GÖRÜŞ | Hocalı soykırımını unutmayalım, unutturmayalım
GÖRÜŞ | Hocalı soykırımını unutmayalım, unutturmayalım
Hocalı katliamı, Ermeni vahşetinin zirvesidir. Hocalı’da hunharca katledilenler sırf Azerbaycan halkından oldukları için sistemli, kin dolu ve kanlı bir akıbete, soykırıma maruz kaldılar.
On dördüncü asrın ünlü İslam alimi, tarihçi ve yazar İbn Haldun “coğrafya kaderdir” der. Toplumlar kendilerini kuşatan çevresel ve sosyal şartları ve komşularını seçme hakkına sahip değildir. Dostluktan yana, barışçıl halklar ve devletler kelimenin tam anlamıyla şanslıdırlar. Son iki yüz senelik tarihimize dönüp baktığımızda, Azerbaycan halkı için bunlardan bahsetmek zor olduğu gibi, komşuluk ilişkilerinde şansının hiç yaver gitmediğini de söylemek mümkün. Kafkasya’ya yabancı ve sonradan gelme bir unsur olan Ermenilerle komşuluk, halkımıza iki asırdır acılarla dolu bir kader getirmiş oldu.
Unutmayalım ki Ermeni lobisinin dünya çapındaki yalan mekanizması tam kapasiteyle çalışmaktadır. Buna dur diyecek, fitnelerini kendi başlarına yıkacak tek çare yine bizim hak sesimizdir.
Türkmençay Antlaşması’ndan (1828) sonra Azerbaycan topraklarının Çarlık Rusya’sı egemenliğine geçmesiyle, Ermeniler bu kadim ve ezeli Türk yurduna adeta akın ettiler. Bölgeye hakim olan idarenin himayesi ve desteğiyle bu toprakların asıl sahiplerini yurtlarından çıkararak yad ellere zorla “yatak” serdiler. Hamilerinin eliyle bu toprakları yurt edinerek başkasının toprağına “vatan” dediler. Söz konusu antlaşmayla Ermeniler tarihî Azerbaycan toprakları olan İrevan, Göyçe, Zengezur, Dereleyaz, Ağbaba, Vedi, Dereçiçek ve diğer illere yerleştirildi. Zaman ilerledikçe Ermeniler daha da şımardı ve yerel halkı, yani Azerileri artık toplu sürgünlere zorlamaya başladılar.
1831, 1841, 1852, 1859, 1873 ve 1876 yıllarında Çarlık Rusya’sının İrevan, Nahçıvan ve Karabağ hanlıklarına bağlı bölgelerde tertip ettikleri kameral sistem ve devlet muhasebesi listeleri, Ermenilerin bu bölgelere maksatlı ve planlı bir şekilde peyderpey nasıl yerleştirildiklerinin açık bir göstergesidir. Örneğin 1831 senesinde İ. Şopen ve V. Zolotnitski’nin tertip ettikleri Dereleyaz ili vergi mükellefiyeti defterinde 1001 Müslüman ailesi ve 58 ermeni ailesi kaydedilmiştir. Ancak daha sonraki yıllarda kayda alınan aynı bölge defterlerinde ise Ermeni nüfusun hızla arttığını açıkça görmek mümkün. Bu durum, bugün “Ermenistan” denilen ülke sınırları içinde bulunan kadim Azerbaycan topraklarının hepsi için geçerlidir.
Özellikle belirtilmesi gereken bir husustur ki Ermeniler Azerbaycan halkını kadim ata yurtlarından çıkartmakla kalmadı, onların bu topraklardaki geçmişi hakkında uydurma tezler üretmeye de başladılar. Ermeniler bu konuda, Nuh çağlarından beri bu topraklarda olduklarını iddia edecek kadar ileri gittiler. “Kadim Ermeni” efsane ve hikayeleriyle sahte tarih üreterek ilmi çevrelere asılsız ve esassız malzeme sunmaya çalıştılar. Şu bir gerçektir ki Ermeniler sahte tarihi “doğru tarih” adı altında kamufle etmekte pek mahirdirler.
Ata yurdumuza yerleşen Ermeniler Çarlık Rusya’sı ve diğer ülkelerin de desteğini elde ederek planlı ve projeli bir şekilde Azerbaycan topraklarında birkaç kez soykırım yaptılar. 1905 ve 1918 senelerinde Zengezur, Karabağ, Göyçe, Guba, Şamahı, Bakü ve diğer bölgelerde gerçekleştirilen bu soykırımlarda on binlerce soydaşımızı hunharca katlettiler; yüz binlercesi ise kendi ata yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. “Türksüz Ermenistan” siyaseti 1988 senesinde artık son haddine ulaştı ve yüz binden fazla yurttaşımız, zikredilen bölgelerden “Ermenistan” hudutları dışına kovuldu. Bugün Ermenistan’da bir tek Azerbaycanlı bile yaşamamaktadır.
Ermenilerin Azerbaycan halkına yaptıkları soykırımların en acımasız ve kanlısı Hocalı katliamıdır. Bu facia, kendilerini dünyaya “mazlum”, “soykırıma uğramış” halk gibi gösteren ikiyüzlülerin aslında gaddarlıklarını göstermektedir.
