GÖRÜŞ - Modi hükümetinin ikinci dönem kararlarına genel bir bakış
GÖRÜŞ - Modi hükümetinin ikinci dönem kararlarına genel bir bakış
İkinci dönem başbakanlığının ilk Bağımsızlık Günü konuşmasında Narendra Modi’nin söylemlerindeki satır araları, Hindistan’ı dünyada bir “süper güç” haline getirme konusundaki gelecek planlarını içeriyor.
Her yıl 15 Ağustos’ta Hindistan başbakanı Kızıl Kale’de (Red Fort) Hint bayrağını açarak ve (Delhi ve Lahor olmak üzere) iki ana giriş kapısı bulunan kalenin Lahor kapısına eklenmiş dış kulesinde (Evrengzib kulesi) kameralara hitap ederek, Hint bayrağının renklerini resmeden kıyafetler giyinmiş bir öğrenci kalabalığını selamlar. Bu tipik bir Hindistan Bağımsızlık Günü geleneğidir. UNESCO’nun dünya mirasları listesinde yer alan Delhi’nin ünlü Kızıl Kalesi, Hindistan’ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru tarafından Hint bayrağının açılarak bağımsızlığın açıklandığı yer olması nedeniyle ülkenin özgürlüğünün sembolüdür.
Son 70 yılda Keşmir’de hâkim olan sistemin “yolsuzluk, ayrımcılık ve ayrılıkçılığı güçlendirdiğini ve terörizmi doğurduğunu” iddia eden Modi, aldıkları kararın vücuda getirdiği yeni sistemle birlikte, “Merkezi devletin” Cammu-Keşmir halkına doğrudan yarar sağlayacak tesisler meydana getirebileceğini ve Cammu-Keşmir halkının da artık diğer Hint vatandaşları gibi Delhi’deki hükümete ulaşabileceğini söyledi. Ayrıca bölgeye Keşmir’in diğer kısımlarından (Pakistan ve Çin kontrolündeki topraklardan) gelerek yerleşmiş olan, ancak halen vatandaşlık hakkı bulunmayan ve dolayısıyla temel haklardan dahi yararlanamayan birçok Keşmirlinin de avantaj kazanabileceğinin altını çizdi.
Bu yıl Bağımsızlık Günü’nün 72. yıldönümünün kutlandığı Hindistan’da, ikinci dönem başbakanlığının ilk Bağımsızlık Günü konuşmasını yapan Narendra Modi’nin söylemlerindeki satır aralarına dikkat çekmek gerekiyor. Nisan ve Mayıs aylarında yapılan Lok Sabha seçimlerinde daha da güçlenerek ikinci kez göreve gelen Başbakan Modi’nin, BJP-NDA hükümeti tarafından ilk dönem elde edilen başarılarla Hindistan’ı dünyada bir “süper güç” haline getirme konusundaki gelecek planları çerçevesinde şekillenen söylemlerinde dikkat çeken birçok husus var.
Modi’nin bir buçuk saati aşan, her fırsatta “Yeni Hindistan” vurgusunun yapıldığı Bağımsızlık Günü konuşmasında yer verdiği “2014-2019 temel ihtiyaçlarınızı karşılama dönemiyken, 2019 ve sonraki yıllar özlem ve hayallerinizin yerine getirildiğine şahit olacaktır” ifadesi, onun dikkat çeken söylemlerinden sadece biriydi. Hint başbakanları arasında 1991 yılından bu yana ülkedeki en uzun Bağımsızlık Günü konuşmasını gerçekleştirmiş başbakan olan Modi terörle mücadele, yolsuzluğun kontrol altına alınması, yoksulluğun ortadan kaldırılması, kirliliğin aşılması gibi temel birçok konuya değindi. Ancak hükümetinin kalkınma hamlelerinden biri olarak lanse ettiği Keşmir kararına yönelik söylemleri oldukça dikkat çekiciydi. Bunun yanında, Hindistan’ın Keşmir duruşunun geleceği de oldukça net resmedilmişti. Bu noktada ayrıca, altı ay önce Keşmir’de yaşanan Pulwama-Balakot saldırılarının akabinde Pakistan tarafından rehin alınan ve kısa süre sonrasında serbest bırakılan Hint pilot Abhinandan Varthaman, Hint hükümetince, gösterdiği olağanüstü özveri ve cesaretten ötürü “Vir Chakra”ya (Hint kahramanlık ödülü) layık görüldü.
