Ahmet Taşgetiren
Başbakan'ı anlamak
Başbakan bir süredir Yargı'yı uyarıyor. "Yargı bağımsızlığı" hassasiyetinin altını hep çiziyor, ama uyarmaktan da kaçınmıyor.
MİT Müsteşarı'nın şüpheli sıfatıyla sorguya davet edilmesi bunun başlangıcı oldu. Başbuğ konusunda bu uyarıyı tekrarladı. Habertürk'teki konuşmasında da "Bu bizi dilhun eden bir konu" diye başladı, devam etti.
"Başta Genelkurmay Başkanım olmak üzere diğer generallerimizin hiçbirisine kalkıp da alışılmış anlamda 'terör örgütü mensubu' demek çok ciddi bir yanlıştır ve bu affedilemez. Bu tanımlamayı yapanlar kendileri bulundukları makam itibariyle kendilerini sağlamda görseler bile tarih onları affetmez. Bir defa TSK bir örgüttür ama terör örgütü değildir."
Sonra tutukluluk konusuna geldi, orada da, "Kaçma ihtimali yokken, bunu yaparsan sistemi tehdit eder pozisyona giriyorsun. Genelkurmay Başkanı'nı niye içeri alıyorsun arkadaş, tutuksuz yargıla."
Bence bu uyarıyı anlamak lazım. "Darbeler" konusunda duyarlılığı bilinen Başbakan, bence boşuna "Tarih affetmez" gibi bir cümle kurmaz.
Yanlış örnekler
Bu noktada, "27 Mayıs'ta şu kadar subay emekli edildi, 12 Eylül'de şu kadar, 28 Şubat'ta şu kadar" tarzında bir gerekçelendirmenin çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum.
Bir kere bu yaklaşımda, şu anda yapılan yargılamaları, o dönemlerin hukuksuzluğuyla, olağanüstülüğüyle paralel hale getirmek gibi çok temel bir yanlış bulunuyor. Yani Ergenekon ya da Balyoz ya da diğerleri, 27 Mayıs sonrası, Yassıada gibi bir "Sizi buraya gönderenler böyle istiyor" mantığıyla gerçekleşen bir yargılama mıdır?
İkinci konu, "Kurunun yanında yaş da yanar" mantığının, adalet arayışında geçerli bir yaklaşım olmasına imkân vermemek gerekiyor. "Böyle büyük davalarda" diye başlayarak, arada "küçük" insanların birtakım mağduriyetler yaşamasına müsamahayla bakmak doğru değildir. Bunca insan içinde bir tek kişi bile adaletsizliğe maruz kalıyorsa, bunun vebali vardır.
Üçüncü konu, kamuoyu nezdinde, "Darbe yargılamaları"nın güvenilirliğinin ortadan kalkması riskini önemsemek gerekiyor. Bazen aşırı bir operasyon, aşırı bir tutuklama, aşırı bir yargı erki vurgulaması, gayesindeki hikmeti ortadan kaldırabilir.
Öyle ki, siz bir "darbe yargılaması"nı yaptığınızı düşünürsünüz, birileri de çıkar, en olmayacak insanı darbe ilişkisi içinde gösterip tutuklamaya kalkar ve sizin darbe yargılamanızı da çamura bular.
Ben genelde "bir bildiği var" yaklaşımına mesafeli durmuşumdur ama burada "Başbakan'ın -TSK terör örgütü değildir- duyarlılığı"nı "Bir bildiği var" gibi algılamayı doğru buluyorum. Kaldı ki Başbakan'ın, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin moral motivasyonunu diri tutmak gibi bir görevi de bulunuyor.
Kavmiyetçi dilin zehri
Dillerimizin ölçüsü kaçtı.
Kimsenin ağzından çıkanı kulağı duymuyor şimdilerde.
Şimdi herkes kavmi kökleri üzerine konuşuyor ve birbirini dışlamaya çalışıyor.
Kafalar karmakarışık.
Acaba Türk, Kürt'ün nesi olur? Boşnak ile Arnavut nereye düşer? Konya'dan Balkanlar'a gönderilen Osmanlı çocuğu, kıyımların ardından geriye, yani anavatana dönerse adına ne denir?
Acaba Çanakkale'de kimler kucak kucağa yatar? Yemenli ya da Bağdatlı şehidi nereye koymak gerekir?
İş kavmiyetçiliğe yönelince yürekler daralıyor, belli ki.
Sadece ülkede değil, aynı evde yabancılaşıyoruz birbirimize, azıcık düşünürsek...
İnsaf! Çocukların ruhunu zehirlemeyin hiç olmazsa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.