Dinin ne kadar yeşil?

Dinin ne kadar yeşil?
İbrahim Abdul-Matin Çevreci ve Dindar adlı kitabında bir Müslüman olarak dininin çevre hakkında neler söylediğini araştırıyor.Eğer yeryüzü İslam'da...


İbrahim Abdul-Matin Çevreci ve Dindar adlı kitabında bir Müslüman olarak dininin çevre hakkında neler söylediğini araştırıyor.

Eğer yeryüzü İslam'da bize öğretildiği gibi bir mescitse, bizler neden yeryüzüne mescitlere gösterdiğimiz özeni göstermiyoruz?" (s. 25)

Çevre ile ilgili hassasiyet, Türkiye'de ne yazık ki yeterince gelişmiş değil. Gene de, hava ve deniz kirliliği, temiz içme suyu kıtlığı, zehirli atıkların yanlış depolanması ve şehirleri çevreleyen devasa çöplükler gibi onlarca sorunla, biz ve gelecek nesiller sürekli muhatabız. Bu konuda yapılan uyarıların ve çalınan alarm zillerinin yeterince karşılık bulmamasının bir nedeni de, konunun samimiyetle gündeme taşınamaması.

New York belediye başkanının danışmanlarından ve çevrecilik hareketinin tanınmış aktivistlerinden İbrahim Abdul-Matin, hem bugün hem de geleceği ilgilendiren bu küresel soruna İslami bir perspektifle yaklaşıyor. Matin, Ufuk Yayınları'ndan çıkan Çevreci ve Dindar kitabında, "Gezegenimizi inancı gereği korumaya çalışan biri olarak, ben ve benim gibi pek çok kişinin küresel çevre tartışmasının dışında tutulmakta olduğunu hissediyorum" diyor. Matin, İslam'ın çevre bilincini aşılamak konusunda eşsiz imkanlar sunan bir din olduğunu fark ettiğinde bu kitabı yazmaya başladığını belirtiyor.

Yazar, çalışmasının her bölümünde olumsuzlukları sıraladıktan sonra, kendi tabiriyle "yeşil Müslümanlar"dan örnekler verip, aslında çevreci bir dindarlık anlayışının gayet yaşanılabilir olduğunu okuyucuya gösteriyor. Kitap boyunca tekrarlanan bir formülle bu kitap, Tevhidi, Allah'ın yeryüzündeki ayetlerini, Yeryüzünde Allah'ın halifesi olmayı, Allah'ın emanetine sahip çıkmayı, adaleti ve doğa ile denge (mizan) içinde yaşamayı, yani kısaca "yeşil din"in 6 kuralını ciddiye alan tüm Müslümanları görev başına çağırıyor. İşte o çağrılardan bazı örnekleri sizler için hazırladık.

Canlı bir gelenek

Benim Yeşil Din ile kast ettiğim bir seçimdir: Yeşil Din, İslam dinini yaşama ve aynı zamanda da iman ile çevre, ya da daha iyi bir ifadeyle, doğal dünya, evren ve evren içindeki her şey arasında birbirini tamamlayıcı bir ilişkinin var olduğunu tasdik etmeyi seçmek demektir. Bir süre önce Yasir Syeed'in şöyle dediğini duydum: "Biz Müslümanların sahip olduğu şey kuşatıcıdır. Bu şey, manevî açıdan besleyici, entelektüel açıdan ise tutarlı olan canlı bir gelenektir."(sf. 27)

Camiler eko-camilere dönüştürülmeli

Kitap 4 bölümden oluşuyor. İlk bölümde İbrahim, "atıklar" konusunu ele alıyor. Bu bölümde öncelikle, modern insanın aşırı tüketim tutkusu ve tüketim bağımlılığından manevi kurtuluşun reçeteleri tartışılıyor. Sonrasında ise çevremizde, yani evimizde, sokağımızda ve camimizde, nasıl ufak değişiklikler yaparak, dini yaşantımızı çevre duyarlılığımızla buluşturabileceğimiz üzerinde duruluyor. Bu noktada belki de en çarpıcı teklif, camilerimizin suyunu ziyan etmeyen, elektriğini güneş enerjisiyle kendi üreten "eko-cami"ler haline dönüştürülmesiÖ(sf.77-90)

Enerji kaynaklarında sıra dışı bağlantı

Kitabın "enerji" isimli ikinci bölümünde Abdul-Matin'in çok ilginç tespitleri öne çıkıyor. Yazar, yer altı kaynaklı enerjileri (kömür, petrol vs.) cehennem kaynaklı enerji, gökyüzü kaynaklı enerjileri ise (rüzgar, güneş vs.) cennet kaynaklı enerji olarak isimlendiriyor. Gerçekten de yeraltından çıkan enerji kaynakları neredeyse her zaman kirletici, gökyüzünden gelenler ise temiz olmakta. İnsanların ve toplumların manevi temizliklerinin, temiz enerji kullanmakla da irtibatlı olduğunu gösteren Abdul-Matin, rüzgar ve güneş enerjisi kullanımı ile Kuran ayetleri arasında sıra dışı bağlantılar kuruyor (sf. 108-112).