Keşmir gündemi
Hükümetinin “uzun süredir beklemekte olan bazı cesur kararları aldığını” bildiren Modi, daha önce kaldırılan “Sati” (Hindu inanışındaki dul kadınların yakılması geleneği) ve çocuk evlilikleri gibi, “kötülükler” dâhilinde kategorize ettiği, Müslüman erkeklere tek taraflı boşanma yetkisi veren “üçlü talakın” yasaklanmasının, Müslüman kadınlara güven ve daha iyi bir yaşam getireceğini söyledi.
Modi’nin Bağımsızlık Günü konuşmasının geniş bir bölümü Cammu-Keşmir’le ilgili anayasanın 370. maddesi ile 35A fıkrasının iptal edilmesiyle ilgiliydi. Modi “ikinci dönem görev süresinin ilk 70 günü içinde, 70 yıldır yapılamayanı icra ettiklerinin” altını çizdi. “Hindistan artık tek bir anayasaya sahip tek bir millettir” diyen Modi, konuşmasının devamında “Bugün her Hint güvenle ‘tek millet, tek anayasa’ diyebilir. Sardar Patel’in ‘Ek Bharat, Shreshtha Bharat’ (bir Hindistan, büyük Hindistan) rüyasını gerçekleştirmeyi taahhüt ediyoruz” ifadelerine yer verdi.
Son 70 yılda Keşmir’de hâkim olan sistemin “yolsuzluk, ayrımcılık ve ayrılıkçılığı güçlendirdiğini ve terörizmi doğurduğunu” iddia eden Modi, aldıkları kararın vücuda getirdiği yeni sistemle birlikte, “Merkezi devletin” Cammu-Keşmir halkına doğrudan yarar sağlayacak tesisler meydana getirebileceğini ve Cammu-Keşmir halkının da artık diğer Hint vatandaşları gibi Delhi’deki hükümete ulaşabileceğini söyledi. Ayrıca bölgeye Keşmir’in diğer kısımlarından (Pakistan ve Çin kontrolündeki topraklardan) gelerek yerleşmiş olan, ancak halen vatandaşlık hakkı bulunmayan ve dolayısıyla temel haklardan dahi yararlanamayan birçok Keşmirlinin de avantaj kazanabileceğinin altını çizdi.
Modi Keşmir kararını olumlu karşılamayan çevrelere hitaben ise “370. madde bu kadar önemliyse, iktidar partileri çoğunluğa rağmen neden 70 yıldır söz konusu maddeyi kalıcı kılmadılar? Neden geçici tutuldu? Bu, (zamanında) alınan kararın (yani 370. maddenin varlığının) doğru olmadığını bildiğiniz anlamına gelir. Fakat cesaretiniz ve onu değiştirme isteğiniz yoktu. Siyasi geleceğe ilişkin endişeler söz konusuydu. Benim için ülkenin geleceği her şeydir, politik geleceğin anlamı yoktur” dedi.
Hükümetin “kalkınma hedefleri” dâhilinde kategorize edildiği Keşmir kararıyla, bölgesel eşitsizliğin önüne geçilerek bölgede ulusal gelişimi güçlendirmek, refah seviyesini artırmak ve statüsünden ötürü avantaj sağlayamayan bölgeye sosyoekonomik adaleti getirmek, Hindistan yönetiminin temel tezleri. Ancak ülke içinden dahi, Keşmir nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlar oluşturduğu için hükümetin böyle bir karar aldığı iddiaları yükseliyor. Hindistan’ın seküler ve demokratik karakterinin en önemli dayanağı olan bu coğrafya gerek ülke içinde gerekse bölgesel ve uluslararası mecralarda daha çok tartışmalara sahne olacaktır. Fakat şu bir gerçek ki Hint hükümetinin aldığı bu karar, ülke açısından “Pandora’nın kutusunu” açtırabilecek potansiyele sahip. Mesele Hindistan’ın savunduğu tezler kadar “Polyannacı” bir karakterde değil.
Bugüne kadar farklılıklardan doğan zafiyet zamanlarında birliğini koruyabilmiş olan ülke, kuşkusuz aldığı bu radikal kararın kendisinde oluşturması muhtemel olumsuz etkileri de hesaplamıştır. Bölgenin tarihten gelen özel durumu dikkate alındığında, alınan kararın çok da adil ya da doğru olmadığı samimiyetle söylenmelidir. Fakat öte yandan, karara iyimser yaklaşılıp yaklaşılamayacağı da konuya nereden bakıldığıyla alakalı. Hindistan için Keşmir’in “Hintleştirilmesi” olumludur, üstelik kazanımdır. Karar Pakistan gözüyle okunduğunda ise, birçok kötülüğe gebedir.
