Gökyüzünden yeryüzüne yayılan bir değer: Merhamet ve eğitimi

Gökyüzünden yeryüzüne yayılan bir değer: Merhamet ve eğitimi
 Merhamet nedir?Denilebilir ki, dünya merhamet yasası ile ayakta durmaktadır. Çünkü yaratılmışlık, tüm mümkün varlıklar için bir eksiklik, zayıflık,...


 

Merhamet nedir?

Denilebilir ki, dünya merhamet yasası ile ayakta durmaktadır. Çünkü yaratılmışlık, tüm mümkün varlıklar için bir eksiklik, zayıflık, fânilik, muhtaçlık, kırılganlık, ölümlülük, demek olduğuna göre merhamet olmadan hayat olmaz. Bu dünya hayatında zorluk, acı ve keder, korku, yoksulluk ve yoksunluk, haksızlık, tüm insanları birleştiren ortak paydadır. Herkesin kendi ölçüsünde bunlardan bir nasibi vardır. Yaratılan hiçbir varlık kendi varoluşunun ve bütünlenmesinin temelini kendinde bulamaz. Kendi hayat ve kemal garantisini kendi kendisine sağlayamaz. Yardıma, korunmaya, ilgi ve desteğe başvurmadan varlığını koruyup geliştiremez. Onun için herkes ve her şey merhamete muhtaçtır.

Merhamet, herkesin iyiliğini isteyip onlara yardım etme arzusu duymadır. Merhamet tüm insanlar ve tüm canlılar için dünyayı güvenli bir yer kılma duyarlılığına sahip olmadır. Herkese ve her şeye anlayış, acıma ve şefkatle yaklaşmadır. Onları esirgeyip koruma, üzerlerine titremedir. Tüm canlı varlıkların hürriyet ve güven içinde gelişip serpilmesine yardımcı olmak, varlıklarının devamı için güç ve destek vermek merhametin temelini oluşturur. Bizim sahip olduğumuz imkânlara, hak ve hürriyetlere başkalarının sahip olmayışı içimizde onlara karşı bir acıma duygusu uyandırdığında, bunun adı merhamettir. Merhamet, başkasının güçsüzlük, sıkıntı ve derdine ilgi duyma, onun durumuna acıma ve şefkat gösterme, onunla birlikte ıstırap çekmedir. Layık olmadıklarını sandığımız bir kötülükten ıstırap çektiğini gördüğümüz kimselere karşı duyduğumuz şefkat, iyi niyetle karışık bir üzüntüdür. Dert ve sıkıntı içerisinde olan kişinin derdiyle dertlenme, üzüntüsüyle üzülme ve ona yardımcı olmaya çalışmadır. Merhamet, yaratıklardan hiç birine zulüm ve haksızlığı reva görmeyip, içlerinde zararlı olmayan güçsüzlerin zayıf hallerine acıyıp, imdat ve yardımlarına yönelmedir. Merhametin karşıt anlamları; sertlik, acımasızlık, alaycılık, zalimlik, kıskançlık, soğukluk, ilgisizlik, yürek katılığı, bencillik ve duyarsızlıktır.

Merhametli insan, başkalarından apayrı bir benlik ve kişilik olduğunu bilmekle birlikte, başkalarının hal ve durumlarını içten sezinleyerek onlara eşduyum (empati) gösterir. Bir bakıma onlarla özdeşleşme süreci yaşar. İnsanlara merhametle yöneldiğimizde, onların daha iyi hayat şartlarına kavuşmasını, hatta bizim gibi olmasını isteriz. Böylece merhamet aynı zamanda hem adalet hem de eşitlik duygusunun kaynağıdır. Aralarında elbette ki bir fark vardır. Merhamet, iyilik yapmaya, başkalarının durumuna ilgi gösterme ve yardım yapmaya bizi yönelten bir duygudur. Bu ilgi ve yardım, akli, mantıki, hukuki bir ölçü ve ilkeye göre yapıldığında da adalet ortaya çıkar.

