?Cennet Anaların Ayakları Altındadır?

?Cennet Anaların Ayakları Altındadır?
Peygamberimiz ?Kime iyilik yapayım? diye soran kimseye, üç kez ?Annene? cevabını vermiş, dördüncü kez sorulduğunda ?Babana? demiştir. Ana hakkının üç...



Peygamberimiz ?Kime iyilik yapayım? diye soran kimseye, üç kez ?Annene? cevabını vermiş, dördüncü kez sorulduğunda ?Babana? demiştir. Ana hakkının üç kat fazla olduğu ifade edilmiş ve ?Cennet anaların ayakları altındadır? buyurulmuştur.

Aslında kul hakkı ve insan hakları, kadınları da kapsar. Zira Allah?ın kulu ve yarattığı insan olmaları bakımından kadınlar erkeklerden farklı değillerdir. İslam tarihinde erkeklerin birinci, kadınların ise ikinci sınıf insanlar ve kullar oldukları hiçbir zaman iddia edilmemiştir. Yüce Allah?ın Kur?an?daki ve Hz. Peygamber?in hadislerindeki: ?Eyyühennâs!? (Ey insanlar!) şeklindeki hitabı, erkek-kadın ayrımı yapılmadan aynı şekilde bütün insanları kapsar. İmanın ve İslam?ın şartları, eşlerin, ebeveynin hukuku aynı derecede her iki cins için de geçerlidir. Çocukların nafakasının erkeğe, bakımının kadına ait olması bu iki cinsin farklı biyolojik ve fizyolojik yapılara sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. İki cinsin görevleri farklı olunca hakları da farklı olmaktadır. Fakat bu temel insan haklarıyla ilgili değildir. Bunlar tâli haklardır, ama önemli hususlardır, yeni yorumlara açıktır. İslam?da bazen erkeklerin haklarına vurgu yapılır ve bunun altı çizilirken bazen da kadın haklarına vurgu yapılır ve bunun altı çizilir. Misal:

Hz. Peygambere gelen bir kişi sormuş: ?Kime iyilik yapayım?? Cevap: ?Annene.? ?Sonra kime?? Cevap: ?Annene.? ?Sonra?? Cevap: ?Annene.? ?Sonra?? Cevap: ?Babana.? Bu örnekte ata hakkına nazaran ana hakkı üç kat fazla olduğu ifade edilmiş ve ?Cennet anaların ayakları altındadır.? buyurulmuştur. Eşlerin ayrıntı kabilinden olan hak ve görevlerinden kadına ait olanlar terazinin bir kefesine, erkeğe ait olanlar öbür kefesine konulacak olursa bunların hemen hemen birbirlerini dengelediği görülür. Eğer dengelemiyorsa burada bir hak kaybı var, adalet eksik demektir. Bu durumda eşlerin, daha genel anlamda kadın ve erkeklerin hak ve görevlerin, yetki ve sorumluluklarını yeniden kurmak ve dengelemek, bu anlamda eşitliği sağlamak gerekir.

İslam öncesi anlayış

Kur?an ve hadislerde kurulan haklar-görevler, yetkiler-sorumluluklar dengesinin bozulmadan günümüze kadar geldiği asla iddia edilemez. Maalesef bu denge erken dönemden itibaren beden itibariyle erkek kadar güçlü kuvvetli olmayan kadın aleyhinde bozulmaya başlamıştır. İslam inancında, ahiret hayatına ve ahlak kurallarına olan bağlılık, bozulan dengenin kadın tarafında meydana getirdiği tahribatı az çok hafifletmiştir.

İslam öncesi erkek egemen toplumlarda var olan anlayışın İslam döneminde de devam etmesi, söz konusu dengenin bozulmasının en önemli sebebidir. Günümüzde ise köyden kentlere göç, kadının eğitimi ve iş hayatına girmesi, ayrıca gelişen teknoloji söz konusu dengenin tekrar gözden geçirilmesini ve yeniden yorumlanmasını zorunlu hale getirmiştir. Feminist hareket, Fransız Devriminden sonra Avrupa?da başlamış, İkinci Meşrutiyet yıllarında Osmanlı toplumuna da intikal etmiş, 1980?den sonra yeni bir şekil alarak günümüze kadar gelmiştir. İslam?da kadının mülkiyet, ticaret yapma ve çalışma hakkı zaten vardır. Mesele bunları yeni şartlara göre düzenlemekten ibarettir. Seçme-seçilme ve oy hakkı demokrasiyle ilgilidir. Bu hususta kadın-erkek eşitliği İslam mantığının gereğidir. Kültürel alan her zaman erkekler kadar kadınlara da açıktır. Ancak bu konularda imkan ve fırsat eşitliği konusunda eksiklikler vardır. Bunların giderilmesi haksızlığın giderilmesi anlamına gelir.

XX. yüzyılda bütün İslam ülkelerinde kadın hakları (Hukuk-i nisa - hürriyet-i nisvân) konusunda çok sayıda kitap ve makale yazılmıştır. Pozitif ayrımcılık da feministlerin  talepleri arasındadır.

Özgür kadın anlayışı eşlerin birbirlerine sadakatini ve bağlılığını tahrip etmiş, aile anlayışına zarar vermiştir. Dahası kadının bedenini istediği gibi ve özgürce kullanma hakkına sahip olduğunu savunan bazı feministler evlilik dışı ilişkilerin ve birlikteliklerin doğal bir hak olduğunu savunmakta, zina diye bir kavram tanımamaktadırlar. Feminizm çoğu zaman sekülarizm, pozitivizm, hümanizm ve liberalizmin bir uzantısı olarak ortaya çıkaktadır.

Bir Müslümana göre evlilik dışı ilişki ve zina kadın için ne kadar günah ise erkek için de aynı derecede günahtır. Feministler zinanın suç ve kusur olmaması konusunda kadın-erkek eşitliğini savunurken Müslümanlar tam da bunun tersini savunurlar. Evet eşitlik, ama zinanın iki cins için aynı derecede kusur olma konusunda eşitlik.

Kusur İslam?da değil

Kadınların çeşitli şekillerde taciz edilmeleri, töre cinayetleri ve aile içi şiddet, İslam?ın da kınadığı, suç ve günah saydığı huşulardır. Bunun vebali İslam?a değil, bu suçları işleyenlere aittir. Bahsedilen hususlar sadece Müslüman toplumlarda görülen haksızlıklar değildir, bütün dünya halklarında, bu arada Batı toplumlarında da aynı şeyler görülmektedir. Her toplumda olan bir şey Müslüman toplumlarında da olur ve doğaldır, demek istemiyorum. Tersine bunların her toplumda haksızlık ve zulüm olduğunu söylüyorum. Bahsedilen haksızlığın ve hukuksuzluğun İslam?dan kaynaklandığını iddia edenler ise ya cahil veya gafil, hatta bazıları münkirdirler. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: ?Kadınlar hakkında hayırlı olmanızı tavsiye ediyorum. En hayırlınız kadınlarınız hakkında en hayırlı olanınızdır.?

Prof. Dr. Süleyman Uludağ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.