Ermeni silahlı kuvvetleri 25-26 Şubat 1992 tarihinde Sovyet ordusunun Seyran Ohanyan komutasındaki 366. alay 2. taburu, Yevgeni Nobikhin komutasındaki 3. taburu ve alay bünyesindeki 50’den fazla Ermeni subay ve astsubayın iştirakiyle Karabağ’ın Hocalı şehrini ablukaya aldı. Hiçbir canlı çıkmayacak şekilde şehri adeta ateş çemberine aldı. Bu topraklar ata yurdu olalı böyle zulüm görmemişti. Halka reva görülen bu zulmün sebebi ise hem millî hem de dinîydi.
Hocalı Ermeni vahşetinin zirvesidir. Hocalı’da hunharca katledilenler sırf Azerbaycan halkından oldukları için sistemli, kin dolu ve kanlı bir akıbete, soykırıma maruz kaldılar. Bu facianın hangi boyutlarda gerçekleştiğini görmek için istatistiklere göz atmak yeterli olacaktır. Şehirde bulunan 2 bin 500 kişiden 613’ü düşman askerlerinin mermileriyle katledildi. Katledilenlerin 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i ihtiyardı. Sekiz ailenin tamamını yok ettiler. Yirmi beş çocuk hem anne hem de babasını, 130 çocuk ise ebeveynlerinden birini kaybetti. Düşman kurşunlarıyla yaralananların sayısı 487’ydi. Onların 76’sı ise çocuktu. Bin 275 kişi esir alındı, 150 kişi ise kayboldu.
Hocalı’da şehit edilenlerin cesetlerine de kalleşçe davrandılar. Vahşet göklere yükselmişti. Aslında bu, Türk düşmanlığıyla yetiştirilen bir halkın evlatlarından beklenen bir davranıştı. Ermenilerin “büyük Ermeni aydını” saydığı, yeni evlenenlere Türk düşmanlığı aşılaması için hediye ettikleri Ocag kitabının yazarı Zori Balayan’ın itirafları, “aydın” olarak andıkları bir Ermenistan vatandaşının bile nasıl vahşileşebileceğini göstermektedir. Ruhumuzun Dirilişi isimli kitabında Balayan, Haçatur adındaki dostuyla bir Azerbaycan gencine yaşattıklarını şöyle yazıyor: “Biz Haçatur’la birlikte Hocalı’da ele geçirdiğimiz eve girerken, askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğun sesinin duyulmaması için, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini onun ağzına soktu. Daha sonra bu 13 yaşındaki Türk çocuğunun başından, göğsünden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu 7 dakika sonra kan kaybından dünyasını değiştirdi. Ruhum sevinçten gururlandı. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğun cesedini parçalara ayırdı ve Türkle aynı kökten gelen itlere attı. O akşam aynısını üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni olarak kendi görevimi yerine yetirdim. Biliyordum ki her bir Ermeni bu yaptıklarımızla gurur duyacaktır”.
Libya’da yaşayan Ermeni gazeteci David Herdiyan’ın Haç Uğruna adlı kitabında da benzer vahşilikler kaydedilmektedir. Ermenistan’ın eski cumhurbaşkanlarından Serj Sarkisyan’nın şu sözleri ise Hocalı soykırımının Ermenistan tarafından maksatlı şekilde planlanmış bir cinayet olduğunun ispatıdır: “Hocalı’dan önce Azerbaycan halkı Ermenilerin sivil halka zarar vermeyeceğini düşünürdü. Biz bu kalıplaşmış yargıyı kırabildik. Olanlar göz önündedir”.
Aslında Hocalı katliamıyla meydana gelenler, yüzyıllık bir nefret volkanının patlaması gibi tezahür etmişti. Bir asırdan fazla bir zamandır Ermeniler çocuklarını Türklerin onları katlettikleri yalanlarıyla büyüttüler. Maalesef bu yalanlar Ermeni toplumunu “travmatik” bir kamuoyuna dönüştürdü. Yüzyıldan fazla bir zamandır Ermeni kamuoyuna toplumsal bir “şizofreni” hakimdir.
Üzülerek ifade edelim ki “soykırıma maruz kaldık” yalanlarıyla dünya kamuoyunu kandırmaya çalışan Ermeni propaganda mekanizmaları, Hocalı soykırımı hakkında da benzer metotlardan istifade etmektedir. Örneğin, Hocalı’da şehit basın-yayın uzmanı kameraman Cengiz Mustafayev’in kayda aldığı Ermeni katliamının görüntülerinin önemli bir kısmını, Ermeniler kendilerine yapılmış katliam gibi teşhir etmektedirler.
Çok büyük ekonomik imkanlara ve güçlü basın-yayın ağına sahip Ermeni lobisi ne kadar güçlü olursa olsun, Azerbaycan devleti ve halkı Hocalı’nın hak sesini dünyaya ulaştırmaya devam etmektedir. Bu konuda ülkemizin yüksek öğretim kurumlarının da yapacakları çok şey vardır. Özellikle eğitim camiasının genç neferleri bu uğurda aktif görev almalı, uluslararası yayın akışı olan mecralarda, sosyal şebekelerde, yabancı basında çeşitli dillerde Hocalı faciasını tanıtan makaleler, şerhler yazmalılar, videolar hazırlamalılar.
Unutmayalım ki Ermeni lobisinin dünya çapındaki yalan mekanizması tam kapasiteyle çalışmaktadır. Buna dur diyecek, fitnelerini kendi başlarına yıkacak tek çare yine bizim hak sesimizdir.
[Dr. Ceyhun Memmedov Azerbaycan İlahiyat Enstitüsü müdürüdür]
"Görüş" başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.