Devlet'in derdest ettiği Diyanet İşleri Başkanı

Devlet'in derdest ettiği Diyanet İşleri Başkanı
"Yurtdışı Hizmetleri Konferansı-Küresel Gelişmeler Yeni Perspektifler" başlıklı panelde konuşan Diyanet İşleri Başkanı, 1965 yılında yaşanan ibretlik...



"Yurtdışı Hizmetleri Konferansı-Küresel Gelişmeler Yeni Perspektifler" başlıklı panelde konuşan Diyanet İşleri Başkanı, 1965 yılında yaşanan ibretlik bir olayı anlattı.

 

Yurtdışı Hizmetleri Konferansı'nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 1924 yılında kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sadece yurt içinde hizmet verdiğini ve Diyanet İşleri Başkanları'nın Hacca bile gidemediğini söyledi.

Türki cumhuriyetlerde ve dünya ülkelerinde yaşayan Müslümanlarla iletişim halinde olmanın önemine dikkat çeken Prof. Dr. Görmez, 1965 yılında Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Bedrettin Elmalı'nın Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba'dan gelen davet üzerine bu ülkeye gittikten sonra, nasıl derdest edilmek istendiğini ve dönüşte nasıl görevden alındığını anlattı.

Görmez, Sapanca Güral Otel'de, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen, ''Yurtdışı Hizmetleri Konferansı-Küresel Gelişmeler Yeni Perspektifler'' toplantısında yaptığı konuşmada, İslam dünyasının ''baş döndürücü'' değişimlere sahne olduğunu söyledi.

''Bugün tarihsel ve toplumsal bütünlüğünü ancak duygusal bağlamda korumaya çalışan, fiziksel bütünlüğü önemli ölçüde hasara uğramış bir Müslüman coğrafyasından söz etmemiz yerinde olacaktır'' diyen Görmez, Müslüman toplumların geçen yüzyılı farklı tecrübelerle idrak ettiklerini ve yaşadıkları kayıp ve acılarla büyük bir bedel ödediklerini kaydetti.

Osmanlı sonrasını yansıtan haritalarda hala büyük düzenlemelerin devam ettiğini dile getiren Görmez, bu düzenlemeler nedeniyle Müslümanların önemli imtihanlardan geçmeye devam ettiklerini belirtti.

Görmez, uzunca bir süre dünya Müslümanlığının hemen her ünitesinin kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldığını vurgulayarak, ''Dünya ölçeğinde hemen her Müslüman için Türkiye, hafıza tazeleyici, kimliğini besleyici ve umut vadedici bir istinat noktası olarak önem kazanmaktadır'' dedi.

Türkiye'nin kendi tarihi, kültürü ve medeniyetiyle tanıştıkça başka coğrafyalarda hafızaları yenileyen bir ülke olduğunu anlatan Görmez, ''Bugün Müslüman toplumların özgüvenlerini yeniden kazanmaları, dünya ölçeğinde bastırılmış izzet ve onurlarını yeniden elde etmeleri konusunda hemen her birimize düşen görev ve sorumluluklar söz konusudur'' diye konuştu.

Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sorumluluklarının arttığının altını çizen Görmez, ''Her şeyden önce siyasal, sosyolojik ve bölgesel gelişmeler sorumluluk ve vefa duygularının canlanması, bizim kendi coğrafyamıza kulak kabartmakla göz gezdirmekle sınırlı olmayan bir dikkat içinde olmamazı zorunlu kılmaktadır'' dedi.

Yurtdışı din hizmetleri

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, kuruluşunda yurt içinde hizmet etmekle görevlendirildiğini anlatan Görmez, bugün yüzü aşkın ülkeye hizmet götürdüğünü belirtti.

1924 ile 1965 yılları arasında hiçbir Diyanet İşleri Başkanı'nın resmi bir ziyaret amacıyla Hac dahil yurtdışına çıkmadığını dile getiren Görmez, 1965 yılında İbrahim Bedrettin Elmalı'nın Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba'dan davet aldığını, basın ve kamuoyunun olumsuz tutumuna rağmen Bakanlar Kurulu'nun 'kerhen' de olsa kendisine izin verdiğini anlattı.

Görmez, şunları söyledi:

''Tunus'ta Diyanet İşleri Başkanı çok iyi karşılanacaktır. Bu sefer daha da farklı başlıklar atılacaktır. Tunus'tan Bingazi'ye geçmek için davet almıştır. Bingazi'den Türkiye'ye uçmak istemiştir. Ancak artık bu bardağı taşıran son damla olacaktır ve 'gerekirse derdest edilerek Türkiye'ye gönderilmesi' şeklinde acıklı bir nota gidecektir Libya büyükelçiliğine. Sayın Başkan Türkiye'ye dönecektir ve kendisinden behemehal görevinden ayrılması istenecektir. O da görevinden ayrılmayacaktır ama iki ay sonra Bakanlar Kurulu kararıyla ilk defa görevine son verilen bir başkan olacaktır İbrahim Bedrettin Elmalı. Dolayısıyla bizim Başkanlık olarak yurtdışı gerçekliğiyle buluşmamız bu sebeple çok geç olacaktır.''

