerinde, akıllarının dibini görüyorum. türlü ayak oyunları ile listeye girmeye çalışmalarından, hatta onun-bunun üzerine basa basa listenin başına çıkma çabalarına kadar, ''halka hizmet, hakka hizmettir..'' söylemini aslında kendi heva ve hevesleri uğruna, nasıl da utanmadan, sıkılmadan söylediklerine şahid oluyorum. politikaya soyunan, bu gibi insanların ekser çoğunluğunun, cüzdanları ile irtibatlı çevreleri tarafından itibar görüyor olmaları, hemen hepsinin de ortak vasfı..! ekseriyetle çoğunun çabasının, allah'ın ve resulü'nün bu husus da kendilerine ne emrettikleri ile alakalı olmadığını, yaşadıkları hayatı, sadece kendilerinin ve yakın çevrelerinin menfaatini mamur etmeyle ilgili olduğunu esefle muşaahade ediyorum.

işte onun içindir ki;

ben, dün nasıl sevinmediysem, bu gün de öyle üzülmüyorum.  

o günde, bu gün de, şartlar oluşmadan,  üç beş çiçeğin açması ile baharın gelmeyeceğini biliyorum.

şayet  orta da bir hak-batıl mücadelesi var ise, bu her iki kesim için de böyledir.

varsın birileri martdan sonrasının bahar olduğuna inana dursun..

bu coğrafyada yaşayan bir islamın müntesibi, aslında hiç kazanmadığı bir mevziiyi, ne kaybettiğini sanarak  üzülmeli, ne de başkasının baharının geldiğini düşünmeli.. kemiyyet ile değil, keyfiyet ile ilgilenmeli! hasıl-ı kelam; kendi mücadelesini vermeli.

ben muvahhid bir mü'min olarak inanıyorum ki; şoförlüğünü bize de verseler,  bindiğimiz araç demokrasi yolu ile bizi allah'ın rızasına götürmez. şayet götürecek olsa idi allah'ın resulü kendisine yapılan teklifleri reddetmez idi.

ben babamın, örneğimiz, rehberimiz, peygamberimize yakışan bir ümmetin ferdi olma çabasını görerek, allah'ın resulü'nün  bizlere yol ve yöntem çizerek kur'anı açıklamışlığını, bildiğini ve ömrünü bu hedefe kitleyerek yaşadığına şahid oldum.

mezun olduğu tüm okulları (ilk, orta ve lise),birincilikle bitirmesine rağmen  benim babam yüksek öğrenimini istanbul üniversitesi hukuk fakültesi son sınıfta bırakmıştı.. bu terk edişin,  mevcut hukuk sistemine ve islami olmayan kanunlara tepki koymasından başka bir sebebi yoktu. 
o, hukuk öğrenimini bırakmasına rağmen okumayı bırakmadı. hazreti azrail ile tanışana kadar elinden hayat rehberi kuran hiç düşmedi ve onu açıklayan kitapları, peygamberini tanımak için okumaya ivedilikle devam etti. o okuyordu ve öğrendikleriyle amel ediyordu. ismi (abdullah)gibi, sadece allah'a kulluk yapıyordu. öyle ki; imkanı nisbetinde kaliteli kumaşlardan dikilmiş takım elbiselerini namazın setr-i avret farziyetine halel gelmesin diye 40 yıl önce terk edip daha geniş diye şalvar giymeye başlamıştı. o iyi okuyan birisiydi, iyi bir hatipdi, kimsenin kalbini kırmadan doğru bildiğini yaşıyordu. yaşadığı toplumun frenk mukallitliğine aldırmadan önceleri ''bey'' diye tabir edilen bu şahsiyet, giydiği şalvardan dolayı çevresinin bey yada bay dememesini, sayın diye itibar görmemesini değil, itibarı allahtan beklemeyi tercih etti ve çevresinden uzaklaşanlara hiç itibar etmedi. çünkü kınayıcının kınamasından korkmuyordu.

babam iyi bir müslümandı..
yaşına rağmen eskimeyen genç ve dinamik fikirlere sahipdi.

evimize gelen kendisinden yaşça oldukça genç misafirleri dikkatle dinler, sorularını tane tane cevaplardı. uzun süren fikir muteaalalarında babamı hep mütebessim görürdüm. kur'an daki emir gereği hak bildiğini en güzel şekilde sunardı.. o hayatını duyduklarına yada gördüklerine göre değil, içerisinde yaşadığı çevrenin yaşadığı gibi değil, okuduğu kur'an dan öğrendiği rabbinin istedikleri doğrultusunda yaşadı. o iyiliklerin ve kötülüklerin karşılık bulacağı hesap gününe iman etti. başka hesaplar peşinde koşmadı.

bu gün arkasından menfaati için türlü ayak oyunları yapan denmiyor, makam ve koltuk düşkünü, rüşvetçi veya rantçı denmiyor, kazandığı malı mülkü meçhul yollardan elde etti denmiyor. onu tanıyanlar iyi bir müslümandı, inandığı gibi yaşadı diyorlar..

kendisini rahmet ile anıyor,evladı olmaktan gurur duyuyorum...
boşuna değil..!

muhammed emin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
muhammed emin Arşivi