Geçici dünya?ya ebedi gözü ile bakmak?

Geçici dünya?ya ebedi gözü ile bakmak?
Bugün, çok az kimsede ölümden sora kalkış, dirilerek hesap verileceğine inanarak bütün hayatını bu doğrultuda tutabilir. Allah?a inanmak, Allah inancını...




Bugün, çok az kimsede ölümden sora kalkış, dirilerek hesap verileceğine inanarak bütün hayatını bu doğrultuda tutabilir. Allah?a inanmak, Allah inancını yaymak, öteki dünya inancına uygun bütün realitelerden önce ve dahi hayat realitesi de bu inanç etrafında toplanır. Ve yüce ahlak ve erdem kurallarına bağlı yaşar, bu yaşayış boyunduruk olmaz onlar için? bunu tam bir istek ve hür iradesiyle yerine getirebilir..

Yani, o kişilerde ölümden sonra dirilme inancı, bir nevi, şahsiyetin içinde, ölümden sonra dirilmenin hikmet anahtarını sezmek ve öteki dünyayı bu dünyaya taşıya bilmektir?

 

?Bu müminler, Müslümanların içinde göze batmadan yaşayan çekirdek ve öz durumundadırlar. Müslümanlığın birkaç asırdır çektiği çileyi ta yüreklerinde duyan gerçek ermişler bunlardır...? (Sezai Karakoç, Ruhun Dirilişi, S.126)

 

İslami müdafaa için bu son yüzyıllarda savaşlarda tereddüt etmeden şahadete erenler, gaziler bu inançtan nasiplerini almışlardır. Yine düşünce ve manevi savaş alanında bu inancın şehit ve gazileri vardır. Onlar lekelenmişler, inançsızların iftiralarına uğramışlar, maddi ve manevi alanda çekmedikleri çile kalmamıştır. Yine inançlarından dönmemişler, yine içinde bulundukları şartlara göre bu kurtarıcı ilkeyi kendilerinden sonraki nesillere taşımışlar, aktarmışlardır. Böylece dünya yüzünde ölümden sonra dirilme inancı, ilk insandan bugüne kadar süregelmiştir.

 

Günümüzde büyük kitlelerin inançları çok zayıf, kimi inanır ama bu inancının anlamını kavramaktan uzak, kimi asgari anlamda bile yaşamaya yanaşmaz, kimisi inancını hayattan kesinlikle ayırır. Hayatı en inanmaz kişinin hayatından farklı olmaz. Onlar için eğrilikten, karanlıktan faydalanarak makama, üne, maddi ve şehevi tatmine kavuşma inanç olmuştur.

 

İnsan ister bir toplumun içinde olsun, ister tek başına bulunsun adeta Allah?la sürekli bir diyalog halindedir. İçinde hangi hareketinin yanlış, hangi hareketinin doğru olduğunu söyleyen bir ses vardır. Bu yüzden Allah, insanın fıtratına din ve iman duygusu gibi kutsal bir emanet yüklemiştir. Böylece insan, aklı ve hür iradesiyle hayır ve şerden birini seçebilecek bir kabiliyette yaratılmıştır. Evet. Allah?ın gözü hep üstümüzdedir. Yani bu Karun?ların, Firavun?ların yolu olan kötüye, maddeye ve benliğe saplandıkça ideal ülke olan öteki dünyadan uzaklaşacak, bu dünyanın boğucu ve insafsız şartlarına yakalanacaktır. Ve yahut Allah?ın iyilik olarak buyurduğu davranışlara tam bir gönül vermeyle, gerek bu dünyada, gerek öteki dünya kendisi için yumuşak ve elverişli bir hayata, ?saadet-i dareyn? e kavuşacaktır.

