Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

CHP'de ideolojik bunalım...

 

"İlkeniz yoksa siyaset yapmayın" diye sesleniyor Onur Öymen. "Partide eksen kayması olmaması lazım" diye ilave ediyor.

Abant toplantısı CHP'deki sancıyı gün yüzüne çıkarıyor.

"İlke" mesela, Onur Öymen'e göre laiklik. "Laikliği savunuyorsanız, diyor, bu türban çıkışını yapamazsınız."

Onur Öymen, laik-Kemalist isyanın sözcüsü konumunda veryansın ediyor:

"Birden AKP'nin çizgisine mi döndük? Laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu mahkeme kararı ile tescil edilmişken, 'Türkiye'de laiklik tehlikede değildir' demek çok zor.

Parti ilkelerine bağlı kalınacaksa o zaman mesele yok. Laiklik bizim ilkelerimizden biriyse o zaman bunun doğrultusunda hareket etmek lazım. Hem ilkelere bağlıyız demek hem de türban konusunda bu politikayı izlemek çok zor.

Yeni CHP"den bahsedilince, bu ilkelerin değiştirildiği anlamına gelir.

9.5 milyon insan bize bu ilkeleri savunduğumuz için oy verdi. Biz bu ilkelerden vazgeçersek tabanımız da bundan rahatsız olmaz mı?"

Kılıçdaroğlu, doğmaca bir çıkış gibi seslendirdiği, bir tek "Türbanı biz çözeriz-Türkiye'de laiklik tehlikede değil" sözlerinin, böylesine bir macun tüpten çıktı ortamı meydana getireceğini baştan hesaplamış mıydı, bilinmez.

Ama bu sözler, CHP'nin tam da odağında yer aldığı sancının bam teli mahiyetindeydi ve beklenen sonuçları doğurdu.

Vakıa neydi, bakalım:

CHP çok partili hayata geçildiğinden beri halktan iktidara gelecek kadar oy alamıyordu.

CHP'nin bir tabanı vardı ama bu, halkın çoğunluğu değildi. Bir anlamda Cumhuriyet döneminde üretilmiş bir sosyal oluşumdu.

CHP bu sosyal oluşumu inşa ederken, toplumun öteki kesimleriyle boğuşmuştu. Boğuşmuştu, yani onları da özel oluşum haline getirmek istemiş ama bir dirençle karşılaşmış ve baskı uygulamıştı. Sonuç olarak da gayrı memnun zümreler meydana getirmişti.

Çok partili hayat demek, halkın huzuruna çıkan birçok siyasi fırkanın, halktan rey alması için çaba göstermesi demekti.

Bunun için de halkın çoğunluğu ile barışık olmanız gerekmekteydi.

Oysa CHP, bugüne kadar tek parti ideolojisinde direnmekte, devlet-halk ilişkilerini de zaman zaman o anlamda kilitlemekteydi.

Ama bu arada, bir siyasi parti için eşyanın tabiatı gereği olan "CHP neden iktidar olamıyor?" sorusu sorulmakta, karşıt siyasi görüşlerin iktidarı yoğunlaştıkça da, bu soru daha yakıcı hale gelmekteydi. Kaldı ki, Türkiye'nin ve toplum bilinçlenmesinin gelişme seyri, CHP'nin devlet-halk ilişkilerini kilitlemesini de zorlaştırmaktaydı.

Yani CHP gittikçe daha marjinal bir siyasi akım haline gelmekteydi. Öyle ki, klasik CHP tabanı sayılabilecek toplum kesimleri, peyderpey, CHP dünyasını terk etmekteydi.

Kılıçdaroğlu'nun "iktidar umudu" oluşturmasının, o cenahta nasıl sevinç doğurduğu gözlendi. Demek o cenahın yüreğinde iktidar olmak bir tutku halinde yaşamaktaydı.

Ama o kesim, Kılıçdaroğlu'nun, klasik CHP çizgisi ile halkla bütünleşebileceğini zannetti.

Oysa halk CHP'ye ilgi gösterecekti belki ama bu, CHP'nin gerçekten halkın beklentilerine göre bir değişim geçirmesi şartına bağlıydı.

Kılıçdaroğlu'nun gelişi ile devreye şunlar girdi:

- CHP bir devlet partisi görüntüsü vermeyecek.

- CHP'nin muhalefeti, sırf ideolojik zeminde olmayacak.

- CHP inanç özgürlüğü karşıtı konumda yer almayacak.

- CHP sırf laiklik tartışmasına kilitlenmeyecek.

- Ve CHP, halkın sosyal problemlerini öne çıkaracak, bu arada, inanç özgürlüğü alanında da bilinen imajını silmek adına bazı hamleler yapacak.

İşte bu...

CHP'deki taşları yerinden oynatmaya kâfi geldi.

CHP bünyesindeki bir kesim için bu partinin varlık gayesi tam da esnetilmek istenen bu ideolojik çerçeve idi.

Bu kesim, CHP'nin aldığı oyla, bu ideolojik çerçeve arasında mutlak bir paralellik bulunduğuna inanmaktaydı. (Onur Öymen'in, "9.5 milyon oyu nasıl aldık?" diye sormasının altında bu değerlendirme var.)

Yine bu kesim, Kılıçdaroğlu'nun "açılım"ı ile partiye yeni katılımlar olmayacağı, buna karşılık mevcut kemik kitlenin kaybedileceği alarmını vermekteydi.

Buna karşılık CHP dışı toplum kesimleri, Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi ne kadar açabileceği sorusu ile meşguldü.

Şu an CHP'de müthiş bir iç sancının bulunduğu kesin. İdeolojik bir sancı bu.

Kılıçdaroğlu neyi nasıl yapacak da hem bu sancıyı dindirecek, yani "ilke"cilere güven verecek, hem açılım beklentisini karşılayacak, yani dışarıdakilerin "Yine mi tornistan?" tarzındaki güven kaybına mani olacak?

Kılıçdaroğlu'nda böyle bir "kavrayıcı ideolojik birikim" mevcut mu, sonra hem CHP hem o kavrayıcılık mümkün mü, artı, Kılıçdaroğlu'nun liderlik şemsiyesi, bu gerilim karşısında ters dönmeyecek kadar güçlü mü, bunlar önümüzdeki günlerin sınayacağı sorunlar...

Kılıçdaroğlu'nun işi çok zor. Hele Önder Sav bagajı ile bu zorluk on kat daha artıyor.

Ben Onur Öymen'in, o burnundan kıl aldırtmayan laik-Kemalist ideolojik gururu noktasından baktığımda, Kılıçdaroğlu'nu çok perişan bir vaziyette görüyorum. Bilmem yanılıyor muyum?

 

 

Ahmet TAŞGETİREN

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi