Desem Öldürürler, Demesem Öldüm

Desem Öldürürler, Demesem Öldüm
Desem Öldürürler, Demesem ÖldümBİR SONRAKİ HEYELANTürkiye?de yaşıyoruz... Ama ne olarak? Bu ülkenin flora ve fauna zenginliğine mensup olarak mı yaşıyoruz?...


Desem Öldürürler, Demesem Öldüm

BİR SONRAKİ HEYELAN

Türkiye?de yaşıyoruz... Ama ne olarak? Bu ülkenin flora ve fauna zenginliğine mensup olarak mı yaşıyoruz? Ne anlama geliyor Türkiye?de insan olmak? Açıkgözlerin candarma yazıldığı çağlar geçti. Vakit kaybetmeyelim, göz açıklığını bir yana bırakıp gözümüzü açalım. Kendimizi Türkiye?de yaşayanlar arasında gördüğümüz kadar; gizli ve açık furyalar içinde çırpınan insanların da arasında bulunduğumuzu görebilmemiz lâzım. İnsansak, floradan veya faunadan değilsek bize mahsus kararın tecelli etmesi gerek... Öyle zamanlara ulaştık ki, 21. yüzyıla serilen hayatımızı ilkesiz furyalar işgal etti. Geçen yüzyılda hayatımız furyalarla dolu değil miydi? Olmaz olur mu? Elbette, furya modernlik rağbette oldukça furyalığından hiç geri kalmadı. Ne var ki, eskiden, 20. yüzyıl boyunca, ilkeler anaforunda furyalar olurdu. İnsanların onlarsız edemediği sol veya sağ eğilim furyalara da şekil verirdi. İnsana mahsus faaliyetler olarak sanat ve bilim hem furyalarla birlikte ve hem de furyalara rağmen varlık gösterirdi.  Yeni yüzyılda artık eğilimlerden söz açamıyoruz. Savrulmalar var ve hepsi kaotik. Gün gelip bu kaos yerini bir tür kosmosa veyahut logosa bırakacak mı?  Bırakacaksa, Türkiye?de yaşayan modern insanlar ?bu tren (trend?) kaçmaz? deyip, kendilerini vasıta kabul ettikleri acaba hangi ?container? dahiline balıklama bırakacak?  Meyanî meydanda böyle bir aracın zuhuru vuku bulacak mı?

Ben meşruiyetini NATO?ya ve CENTO?ya bağlılıkta arayan ve elhak bulan 27 Mayıs 1960 sonrasında, biri sosyalizm, diğeri İslâm olmak üzere iki heyelan gördüm.  Her ikisiyle de, her ikisi içinde de toz toprak içinde sürüklenmekten heyecan duymakla kalmadım, bu heyelanlara kapılmanın zevkini de çıkardım. Zira, bu heyelanlardan ilki milletimize sınıf meselesinin her kıyısını, her köşesini öğretesiydi. Avrupa tarihi içinde tezahür etmiş sosyal sınıfların Türkiye bünyesinde hangi tesirler uyandırdığını sosyalizmin yarattığı heyelana kapılmadan öğrenmek, kavramak imkânsızdı. İkinci heyelan ise kimlik, hüviyet, şahsiyet karakter konularında milletimize çıkış yolunu gösteresiydi. Eğer bir kişi siyasi İslâm?ın yarattığı heyelana kapılmadıysa bu toprakları kültürel bir yükselişin beklediğini hangi vasıtayla fark edecekti? Gelin görün ki, heyelanlar fayda vermedi. İmkânlar, tefrik kaabiliyetleri bozuk para gibi harcandı. Gerçi gerek sosyalizm ve gerekse (siyasi) İslâm heyelanı neticede ortaya bozuk paradan başka bir şey de çıkarmamıştı. Olan biten sonunda, geçirilen acı tecrübe sebebiyle Türk gemisi karaya oturmadı, Türkler sıfırı tüketmedi; ama deniz bitti, gören gördü ki, Türklerin Türk vasfına liyakat kesbetmelerinden başka bir imkânları kalmamıştır; Türk ile gâvur arasındaki farktan başka hiçbir farka istinaden Türkiye lehine hiçbir iş görülemeyecektir. Kimdi bu görenler ve neredeydiler? Şimdinin Türkiyesinde ne düşmana karşı direniş, ne de ülke adına kazanılacak başarı hesabına bir atılım için ihtiyat payı var. Oysa sosyalizm heyelânı sırasında ?tarihin akışı? fikri sosyal zemin için bir ihtiyat payı idi. İslâm da, demografik üstünlükten ele geçirilen bir ihtiyat payına müracaatla heyelân özelliğine sahip çıkmıştı.