Merhamet, karşı tarafın kimlik ve kişiliğini gözetmeden herkese eşit dağıttığımız bir acıma duygusudur. Istırapta eşitlik yoktur, fakat merhamet bize ıstırap ihtimalinin eşitliğini öğretiyor. Bir başkasının başına gelen benim de başıma gelebilir. Merhamet, insanların eşitliği anlayışına dayanıyor. İnsan olarak hepimiz ıstıraba karşı duyarlıyız, acı hepimizi kırılganlaştırıyor. Her bireyin insanlığının eşit değer taşıdığı bir dünya anlayışı içerisinde ancak merhamet barınabilir. Merhamet sahipleri, diğerinin yaşadığı ıstırabın ne kadar acı verici olduğunu tahayyül edebilen insanlardır.

Merhamet, acıya ya da üzüntüye duyulan sempati, başka deyişle, başkasının ıstırabına katılmaktır. Merhamet, ahlaki olarak acı verici bir ıstıraba üzülmektir. Merhamet bu üzüntünün kendisidir, daha doğrusu bu üzüntü merhametin başlangıcı ve en küçük birimidir. Merhamet, başkasının ıstırabını paylaşmaktır. Başkasının ıstırabını paylaşmak, onu onaylamak ya da acı çekmesinin iyi ya da kötü nedenlerini paylaşmak demek değildir. Bu, ne olursa olsun, bir ıstırap karşısında ilgisiz kalmayı ve kim olursa olsun bir canlıyı bir nesne olarak kabul etmeyi reddetmektir. Bu nedenle o, ilkesel olarak evrenseldir ve yöneldiği şeyleri hiç hesaba katmaması bakımından daha da ahlakidir. Bundan dolayı günahkârlara da merhamet duyulur. Kötülük yapan bir kimsenin içindeki kine, üzüntüye, sefalete rağmen, onun ıstırabı ya da deliliği karşısında merhamet duymak, onun içini kemiren kötülük karşısında masum olmaktır. En azından kine kin eklemeyi reddetmektir. Böylece merhamet, başkasının ıstırabından zevk alan ve en büyük kötülük olan acımasızlığın ve bunu dert etmeyen ve tüm kötülüklerin ilkesi olan bencilliğin tersidir.

Merhametin kaynağı

Merhamet tüm varlığı kuşatan evrensel bir değerdir ve kaynağı da Yüce Allah?tır. Varlığın sahibi Yüce Allah, yarattığı tüm varlıkların sadece var olmalarını dileyip onları vücuda getirmemiştir. Onları çaresiz ve yapayalnız kendi kaderlerine terk etmemiş, devam ve kemallerini de murat etmiştir. Bundan dolayıdır ki, ?Allah?ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.? (A?raf, 156.) Yüce Allah kendisini merhamet sahibi olarak nitelemiştir. (Bakara, 64.) Bir hadiste dile getirildiği gibi, ?Cenab-ı Hak rahmetini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhametli davranır. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafını incitir endişesi ile ayağını yavrusundan sakınır.? (Buhari, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 17.)

Varoluşçu filozofların dediği gibi insan yeryüzüne fırlatılıp atılmış, kendi kaderine terk edilmiş, yalnız ve korumasız değildir. Allah?ın yardımı, merhameti, esirgeyip koruması olmasa yeryüzündeki kötülük, dert, acı ve sıkıntılarla başa çıkmak mümkün olabilir miydi? (Yusuf, 53.) Rahmeti, koruyup esirgemesi tüm varlığı kuşatıcı (=Rahman) ve sürekli (=Rahîm) olan Yüce Allah, bunun tecellilerinden biri olarak insanı her türlü güçlüğe katlanabilme yeteneği ile donatmıştır. (Beled, 4.) Daha dünyaya gelmeden önce ana rahminde en güvenli şekilde korunup büyütülen insan yavrusu, hayata gözlerini açtıktan sonra da güvenli bir çevreyle kuşatılmıştır. Hayatın yük ve sorumluluğunu taşıma yetenek ve yeterliliğine ehil kılınan insan, kendisini her zaman bir değerler düzeni içerisinde bulur. Gönülleri birbirine yaklaştıran, çok farklı dünyaları birbirine kaynaştıran, yardımlaşma ve dayanışma ile hayatın zorluklarını kolaylaştıran bu değerler düzenini geliştirme ve koruma görevi layıkıyla yerine getirildiği sürece dünya güvenli bir yer olma özelliğini koruyacaktır.