İlk yurtdışı çalışmalarının Avrupa'ya çalışmaya giden ve orada kendi değerlerini korumaya çalışılan vatandaşlara hizmet vermek amacıyla geç de olsa başlatıldığını vurgulayan Görmez, vatandaşları bugün dünyanın hemen her yerinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gönderilen görevlilerden hizmet alabildiğini söyledi.

Avrupa'daki hizmetlerin 11 Eylül'ün ardından başlayan İslamofobi dalgası ile karşı karşıya olduğunu kaydeden Görmez, şöyle konuştu:

''İslamın ve Müslümanların varlığının Avrupa'da sadece bir güvenlik ve entegrasyon konusu haline getirilmiş olması, Batı dünyasının göçmenlerin entegrasyonundan İslamın entegrasyonuna doğru yanlış bir adım atmaya başlamaları, başka bir tabirle yeni İslam mühendisliklerinin başlamış olması, Batı dünyasındaki idarecilerin 'çok kültürlülük iflas etti' açıklamaları bizim ne denli yeni bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu açıkça ortaya koyan önemli gelişmelerdir.''

''Asimilasyonu önlemede önemli hizmet''

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yurtdışı hizmetlerine çok geç başlamasına rağmen asimilasyonu önlemede en önemli hizmeti gördüğünü dile getiren Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Soğuk savaş sonrası dünya, gönül coğrafyamıza ilişkin sorumluluklarımızı behemehal artırmıştır. Gerek Kafkasya'da gerek Balkanlarda yaşanan gelişmeler oldukça yoğun bir ilgiyle bu coğrafyadaki kardeşlerimize kol kanat germemizi zorunlu kılmaktadır. Uzunca bir süre İslam ve imandan uzak tutulmuş, kültürel ve entelektüel tahribata maruz kalmış bir coğrafyada Başkanlığımızın üstlendiği roller küçümsenemez. Bir hatırlama, yenileme bir ihya ve toparlanma vesilesi olarak bu coğrafyadaki varlığımız kimlik erozyonuna uğramış kardeşlerimize kendi asli kimliklerine rücu etmelerinde bir destek çabasıdır.''

Kafkaslarda yaşanan sorunlar

Balkan ve Kafkasların ihmal edilmemesi gerektiğini dile getiren Görmez, buralarda din özgürlüğü konusunda ciddi ve can yakıcı sorunların sürdüğünü kaydetti.

Bu coğrafyalarda güvenlik sorunlarının da devam ettiğine dikkati çeken Görmez, son 6-8 ay içinde Kafkasya'da 60'ı aşkın din adamının faili meçhul cinayetlere kurban gittiğini dile getirdi.

Rusya'da değişen politikaların anında bütün Türk Cumhuriyetleri'ne yansıdığını ifade eden Görmez, şunları söyledi:

''Nitekim geçtiğimiz aylar içinde Tacikistan'da 18 yaşın altındaki çocukların camiye girişini yasaklayan bir kanunun çıkması, Kazakistan'da din özgürlüklerini, din eğitimini ve dini hayatı zorlaştıran 19 maddelik bir yasanın meclisten çıkmış olması. Özbekistan'ın bu konularda tamamen içine kapanması, Türkmenistan'ın hakeza içe kapanması, Azerbaycan ve Kafkasya'da yaşanan sorunlar aslında burada da hala alınması gereken büyük mesafeler olduğunu göstermektedir.''

Çeşitli ülkelerden din hizmetleri için kendilerine talepler geldiğini, bunun son örneklerinden birinin de Küba'daki Müslümanlar olduğunu anlatan Görmez, ''Artık küresel ölçekte, tarihsel ve sosyolojik gerçeklerin ürettiği bir sorumluluk içerisinde görev yapıyoruz'' diye konuştu.

Din eğitimi tartışmaları

Din eğitimi tartışmalarına da değinen Görmez, bu tartışmalar yapılırken sadece Türkiye değil bütün dünyadaki ihtiyacın da göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.

Görmez, şunları kaydetti:

''Türkiye'de din eğitimini tartışmak, Rusya'nın içindeki 20 milyon insanın din eğitimini de tartışmak demektir. Türkiye'de din eğitimini tartışmak bütün Türk cumhuriyetlerindeki kimlik sorunlarını da tartışmaya açmak demektir. Türkiye'de Diyanetin varlığını veya yokluğunu tartışmak, Balkanlardaki bütün kimlik sorunlarını, dünyadaki bütün Müslüman azınlıkların aynı zamanda ihtiyaçlarını gözardı ederek tartışmaya açmak demektir.''

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.