Çoklukta birliğin sembolü: ?Aşure?

Çoklukta birliğin sembolü: ?Aşure?
 İslam tarihinde Hz. Peygamber?in Mekke?den Medine?ye hicreti, bir dönüm noktasıdır. Bu maksatla Hz. Ömer, halifeliği döneminde hicreti tarih başı...


 


İslam tarihinde Hz. Peygamber?in Mekke?den Medine?ye hicreti, bir dönüm noktasıdır. Bu maksatla Hz. Ömer, halifeliği döneminde hicreti tarih başı kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren İslam âleminde 1 Muharrem hicri takvimin başlangıcı olarak kutlana gelir.

Bundan başka muharrem ayı, birçok ilklerle doludur. Bunlardan birisi, muharrem ayının 10. gününün ?aşure? günü olarak benimsenmesi ve o günün önemine binaen Müslümanların hem ibadet ve hem de sosyal içerikli hayır-hasenat yapma bakımından büyük bir faaliyet içinde olmalarıdır. Bugüne anlam veren ve onun değerini arttıran unsurların başında, Kur?an ve sünnette değinilmiş olması gelir. Fecr suresinin ikinci ayetinde; ?on geceye yemin olsun? buyrulur. Bazı Kur?an yorumcuları burada geçen ?on gece? ibaresini muharrem ayının aşure günü?ne kadar geçen zaman dilimi (1-10) olarak yorumlamışlardır. (Bkz. İbn Kesîr, Tefsir, (tahk. M. Ali Sabuni), Beyrut 1981, III, s. 635?36.)

Görüldüğü gibi bu ayet, on geceye yeminle başlamaktadır. Eğer Kur?an?da Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, bahsedilen konunun kadri kıymetinin büyük oluşuna dikkat çekilmek suretiyle bizden uyanık olmamız ve işaret edilen konunun gereğini yapmamız istenir. Bundan dolayı dünya Müslümanları muharrem ayının gündüzlerinde oruç tutma ve gecelerinde manevi dünyalarını zenginleştirme konusunda duyarlılık gösterirler. Bununla da yetinmezler, sosyal nafilelere daha çok ağırlık verirler. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir gereği olarak on çeşit nebatattan/üründen oluşan aşure tatlısı yaparak yoksullara ve komşulara dağıtırlar.

Hiç şüphesiz karşılıksız ve sırf Allah?ı razı etmek adına hasbi olarak yapılan bu ikramlar, insanlar arası ilişkilerin güçlenmesine, hoşgörü kültürünün yaygınlaştırılmasına, yardımlaşma duygularının yaşatılmasına ve sevginin büyütülmesine katkıda bulunur.

Ayrıca, sembolik anlamda aşurenin manası, çoklukta birlik düşüncesinin yaşatılmasıdır. ?Hakikat birdir; ona giden yollar çoktur? fehvasınca, İslam?ın temel ilkelerini benimsemek şartıyla bu dinin farklı yorum biçimlerini benimseyen Müslümanların bu durumu, tam da aşure tatlısını yansıtmaktadır. Nasıl ki, farklı tat, renk ve kokulardan oluşan ürünler bir araya getirilip ortaya güzel bir tatlı türü çıkıyorsa, aynı şekilde, İslam?ın farklı yorum biçimlerini benimseyen Müslümanlar da birlik kalıbı içinde aynı güzelliği gerçekleştirmiş oluyorlar.

Diğer taraftan muharrem ayının onuncu gününün Müslümanlar nezdinde faziletli kabul edilmesi Allah?ın muharrem ayının onuncu günü, on peygambere on ayrı keramet ihsan ettiğine inanılmasına da dayandırılır. Kültürümüze yerleşen nakillere göre, insanlığın ilk atası Âdem (a.s.) ve Havva annemizin tövbesi aşure günü kabul edilmiş, insanlığın ikinci atası Nuh (a.s.)?un gemisi Cûdi dağına aşure günü demirlemiş, Hz. İbrahim peygamberin oğlu Hz. İsmail o gün doğmuş; Hz. Yusuf?a hasretinden dolayı Yakup peygamberin kapanan gözleri o gün açılmış, Hz. Yusuf zindandan o gün kurtulmuş, Eyyub (a.s.) tutulduğu hastalıktan o gün şifa bulmuş, Hz. Davud?un tövbesi o gün kabul edilmiş, Ninova bölgesine gönderilen Yunus (a.s.) balığın karnından o gün kurtulmuş, Hz. Musa?yı takip eden Firavun ve ordusu sulara o gün gömülmüş ve Hz. İsa o gün dünyaya gelmiş ve Allah katına yükseltilmiştir. (bk. Aynî, Umdetü?l-Kãri V, 347.)