Hayatın zorluklarına sabır, canlı-cansız tüm varlıkların kendi düzen, istikrar ve gelişimine yönelik dikkat, ilgi ve anlayış, dert, sıkıntı ve ihtiyaç sahiplerine merhamet ve yardım İslami erdemlerin başında gelir. (Beled, 13-17.) Yaratılmışlara karşı gönlünde derin bir merhamet ve şefkat besleyen insan, içinde ilahî bir vasıf taşıyor demektir. Bundan dolayı da her türlü ilgi, ikram ve yardıma, sevgi ve saygıya layık olur.

Allah?tan insanlara doğru yayılan rahmet ve merhamet, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)?de zirveye ulaşmıştır. O insanların en merhametlisidir ve bir rahmet peygamberidir. (Tevbe, 128.) Onun merhameti öncelikle çocuklar, kadınlar, yaşlılar; toplumun zayıfları, kimsesizleri, acizleri, yetimleri, yoksulları ve yoksunlarına yöneliktir. Bunun yanında onun şefkat ve merhameti insanları, hayvanları, tüm âlemi kuşatmıştır (Enbiya, 107.); o tam bir merhamet modelidir. Ona bağlanan, onu izleyen Müslümanların da ayırıcı vasfı, birbirlerine karşı duydukları merhamettir. (Fetih, 29.)

Çocuk ve merhamet eğitimi

İnsan yavrusu yeryüzünün en âciz ve yardıma muhtaç varlığıdır. Onun yaşaması, büyüyüp gelişmesi, iyi bir karakter sahibi olması, büyük ölçüde anne-babanın, yetişkinlerin himayesi, özeni, merhameti ve sevgisine bağlıdır. Merhamet, sevgi ve şefkat gibi duygular anne-babadan başlayarak, çocuklara yerleşir. Aslında küçük çocuklar merhametin hem konusu hem de kaynağıdırlar. İnsan yavrusunun dünyaya gelmesi, büyümesi, gelişmesi ve tüm bu süreçler içerisindeki yardıma ve korunmaya muhtaç güçsüz varlığı, dert ve sıkıntıları, yetişkinlerin sevgi, merhamet ve şefkatini uyarıcı niteliktedir. Cahiliye döneminde olduğu gibi bazı gelenek ve kültürlerde zaman zaman rastlanan çocuklara karşı katı, ilgisiz ve sevgisiz tutum (Bkz. Buhari, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65.), yalnızca buna sahip yetişkinleri değil, yeni yetişen nesillerin de ruhlarını tahrip eder. Acıma duygusu, şefkat ve merhametin ortadan kalktığı bir ortamda zulüm, çatışma, işkence gibi insanlık dışı davranışların önünü almak mümkün olmaz.

Her ne kadar insanın fıtratında merhamet ve şefkat gibi olumlu nitelikler varsa da, çocuklar ahlaki değerleri, gözledikleri davranışlar ve bu davranışların sonuçlarından öğrenirler. Bu yüzden aile değer eğitiminde merkezî bir rol oynar; çocuk değerlere yönelik ilk bilgileri ailesinden, en çok da anne ve babasından alır. Pek çok şeyi yetişkin davranışlarını gözlemleyerek ve taklit ederek öğrendiği gibi doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü de ebeveynini izleyerek öğrenir. Küçük çocuklar yetişkinlerin hâl ve hareketlerini, duygu ve tavırlarını taklit ederek ve benimseyerek, ahlaki bir biçimlenme geliştirirler. Ana-babanın ve diğer yakınların tutum ve davranışları çocuğu şuuraltı yoldan derinden etkiler. Böylece çocuğun ahlaki gelişimi genel olarak belirli modelleri izleyerek nihai şeklini alır. Model yoluyla öğrenmede çocuk bir başkasının davranışlarını görür ve o davranışları kendisi de yapar. Bu çoğu zaman şuuraltı işleyen bir süreçtir. Bu süreç ahlaki sahada iyi olan kişisel alışkanlıkların edinilmesi ve toplumun gelenek ve göreneklerinin kazanılmasını kolaylaştırabilir. Bu, bilinçli ve doğrudan eğitim-öğretimden daha güçlü ve etkili bir yoldur. Merhamet, şefkat, nezaket, hürmet gibi tavırlar, hayranı oldukları yetişkinlerden bu etkili süreç sayesinde öğrenilir. Çocuğun ahlakı, model edindiği insanlardan taklit ve özdeşleşme yoluyla öğrenmesi, yakın çevresindeki kimselerin belirleyici rolünü ortaya koyar.

