Güler yüz, tatlı dil...

Güler yüz, tatlı dil...
 İnsanoğlunun kişiliğine yön veren bedenine giydiği birbirinden güzel elbiseler ve takılar değildir. Onun güler yüzü, tatlı dili, hoş sohbeti...

 

İnsanoğlunun kişiliğine yön veren bedenine giydiği birbirinden güzel elbiseler ve takılar değildir. Onun güler yüzü, tatlı dili, hoş sohbeti ve cömertliğidir.

 

Atalarımız  yüzü güzel olacağına huyu güzel olsun derken aslında, yüzü güzel olmasa da dili güzel (tatlı dilli) olsun, tebessümü hiç eksik olmasın demek istemişlerdir.

Güler yüz ?Müslümanın Müslümana sadakası? diyen Peygamberimiz; ?Aranızda selâmı yayın ki tanışıp kaynaşasınız; aranızda hediyeleşin ki muhabbetiniz artsın; sizin en hayırlınız, yumuşak huylu ve güzel ahlâklı olanınızdır.? (Ebû Dâvûd, Edeb, 143; Beyhakî, Sünen, Hibât, 1; İbn Ebî Şeybe, Edeb, 2) buyuruyor.

Öyle insanlar vardır ki, yürekleri kan ağlasa da yüzlerinden yine de tebessüm eksik olmaz; bunlar çevrelerine ışık olup ortamı güzelleştirirken,  aksine, ?kem talih hoyratların? ise yürekleri bir yana, dilleri de yüzlerine benzer.

Her organımız gibi Yüce Allah?ın bir mucizesi olan dilimiz sadece tat alma organı değil, aşkın, gönlün ve millet olmanın da cevheridir. İyi kullanılırsa sahibini vezir, kötü kullanılırsa rezil eder.

Dil vardır bütün kapıları açar, dil vardır açılanı bile kapar. En büyük yara ise gönlün yanında dil yarasıdır; nedense bir türlü geçmez. Atalarımız ve bilhassa ahi geleneğinde ?eline, diline, beline sahip ol? sözü boşuna söylenmemiştir.

Bazı dil ebeleri vardır, varsa da varmasa da sözü Kafdağı?na kadar uzatmaktan geri kalmazlar, konuştukça da saçmalarlar. Bunların çoğu bilgi sahibi olmadan, fikir (hüküm) sahibi olmaya çalışırlar.

Ağzımızdan çıkan söze çok dikkat etmemiz gerekir. Söz hem kılıç, hem de ok gibidir. İyi kullanılmazsa sahibini kestiği gibi, kalbini de yaralar. Pişmanlık duyacağımız sözü sarf etmememiz için Peygamberimiz; ?Ya hayır söyle, ya sus? (Müslim, İman, 19) buyurmuşlardır.

Rivayete göre; bir gün Davud Peygamber, Lokman Aleyhisselâm?dan bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş. Hazreti Lokman da ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün geçince Davud (a.s.) bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş. O yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hz. Davud, bunun sebebini sorunca Hz. Lokman şu ibretli cevabı vermiş:

?Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; kötüsü olursa da bunlardan daha kötüsü olmaz.? (İbn Ebî Şeybe, Musannef, Zühd, 5)     Allah Teala, peygamberleri Hz. Musa ve Harun?u Firavun?a gönderirken onlardan güzel bir üslûpla hitap etmesini buyurmuştur: ?Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.?  (Ta-Ha Suresi, 44) Her işte başarılı olmanın bilgi ve tercübe yanında tatlı dilli, güler yüzlü olmaktan geçtiğini vurgulayan şu güzel hikayeyi birlikte okuyalım:        Bir zamanlar bir ülkede bir genç adam yaşıyordu. Bu genç adam geçimini bal satarak sağlıyordu. Her sabah erkenden dükkânını açıp besmele ile işine başlıyordu. Dükkânı pırıl pırıldı. Kendisi de dükkânıyla uyum içindeydi. En büyük özelliği de gelen müşterilerine çok iyi davranmasıydı. Onları güler yüzle karşılamak, memnun etmek onun en büyük amacıydı. Her müşteriyi kendisine Allah?ın gönderdiği birer rızık vesilesi olarak görüyordu.    Genç adamın davranışları karşısında müşterilerinin sayısı da gün geçtikçe artmaktaydı. Öyle ki, genç adam kısa zamanda çok zengin bir tüccar oldu. İşleri onunki gibi gitmeyen tüccarlar, ona özeniyorlar, başarısının sırrını anlamaya çalışıyorlardı. Bu tüccarlardan biri de, genç balcının dükkânının karşısında başka bir işle uğraşan komşusuydu. Bir kişi, genç adamın başarısını onun bal satmasına bağladı. İşini değiştirerek o da bal satmaya başladı.       Adamın ilk günlerde işleri iyi gitmişti. Fakat bu durum uzun sürmedi. Dükkâna bir gelen bir daha gelmiyordu. Adam şaşkınlık içindeydi. İnsanların niçin balı genç adamın dükkânından almaya devam ettiklerini bir türlü anlamıyordu. Sonunda durumu bilgin bir kişiye açarak ondan yardım istedi.

Yaşlı bilgin birkaç gün adamı inceledi. Adamın başarısızlığının nedenini anlamıştı. Ona şöyle dedi: ?Bunda şaşılacak bir şey yok. Gerçi sen de bal satıyorsun, ama yüzün sirke satıyor. Başarılı olmanın sırrı tatlı dil, güler yüzdür. Onlar da sende yok. Ne demiş büyükler:

?Sıcak ırmaktan sıcak su iç, fakat asık suratlı adamın elinden soğuk bal şerbeti bile içme..?

Not: Bu yazı, Diyanet Avrupa Aylık Dergi Ekim 2010 sayısında yayınlanmıştır.

Muammer Yılmaz

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.