 

Batının Rönesans?ta maddeye dönüşü, bu dünya dışında bir dünyanın gerçekliğini tanımayışı, ilkin, İslam dünyası da umursamadı. Batı, dünyacı tavrını ilerleterek maddi güç bakımından bir üstünlük elde ederek Doğuyu ezmeye başlayınca bizim dünyamızda inanç planında bir şok etkisi görüldü. İlkin yönetici çevresinde gizli bir şüphe, belki herkesin kendisine bile itiraf edemediği bir şüphe baş göstermiş, bunun sonucunda devlet gücü toplumu dünyacı bir inanca sürüklemeye başlamış, ters eğitimle gençleri daima materyalist ve dünyacı yetiştirmiş, halk içindeki inanç da kül tutmaya, gerçeğinden uzaklaşarak belli belirsiz inanç yaşamaya başlamıştır. Böylece, inancını bütünüyle, gerçeğiyle ve bütün derinliğiyle yaşayan gerçek müminler büsbütün kaybolmamışsa da  çok azalmıştır?.

 

?Her hata?nın başı dünya?yı sevmektir.? (Beyhaki)

 

 

İnsana servet ve makam, halka üsten bakmak, onları küçük görmek için değil, bilakis onlara hizmet etmek için verilmiştir. Gerçekten büyük olanlar, büyüklenmezler. Manen küçük olanlar ise, büyüklenmek isterler.  Bu noktadan baktığımızda, İslamiyet?in avam tabakasının koruyucusu, fakirlerin melcei ve sığınağı olduğunu görürüz.  Tarihte hep ekâbir güruhunun temsilcisi Karun?lar, Firavun?lar bulunmuş ve bulunacaktır?

 

Batının İslam?dan ve inançlardan soğutmak için şimdiye kadar birinci safha olarak iyice yufka haline getirdiği İslam dünyasının ruhu, sözde yardıma ve kurtarmaya gelmiş bulunan emperyalistler, kökünden, inançtan yoksun etmeğe çalışıyor.

Baştan aşağı Arap dünyası ve daha geniş anlamda İslam dünyası Arap baharı edebiyetıyla inançsızlık, inanç yıkıcılığı akımıyla çalkanmaktadır. Bu ikinci büyük yıkıcı dönem bizi var olmak veya yok olmak durumuna getirmiştir. Batının hazırladığı dinsizlik ve şüphe fonuna şimdi güç binalarını kurmağa, tesislerini oturtmaya çalışıyor?

 

?Musibetlerin en büyüğü faydasız vakit geçirmektir.? (İmam-ı Azam Ebû Hanife)

 

Bu vahşi ve inançsız kapitalistleri bir de üstad?dan dinleyelim:

?..Böylece çağ ve İslam dünyası, genel olarak inançsızlığın ve özellikle öteki dünyaya, ölümden sonra dirilmeye inanmanın doğurduğu kısır bir dünya perspektifinin dar ufuklarından boğulmaktadır. Bir yola çıkarken önüne çıkan bir tepenin arkasında ne olduğunu bilmeyen bir insandaki asgari merak duygusundan bile yoksun, maddi doğum, yaşayış ve ölüm anlayışıyla kendini avutmaya çalışan çağ, yeni yeni dar boğazda sıkıştığının yarım idrakine ulaşmaya çalışmaktadır. Çağ yine vahşi ve inançsız kuvvetlerin elinde kalmıştır. İnsanlık, yine kavranmanın en büyük azap ve sıkıntısını Müslümanlar çekmektedir. Hem batıdan, hem doğudan gelen saldırılar, baskılar sömürüler, çürütmeler, onu büsbütün dağılarak erime ve yok olma haline getirmiştir. Şimdi bu çürüyüşün içinde, her an infilak etmeye hazır ruhumuzun içinden, kokmaya yüz tutmuş ölü ruhumuzun bir noktasından acaba bir muştu ışığı, bir umut parıltısı görülecek midir? Bu, kadere ilişkin bir sorudur. Ama Müslüman hiç bir zaman umudunu yitirmemek durumunda ve ödevindedir. Gerçek inanç sahipleri çok azalmakla birlikte tükenmiş değildir. Kur?an, ebedi canlılığıyla, vahiy, radyum gibi parlayan aydınlığıyla önümüzde hakikatin meşalesi olarak yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir?? (Sezai Karakoç, Ruhun Dirilişi, S.128)