Her Müslüman abdest sayısını bilmeli

Kitabın üçüncü bölümü "su" konusuna ayrılmış. Müslümanların su ile olan özel yakınlığına vurgu yapan yazar, özellikle abdest konusuna eğiliyor. Hadislerin eşliğinde, suyun nasıl tasarruflu kullanılması gerektiğini, suyun neden herkesin kullanımına açık olmasının lazım geldiğini ve suların kirletilmesinin maddi ve manevi boyutlarını ortaya koyuyor. Yazarın ilginç önerilerinden birisi, her Müslüman'ın abdest sayısını bilmesi gerektiği. Abdest sayısı, bir Müslüman'ın abdest alırken kaç birim su harcadığının farkına varması ve bunu azaltmanın yollarını araması anlamına geliyor. Bu sayının nasıl bulunabileceği ile ilgili pratik öğütleri de kitapta bulabiliyorsunuz (sf. 152-153).

Helal gıdanın yolu sadece kesimden mi geçiyor?

Kitabın son bölümü, belki de en ilginç bölümü, çünkü herkesin en çok karşılaştığı sorunla, yiyeceklerle ilgileniyor. Bu bölümde yazar, çevre duyarlılığına sahip bir Müslüman'ın ne tür yiyecekler yemesi ve ne tür yiyeceklerden uzak durması gerektiğini anlatıyor ve gene pratik öğütler veriyor. Yiyeceklerin mutlaka helal olması gerektiğini ama helal anlayışının sadece kesime odaklanmaması gerektiğini aktarıyor Abdul-Matin. Fıtratına aykırı beslenen, gagası kesilen, yürüyemez hale getirilen, asla güneş görmeyen ve sanki bir fabrikada üretilen mamulmüş muamelesi gören bir tavuk, sadece kesim kurallarına uyuldu diye Müslümanların gönül rahatlığıyla yiyebileceği bir yiyecek olur mu? Abdul-Matin sorunu detaylı bir biçimde ortaya koyuyor ve âlimleri bu konuya hassasiyetle yaklaşmaya çağırıyor.(sf. 159)

Verdiğimiz sözü tutalım

Fabrika çiftçiliği endüstrisinin nasıl faaliyet gösterdiğini görmek için, fabrika çiftliklerinde hayvanlara yapılan muameleleri gözler önüne seren Food, Inc. filmini izlemek yeter. Hayvanlar muazzam büyüklükteki besi ünitelerinde bir araya getiriliyor ve kendi dışkılarının üzerinde dikilmeye bırakılıyor. En kötüsünü ise, hayvanların (ucuz ve kolay olduğu için) tahıl ile beslenmesi oluşturuyor. (Ö) İslam, bizim de korumak için söz verdiğimiz bir şeyin yani mahlukatın bir parçasını teşkil etmeleri hasebiyle hayvanlara oldukça saygılı bir şekilde muamele etmemizi emrediyor. Unutmayın ki her şeyin Allah ile bir irtibatı mevcuttur. Fabrika çiftliklerinde hayvanlara yapılan muamele, boğazımızdan geçen yiyecek maddelerine lâyık görebileceğimiz bir muamele midir?

Az kullanılan yol

Yeşil Din'i yaşamak demek, az kullanılan yolu yürümek demektir. Zor seçimler yapmak ve bu seçimleri yaparken Allah'a tevekkül etmek demektir. İlk Müslümanlar, Hz. Muhammed'in (s.a.v) kabilesi olan Kureyş kabilesinin eziyetlerine maruz kaldıklarında bu az kullanılan yolu kullanmışlardı. Hz. İsa'nın (a.s) havarilerinin kalplerinde de aynı enerji (onları etraflarındakilerden farklı bir yolu izlemeye sevk eden ruh) mevcuttu.(sf.185)

Korku salan taktikler

Korku yüklü mesajların, boş beklentilerin ve verileri takıntı hâline getirmenin yanında, şirketlerin "kârı insandan üstün tutan" yaklaşımı da çevre hareketine sızmış bulunuyor. Dünyayı, dünya üzerindeki insanları ve bu insanların davranışlarını korku salma taktikleriyle, boş umutlarla ve istatistiklerle değiştiremezsiniz. Atmosfere kişi başına salınan karbon miktarı hiç kimsenin yüreğinin ağzına gelmesini sağlamaz. Çevreci "seçkinler"in aldıkları kararlar ve kesin "kanıt"lar bu dönüşüm için yeterli değildir.(sf.202)

Sorunlar üzerine kafa yormalıyız

Yeşil Din'imiz, iktisadî adaletsizliğe eleştirel bir gözle bakmamız ve çevre sorununun (neticeleri üzerine değil de) nedenleri üzerine kafa yormamız gerektiğini söylüyor. Daha mükemmel bir bütünleşmeyi sağlayabilecek bu vizyon, bir kısmı zaten başlatılmış olan bir dizi yeni siyasî reformu da kapsıyor. Bu dönem, yeni bir yöneticilik ve sorumluluk, yeni bir yasama faaliyeti dönemidir. Toplulukları örgütleme, inançlar arası aktivizm ve sektörler arası yenilenme dönemidir.(sf.204)

KÜNYE
Yazarı: İbrahim Abdul-Matin
Türü: İnceleme-araştırma
Baskı: 2013
Sayfa: 213
Yayınevi: Ufuk Yayınları

ERDAL DOĞAN - BUGÜN GAZETESİ

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.