Şefkat ve merhamet duyguları ancak eşduyum (empati) becerisinin kazanılmasıyla gelişmeye başlar. Empati, kişinin kendini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlama durumudur. Başkalarının düşünce ve duyguları ile bunların muhtemel anlamlarının nesnel bir şekilde farkında olmadır. Karşısındakinin duygu ve düşüncelerini temsili olarak yaşamaya çalışmadır. Normal şartlarda 3-4 yaş civarında çocuk diğerlerinin duygularına duyarlılık göstermeye ve empati kurmaya başlar; diğer kişinin duygulanımı ile kendi duygulanımını bir tutar. Küçük çocukların birbirlerine bakarak ağlamaları bunun en önemli belirtisidir. Empati duygusu sayesinde çocuk artık başkalarını daha iyi anlayabilmektedir. Altı yaş çocuklarında başkaları ile iyi ilişkiler kurma, paylaşma, işbirliği, dostluk, sempati gibi davranışların yanı sıra rekabet, kavga, ağız dalaşı gibi davranışlar da gözlemlenebilir. Bu dönemde yapılacak değer eğitimi etkinliklerinde çocukların olayların sonucunu  görmelerine imkân verilmelidir. Bunun için zaman zaman hikâyeler anlatılabileceği gibi drama yoluyla çocukların kararları kendilerinin vermesine fırsat tanınarak sonucu yaşamaları sağlanabilir. Aynı zamanda çocuklarla bu konuları tartışmak ve onları yönlendirerek doğru olanı seçmelerini sağlamak da önemlidir.

Çocuk 4-7 yaşları arasında benmerkezci (egosantrik) bir özellik gösterir. Bu aynı zamanda onun bencil bir eğilimle kösteklenmiş olduğunu ifade eder. Fakat bu ?masum bir saflık? ihtiva eden bir bencillik çağıdır. Burada, yalnız her şeyi bilinçli olarak kendi menfaatine indirgeyen çocuğun duygusal ve sosyal bir eğilimi değil, aynı zamanda her şeyi kendine göre değerlendiren bir zihin eğilimi söz konusudur. Bunun yanında çocukta bir ?empati? duygusunun varlığına da rastlanmaktadır. Bir yandan küçük çocuklar, bir başka çocuğun canının acıdığını gördüklerinde, kendi canları acıdığında gösterdikleri türden bir tepki gösterme eğilimindedirler. Bundan dolayı empatinin erken yaşlarda gelişimi,  başkalarının içsel durumunu anlama ve ona yardım etme davranışında önemli bir faktör olarak görülmektedir. 6 yaşına kadar duygusal bir düzeyde seyreden bu eğilim 10 yaşlarına gelindiğinde zihinsel bir nitelik kazanır. Bu yaşlardaki çocuklar, olayları başkasının bakış açısıyla görme, onun gibi düşünme ve buna uygun tarzda davranma becerisi gösterirler. 12 yaşlarında ise soyut empati yeteneği kazanılır. Bu dönem, kendinden daha az imkâna sahip kişiler için kaygılanma çağıdır. Böylece hayatın ilk yıllarında gelişen duygusal empatinin, sonradan gelişecek zihinsel ve soyut empatiye dönüşmesi mümkün olur.

Şefkat ve merhamet duygularını geliştirmenin en iyi yolu, toplumda yardıma muhtaç, zor durumda olan kimselerin varlığının farkına varma, onlarla iç içe olma ve onların hayatını kolaylaştıracak yararlı işler yapmadır. Aynı çevrede, hemen yanı başımızda aç ve yoksul,  kimsesiz ve çaresiz, engelli ve yaşlı kimselerin ya da hayvanların da olduğunu görüp, zaman zaman onlara küçük de olsa bir hizmette bulunmaya alıştırılan çocukların, masum vicdanlarında büyük bir merhamet ve şefkat tohumunun yeşereceğini söylemek yanlış olmaz.

Prof. Dr. Hayati Kökelekli
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.

 

11.04.2011

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.