 

Batı özentisine, karanlığa, umutsuzluğa, kapitalizm saplantısına, yalana batmış aydınlar stratejiyle, taktiğiyle aldatmacanın tüm yollarını bulmakla meşguldürler. Her şeyden önce kendilerine dürüst değiller, hala basit sloganların kölesi olarak bir takım kişi ve kurumları putlaştırarak insanlığı yönetebileceklerini ve şimdiki zorba idarelerinin sürüp gideceğini sanıyorlar?Aldanıyorlar hem de çok..

 

?Söyle kardeş, utanma,

Hangi yolla yükseldin?

Soylu biri değildin,

Seçkin bir bayanla,

Hiç evlenmedin!? (Mahmut Ebu-l Vefa, Ateşli Ruhlar)

 

İnsanlık, içinde çok zengin vaatleri saklayan bir hazine, bu evrende yaşayanların en üstünü, yeryüzünde bir halifedir.. Allah, insanların içinden, yine erdem ve ebedilik yolunu gösterecek ve bu uğurda çekmedikleri çile kalmayacak insanları gönderecektir. Bu umut kaybolmamıştır, kıyamete kadar da kaybolmayacaktır. İnsanlık, dünyanın her yerinde Müslümanlaşarak bir yandan arkaik putperestliğe, bir yandan sömürücü Hıristiyanlığa,  bir yandan da kapitalizmin ağına düşmemeye çalışmaktadır.

 

?Kapitalizm denilen bu düzen tüm anlamıyla insan medeniyetine zıt olduğu gibi icaplarıyla çağın ve dinin ruhuna aykırıdır. Bu ayrılık onun ilk planda, kurtarıcı bir ekonominin en basit ilkelerine bile yer vermemesinden doğuyor. Bu yüzden kapitalizm toplumsal ve insani ilerleme bir yana, ekonomik gelişmeyi de baltalıyor. Kapitalizme ayak uyduran her düşünce halkın çalışma ve başarma gücünü felce uğratacak, yükselmesini engelleyecektir. Uydurma bir düzendir bu! Yaşama şansını yitirdiği gibi, yaşama ümidini de yitirmiştir.?  (Seyyid Kutup, İslam- kapitalizm Çatışması, S.9-123)

 

?Emperyalizm malûm bazı çıkarlar uğrunda İslam?la savaşmaktadır. Ve bu kendisi hesabına normaldir. Ruhi ve iç plandaki İslam?la mücadele eden emperyalizmin, İslam?ın maddi bir güç haline gelmesine karşı çıkmayacağı düşünülemez. Şu muhakkak ki Avrupa emperyalistleri Kur?an?ın çağrılarından yararlanmada, bizden açıkgöz, bizden bilgilidirler.?

 

?Onlara karşı kuvvetiniz (gücünüz) ne kadar yeterse ve bağlanan (savaş için beslenen) atlardan (hazırlayın)! Onunla Allah'ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka diğerlerini korkutun. Siz onları bilmezsiniz, Allah onları bilir. Allah'ın yolunda her ne infâk ederseniz, size vefa edilir (ödenir) ve siz zulmedilmezsiniz (haksızlığa uğratılmazsınız).? (Enfal, 60)

 

Kapitalistler, İslam?dan ve İslam yönetiminden nefret ettiren kötü bir İslami iradenin, örnek olsun diye, geri kalmış ülkelerde yaşamasına göz yumar. Hatta bundan hoşlanır?