Türkiye?nin başına heyelan denilebilecek ve ilk ikisiyle kıyaslanabilecek bir üçüncü şey geleceğini tahmin etmiyorum. Türkiye?nin yaşayacağı bir sonraki ?kalkışma? heyelan olmayacak. Millet iradesine mahsus kalkışma heyelân olmayacak. Millî iradenin hangi millete mahsus olduğunu ancak o zaman görebileceğiz. Sevr anlaşması Osmanlıyız, pek şanlıyız diyenlere, haritada bugünkü Türkiye?nin beşte biri kadar sahayı işaret ederek: ?Size şurayı bırakıyoruz? demişti. Lozan anlaşması ise daha büyük bir sahanın bazı şartlar muvacehesinde 100 seneliğine şan-şeref olmasa da Osmanlılık bizde kalsın diyenlerce işgal edilmesine dünya sistemi cihetinden ses çıkarılmayacağının belgesidir.

Türkiye?de cumhuriyet Birinci Cihan Harbi mağlubu bir ülkenin siyasi rejimi olarak doğdu. İstiklâl Harbi bir muammadır. 22 gün 22 gece devam eden Sakarya Meydan Muharebesi?nin Türk zaferiyle sona ermesinden tam bir sene sonra Büyük Taaruz gerçekleşir. Görüşmelere devam etmek üzere Lozan?a, zafer sonu hareket edildiği sırada muzaffer ordu terhis edilir.

1945 yılı yalnızca İkinci Dünya Savaşı?nın (Türkiye?deki adıyla Alman Harbi?nin) değil, aynı zamanda 20 sene devam etmiş olan Türk-Sovyet anlaşmasının da nihayete erdiği yıldır. 1952 yılı geldiğinde Türkiye Cumhuriyet?i Ege ordusu dışında kalan bütün ordularını NATO emrine verdi. Bir yıl sonra, 1953?te Türkiye?de ?millî eğitim? inişe geçti. NATO?ya dahil oluş 8 senede meyvesini verdi ve Türkiye?de yönetim ?Millî Birlik Komitesi?nin eline geçti. 1961 anayasasının sosyalizme açık olup olmadığı tartışıldı. ?Anayasal Kurumlar? Türkiye için ve Türkiye?ye mahsus yüksek bir kültürün güvencesi haline getirilemez miydi? Bu tehlikeyi bertaraf etmek için Maoculuk kaftanı kampüste biçilmiş kağıttan kaplandı.

Türk milletinin Müslüman olduğunu kendiliğinden hatırlaması?Anayasal Kurumlar?dan daha büyük tehlikeydi. Türklerin başına belâ sarılmasına sebep Müslüman oluşları idiyse, Türkler akılları başlarına gelir gelmez Türk olmayanların başına Müslümanlığı kesinkes belâ edecek ve üstünlüklerini dünyaya bir kez daha kabul ettirecekti.  Bu tehlikeyi bertaraf etmek için de bir provokasyon olarak 1973 yılında ?siyasal İslâmcılık? başlatıldı. Provoke edilen ve hasadı gayri tabiî usullerle erkenden alınarak yerlere serilen ?siyasal İslâmcılık? günümüzde ABD bayrağı gölgesinde hoşaf edilmeye hazır hale gelsin diye kurutuluyor.

Yeni bir heyalan beklemiyor Türkiye?yi. Türkler kim olduklarını dünyaya gösterebilecekler veya dünya Türklerin ne mal olduğunu bir kez daha görecek.

İsmet Özel, 16 Temmuz 2011

(İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.