Keşmirliler için ise iki farklı görüşten söz edilebilir. Doğrusu, karara karşı çıkanlar ve olumsuzlayanlarla birlikte, bağlı bulunduğu ülkesinden memnun olanlar, dolayısıyla kararı olumlayanlar da var. Fakat bu durum Hindistan’ın aldığı Keşmir kararını haklı kılmaz: Hint merkezi hükümetinin Cammu-Keşmir eyalet hükümetiyle herhangi bir istişarede bulunmadan, kendi başına “siyaseten” aldığı bu karar bir hatadır. Hindistan anayasasına göre, eyalet hükümetinin de onayı olmadan böyle bir kararın alınması mümkün değildir. Dolayısıyla alınan bu karar, hata olmanın dışında, aynı zamanda “yasadışı” bir eylemdir. Demokraside otorite yoktur; halkın isteği göz önünde bulundurularak karar alınır. Bu durumda Hindistan kendi seküler ve demokratik karakterini de yozlaştırmış oluyor.
Diğer taraftan, bu tarz radikal hamlelerde dünyadaki süper gücün/güçlerin nabzını da yoklamak, konunun mevcut ve gelecek senaryosu adına elzemdir. ABD Başkanı Donald Trump’ın Keşmir tutumuna bakıldığında, “iki dostum” olarak addettiği İmran Han ve Modi ile görüşerek, “zor bir durum” olarak nitelediği gerilimin azaltılması çağrısında bulunduğu görülüyor. Ayrıca ABD nezdinde, Hindistan’a aldığı karardan ötürü herhangi bir “karşı çıkış” tepkisinin dile getirilmediği de ortada. Bu durum karara, dolayısıyla Hindistan’a dolaylı olarak onay verildiği anlamına geliyor. Rusya, BAE, Bangladeş gibi devletlerin, kararı Hindistan’ın “içişleri konusu” veya “anayasal hakkı” olarak değerlendirdiği ya da desteklediği de ortada. Fransa ve Almanya ise konuyla ilgili BMGK bildirisi önerisine ABD ile birlikte karşı çıkan ülkeler. İngiltere de “Endişeliyiz; sükûnet çağrısında bulunuyoruz” demekle yetindi. Çin’in ise bölgede kendi nüfuz alanıyla ilgilediği görülüyor. Ancak buna karşın, BM İnsan Hakları Konseyi’nde Türkiye ve Çin’in de aralarında bulunduğu 50’den fazla ülke ile İslam İşbirliği Örgütü tarafından insan hakları ihlallerine vurgu yapan bir bildiri metni yayınlanmıştır. Sonuç itibarıyla, kararın ülke içinde değişimler getireceği, ancak alınan kararın ve kangrenleşen Keşmir meselesinin bu kararla birlikte evrilen karakterinin değişime kapalı olduğu ortada.
Ekonomi ve kalkınma notları
Şu günlerde Hint medyasının ana gündem (hatta tüm gündem) konusu olarak Keşmir meselesinin servis ediliyor oluşu, birçok Hint vatandaşı tarafından “hükümetin kötü olan ekonomiyi örtbas ettiği” tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Fakat öte taraftan, ekonomik yavaşlamanın bir gerçek olduğu Hindistan için Modi’nin ekonomiyle ilgili oldukça iddialı söylemine de tanık olunuyor. Zira Bağımsızlık Günü konuşmasında Modi, Hindistan’ın önümüzdeki beş yıl içinde beş trilyon dolarlık bir ekonomi olacağına yönelik inancını dile getirdi: “2014’ten 2019’a kadar üç trilyon dolarlık bir ekonomi haline geldik. Bundan önce, son 70 yılda ülke 2 trilyon dolarlık bir ekonomi oldu. Sadece beş yıl içinde ekonomiye bir trilyon dolar ekledik. Şimdi ulusu beş trilyon dolarlık bir ekonomi haline getirmek için sabırsızlanıyoruz”.
Kalkınma çerçevesinde altyapı gelişimine hız verileceğini açıklayan Modi, ülke nüfusunun artmasından da bahsederek, ülkesinin nüfus kontrolüne ihtiyacı olduğunu belirtti. Bunların yanı sıra su sorununu da gündeme getirerek, bir nevi “Su Bakanlığı” denilebilecek “Jal Shakti” bakanlığını kurduklarına dikkati çekti ve her evde içme suyuna erişimin sağlanabilmesi için “Jal Jeevan” misyonunu başlattıklarını duyurdu. Nitekim bugün Hindistan’daki evlerin neredeyse yarısının içme suyu yok; halkın önemli bir kısmı üç ila beş kilometre mesafe kat ederek evlerine su taşımak durumunda. Modi ayrıca ülkeye özgü tuvalet sorunu (fakir ve kırsal bölgelerdeki birçok evde tuvalet bulunmuyor) ile elektrik sıkıntısına değindiği konuşmasında, “Ülke genelinde 100 turistik yer geliştirmeliyiz ve kuzeydoğu büyük bir turizm merkezi haline gelmelidir,” derken, ülkesinin turizm potansiyeline de vurgu yaptı.
