Elimizdekilerin kıymetini bilmek şükretmek…
Şükretmek elimizdeki ile mutlu olmayı gerektirir. Mutluluk durumu ise, elimizdekinden daha fazlasına ulaşmamız için gerekli yaşam motivasyonunun kaynağıdır. Bir diğer deyişle şükretmek; mutluluğun ve başarının kaynağıdır. Pozitif düşünce eğilimi, dünyaya bakış açısıdır. İçinde bulunulan duruma, elimizde olan imkânlara, etrafımızda gerçekleşen olgulara bakış açımızdır kısacası. Bakış açısı; bireyin zihin haritasının ona sunduğu şablonlar sonucu ortaya çıkan “algı” ile değerlendirmedir.
Şükretmek; pozitif düşünce sanatıdır. Pozitif düşünebilme yeteneği bilinçaltı kalıplarında yatmaktadır. Pozitif düşünce mutluluğun, yaşam motivasyonunun, dolayısıyla başarının temel kaynağıdır. Önemli olan şükredebilmeyi sağlayan bilinçaltı zihin yapısına sahip olmaktır, gerisi kendiliğinden gelecektir. Aşağıdaki durum bunu en güzel şekilde özetlemektedir.
İsa aleyhisselam, kırlarda dolaşırken, bir ağacın altında bir adamın kendinden geçmiş bir halde dua ettiğini görür. Yakınına geldiğinde, adamın ayaklarının tutmayan bir kötürüm olduğunu fark eder. Daha da yaklaştığında, buna ek olarak gözünün de görmediğini, vücudunda baras hastalığının bulunduğunu anlar. Ancak, adamcağız bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi şöyle dua etmektedir: "Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana şu ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun"…
Hazreti İsa adama yaklaşıp sorar:
- Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor; bedenin de sağlıklı görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük mutlulukla şükretmektesin. Nice zenginlere verilmediği halde sana verilen hangi nimettir?
Görmeyen gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam şöyle cevap verir:
- Efendi! Allahü teala bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükredebiliyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O'nu tanıma sevinci, dilinde de O'na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor ve: "Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun diye teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
Adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
- Ver şu elini öyle ise! Diyerek elinden tutar ve eğilerek görmeyen gözlerini mesheder. Peygamber'in meshettiği gözler hemen açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu anlayınca heyecanlanan adam:
- Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar dağıtan mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? Der.Tebessüm eden İsa peygamber,
- Belli olmuyor mu? Deyince,
- Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil. Der. Tekrar tebessüm eden İsa aleyhisselam,
- Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Hayretle ayakları üzerinde durabildiğini anlayınca söylediği ilk söz şu olur:
- Ey Allah'ın Nebisi, Sendeki bu mucizeler de O'ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım. O'na şükredeyim. Diyerek hemen yere kapanır, başını secdeye koyar ve der ki:
- Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum bu eşsiz nimetler karşısında nasıl şükretmem gerekiyor?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Allah'ın Peygamberi işaret eder:
- Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!
Derler ki,
- Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.
Hazreti İsa onlara şu cevabı verir:
- Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır.
Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği gibi insan, zenginlik ve yaratılış bakımından kendisinden üstün olanlara bakıp yerinmemeli, bir de dönüp kendisinden aşağıdakilere bakmalı ve böylece sahip olduklarının değerini anlamalıdır.
Kısacası aza da, çoğa da şükretmelidir. Çünkü aza şükretmesini bilmeyen çoğa da şükretmez.
Değersiz gibi görünen bazı nimetler kaybedilince, onların ne büyük nimet olduğu daha iyi anlaşılır.
Peygamber Efendimiz bir şey yediği zaman “Bizi yedirip içiren, boğazımızdan kolayca geçiren ve ona bir çıkış yolu gösteren Allah’a hamdolsun” diye şükrederdi.
Böylece ihtiyacını kolayca gidermenin bile büyük bir nimet olduğunu hatırlatırdı.
Herkes sahip olduğu nimetleri bir bir düşünmeli, ne kadar çok şükretmesi gerektiğini anlamalıdır.Kalın Sağlıcakla….
Sait Özdemir
Eğitimci Yazar Aile Eğitimi Uzmanı
Uzman Psk Danışman
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.