Tarihte muharrem ayı ve aşure günü sadece Müslümanlar tarafından değil, ta cahiliye döneminde müşrikler tarafından da kutsal bir ay ve gün olarak kabul edilirdi. Abdullah b. Ömer?in bu konuyla ilgili rivayeti şöyledir: ?Aşure cahiliye dönemi insanlarının oruç tuttuğu bir gündü. Fakat ramazan orucu farz kılınınca Rasulüllah?a aşure konusu sorulmuş, o da ?aşure Allah?ın günlerinden bir gündür dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın.? buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 57, 143.) Hicretin 2. yılından itibaren Müslümanlar nafile olan bu orucu, ya muharremin 9. ve 10. günleri veyahut da 10. ve 11. günleri tutmaya başlamışlardır. Öyleyse bizler de sünnet olan bu orucu tutmalıyız. Çocuklarımıza bu günün önemini ve değerini anlatmalıyız. Zaten Anadolu?da Sünni, Alevi, Bektaşi bütün Müslümanlar bu oruca büyük değer verirler; hem oruç tutarlar ve hem de aşure tatlısı yaparak ikramda bulunurlar.

Osmanlılar döneminde bu tatlı sarayda pişirilir ?aşure testisi? adı verilen özel kaplarla hem saray dairelerine hem de halka dağıtılırdı. Bu gelenek Selçuklulardan Osmanlılara kadar devam etmiş, günümüzde de artarak canlılığını sürdürmektedir. Son zamanlarda büyük şehirlerimizde devlet erkânının da yakın ilgi göstermesiyle aşure günü birlik ve kardeşlik adına kutlanmaya başlanmıştır. Bir araya gelen sivil toplum kuruluşları şehirlerin farklı yerlerinde halkımıza aşure tatlısı ikram etmektedirler. Bu güzel geleneğin nesilden nesile taşınması ve canlı bir şekilde yaşatılması gerekir. Çünkü bizi millet yapan, bizi kaynaştıran ve birliktelik hamurumuzun mayası, çimentosu işte bu paha biçilmez dinî değerlerimizdir.

Muharrem ayı denildiği zaman akla gelen bir başka olay da Müslümanları eleme boğan Kerbela faciasıdır. Hicri 61. yılda muharrem ayının 10. günü Hz. Peygamber?in, ?cennet gençlerinin efendisi? diye nitelendirdiği Hz. Hüseyin (r.a.)?in 55 yaşındayken Kerbela?da birçok yakınıyla birlikte aç susuz bırakılarak hunharca şehit edilmiştir. Dünya Müslümanları bu olaydan büyük üzüntü duymuşlardır ve hâlâ da duymaktayız. Bir nevi Kerbela olayı, Muharrem ayının maneviyatı üzerine acılar ekmiştir. Bütün Müslümanlar olarak tarihin bu şekilde tekerrür etmemesi için çaba harcanmalı, bu ve benzeri olaylardan ders almalı, geleceğe dair güzel duygular beslenmeli ve hayırlı işlerin adımları atılmalıdır. Aşure günü, diğer şehitler için olduğu gibi, Hz. Hüseyin için de üzüntü duyulmalı, onlara dua edilmeli fakat bedene zarar verilmemeli, o gün folklorik bir kutlama törenine de dönüştürülmemelidir. Mümkün olduğu kadar, İslam?ın güler yüzü ön plana çıkarılmalıdır. Maalesef bugün de etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden Müslümanlara yeni Kerbelalar yaşatılmak istenmektedir. Müslümanlar Sünnisiyle, Caferisiyle, Alevisiyle vb. bu tuzakların farkında olmalıdır. Dolayısıyla muharrem ayı, hem maneviyatımızın kuvvetlendirilmesine ve hem de Müslümanlar arasındaki dayanışma ruhunun canlandırılmasına hizmet edecek etkinliklerle taçlandırılmalıdır. Özellikle Müslümanların Kerbela olayından büyük ders çıkarmaları gerekir. Tarihte olmuş bitmiş bir hâdise üzerinden siyaset yaparak Müslümanlar arasında mezhep farklılıklarını derinleştirmek de doğru değildir. Müslümanlar müşterek noktalarını koruma konusunda azami hassasiyet göstermelidir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.