Hint savunmasında yeni dönem
Savunmada yeni bir makamın oluşturulması kararından da söz eden Modi “(Silahlı) Kuvvetlerimiz Hindistan’ın gururu. (Silahlı) Kuvvetler arasındaki koordinasyonu daha da artırmak için, (aldığımız) büyük bir kararı Kızıl Kale’den duyurmak istiyorum: Hindistan, genelkurmay başkanlığına (CDS) sahip olacak. Bu, (silahlı) kuvvetleri daha da etkili hale getirecek” ifadelerini kullandı. İlk olarak 1999 Kargil Savaşı sonrasında yaşanan boşlukları incelemek üzere kurulan üst düzey bir komite tarafından önerilmiş olan genelkurmay başkanlığı pozisyonu, Hindistan hükümetine tek noktadan danışman olarak görev yapacak bir makam olarak tasarlanıyor. Söz konusu makama getirilecek olan isim kara, deniz ve hava kuvvetleriyle ilgili konularda tavsiyede bulunacak ve böylece Hindistan’ın savunma kuvvetlerini bütünleştirici bir konumda olacak. Ülkede böyle bir kurumun 20 yıldır oluşturulamamasının en temel sebebi ise siyaseten fikir birliğine varılamamış olmasıydı. Günümüzde kurulması için Hint hükümetince düğmeye basılan genelkurmay başkanlığının, Hindistan savunma kuvvetlerinin kabiliyetlerini güçlendireceğine inanılıyor. Dünyanın en büyük ikinci ordusuna ve dördüncü savunma bütçesine sahip olan Hindistan’da, savunma harcamalarının önemli bir kısmı asker maaşlarının ödenmesine ve askeri altyapının korunmasına gidiyor. Bu açıdan, ülkenin askeri reform ve modernleşme konularında da bütçe artışına gitmesi gerekecek. Zira Hint askerî yapılanmasının modernizasyonu konusunda, bilhassa dijital bağlamda eksiklikleri çok fazla. Modernizasyon kapsamında, Hint hükümetince uzay, siber ve özel kuvvetler alanlarına odaklanılacağı ileri sürülüyor.
İngiliz yönetimi sırasında, Hindistan’daki İngiliz valileriyle genelkurmay başkanları arasında yaşanan görüş ayrılıkları neticesinde, bağımsızlık sonrası ülkede genelkurmay başkanlığı kurumuna son verilmiş ve yerine başkomutanlık pozisyonu getirilmişti. Hindistan 1950 yılında cumhuriyeti ilan ettiğinde de ülkenin cumhurbaşkanı Hint Savunma Kuvvetleri’nin başkomutanlık onursal unvanını almaya başlamıştı. Şu ana dek Hindistan’da genelkurmay başkanı görevini ifa edenler ise “savunma sekreteri” olarak adlandırılan ve ülkenin Savunma Bakanlığı’nca “Hindistan İdari Hizmeti” (IAS) memurları arasından görevlendirilen kişilerden ibaretti. Ancak Hindistan’daki genelkurmay başkanlığı yerine savunma sekreterliği konumunun varlığı belki de dünyada istisnadır. Üstelik söz konusu makama getirilen ve bir nevi genelkurmay başkanı statüsü olan memurların askeriye içinden seçilmiyor oluşu, onların askerlik ve savunma konularında çok fazla bilgisinin olmamasına yol açıyordu. Nitekim, söz konusu çelişkiden kaynaklanan zafiyeti gidermek adına genelkurmay başkanlığının kurulması kararının alındığı söylenen Hint hükümetince, siyasi erke danışmanlık yapması amacıyla oluşturulacak makama seçilecek isim için, ülkenin askeriyesinin en güçlü kısmından en üst rütbeli kişinin getirilmesi geleneğine uyulacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla bu pozisyon için ülkede, hâlihazırda Hindistan Kara Kuvvetleri Komutanı olan Bipin Rawat isminin tartışıldığı görülüyor.
[Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdüren Duygu Çağla Bayram aynı zamanda Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (GASAM) Hindistan uzmanı olarak çalışmaktadır]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.