 

Bu konuyu bir de üstad?dan dinleyelim:

?..Avrupa Devletleri kalkındılar, şimdiki uzay asrımıza benzeyen buhar çağına girdiler. İlim ve sanatın sırtına bindiler. Bu yükselişin önünde büyülendik, gözlerimiz perdelendi. Bunun da en baş sebebi, hayatımızdan kuvvet kaynakları çekilmiş çıkarılmıştı. Hasta adamın(Osmanlı) dermansız haliyle uyanıyorduk?Savunuyorduk veya çabuk öldürülmek istiyorduk!... Sonra, birlik ve beraberliğimizin can damarı mirasçıların ve yerli yaltakçılarının eline geçti. O büyüklenmenin tesirleri olarak, Avrupa?nın peşinde, körü körüne bir taklitçisi olduk. Onun kalkınmasına benzer bir kalkınmayı umuyorduk. Onların yükseldiği yollardan yükselmek istedik. Onların dinlerine karşı uyguladığını bizde İslam?a uyguladık. Evet, bütün bunlar o büyünün, perdelenmenin ve aşağılık kompleksinin etkileriyle oldu?

İngiltere bu eksiklik kompleksini sömürdü. Ve bu kompleksi, yaşatmak için ruhumuzun en derinlerine felsefik bir tohum ekti? Çünkü bize zannettirdi ki, ?Avrupa gibi bir kalkınma, ancak din ve ideolojide devrim ve inkılap yapmakla gerçekleşir.? Dinlerin değişik olması halinde, hiçbir zaman o büyülü ?İngiliz Kalkınma? planı gerçekleştirilemez.

Ve kısa zamanda, bir çok araştırmacı, düşünür ve ilim adamı bu felsefik sözlere aldandı. Memleketlerine, Avrupa?nın uyguladığı gibi İslami ıslahat programlarını uyguladılar. İnsanlar onları övmeye başladı, onlar için alkışlar koparıldı? Onlara aldananlar üstün sıfatlarla kendilerini isimlendirdiler. İnkılap lideri, kalkınma ve kurtuluş öncüleri diye toplumda ün toplamaya başladılar. Öyle ya Avrupa?da arkadaşları da öyle ün kazanmışlardı.

Ve böylelikle bu amiller bugün, böyle içinde sürçtüğümüz bu darboğaza bizi getirdiler.? (Prof. Dr. Said Ramazan el-Bûti, Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumludur, S. 56?57)


Nitekim dağılan ümmetin ızdırabını "hisli yürek" merhum Akif, bu noktaya şöyle işaret etmektedir:

"Duygusuz olmak kadar dünyada lakin dert yok,
Öyle salgınmış ki mel'un, kurtulan birferd yok
Kendi sağlam... Hissi ölmüş, ruhu ölmüş milletin!
İşte en korkuncu hüsranın, helâkin, haybetin!-"


"Hiç sıkılmaz mısınız Hazret-i Peygamberden?
Ki uzaklardaki bir mü'mini incitse diken,
Kaîb-i pakinde duyarmış o musibetten acı,
Sizden elbette olur ruh-i Nebî davacı!.."

 

Evet, Afrika?da, Asya?da, Ortadoğu?da ve tüm dünyada Siyonist perde kapanmakta ve yeni bir perde açılmaktadır?

 

İslam, dünyamızı ve ölüm ötesini (ahretimizi) aydınlatan ilahi bir nurdur? Kendimizin ve tüm insanların gerçek mutluluğu, İslam?ın evrensel mesajını doğru anlama ve ona uygun yaşamaya bağlıdır. Hayat ve ölüm,  dünya ve ahiret, bize sunulan gerçekliğin iki yüzüdür. Var olmak, yaşamak, ölmek ve yeniden dirilmek, kaderimizi belirleyen ilahi iradenin çeşitli görüntüleridir.

Kimliğimiz ve amacımız; ancak bu bütünlük içerisinde bir temele ve anlama kavuşur?


 

Mehmet Yürekli

20.05.12, Adana, Adanapost



 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.