Cağaloğlu niçin Unkapanı?na dönüştü?

Cağaloğlu niçin Unkapanı?na dönüştü?
 Bu yüzden Cağaloğlu Unkapanı?na dönüştü; starlar çıkarılıyor, yıllarca piyasada medya savaşlarıyla ?ürün?ler yayıncıların servetlerini...


 

Bu yüzden Cağaloğlu Unkapanı?na dönüştü; starlar çıkarılıyor, yıllarca piyasada medya savaşlarıyla ?ürün?ler yayıncıların servetlerini katlıyor. Pek çok değersiz insan, büyük yazar olarak sunuluyor..

Edebiyat ve sanat, ülkemizde, önce güce, sonra piyasaya boyun eğdi, böylece temelini de yitirdi.  

19. yüzyıldan itibaren, ülkemiz modernleştikçe, sanat ve edebiyat da, güdümlü hale geldi.


Milli sanatımız, dünya güçlerinin psikolojik harekâtında ezildi. Peş peşe ideolojiler geçti üzerinden. Modern sanat ve edebiyatımız, tufanda,
geminin dışında kalmaktan, Nuh (a.s.)?ın karşısında olmaktan başka bir şey değildir oysa.

Tanzimat sanat ve edebiyatı, Meşrutiyet, Mütareke sanat ve edebiyatı, Cumhuriyet sanat ve edebiyatı, Batı karşısında, tuhaf bir aşağılık duygusuyla doludur. Buna bağlı olarak büyük bir öfke de tabi.


Boyun eğme, aşağılık duygusu duyma ve öfke, kendimizi keşfetme, kendimizi dile getirme değildir. Ruhu, hele hele milli ruhu geliştirmez bunlar.


Sanat ve edebiyat, iki yüz yıldır, kendimizi bulma uğraşısı olmaktan çıkıp adeta kendini kaybetme çabasına dönüşmüş.


1980 sonrasında da edebiyatın piyasaya teslim olduğunu görüyoruz.  


KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE EDEBİYAT


Batı?da geliştirilen ?kültür endüstrisi?, maalesef 1980 sonrasında ülkemizde de kuruldu. Oysa ?kültür endüstrisi?, Batı?nın çürüdüğünü gösteriyordu.


Medyayla estirilen kültür modaları, toplumda belli kültürel tüketimi körüklüyordu. Batılı toplumlar için ?kültür endüstrisi?, kültür tüketimiydi yalnızca; aydınlanmak, hele hele olgunlaşmak hiç değildi. Bir toplum için intihar demekti bu.


Türkiye?deki ?kültür endüstrisi?, iktidar göstergesi olarak, resmi ideolojinin ve statükonun devamı için, Batının çürümüşlüğünü ve kokuşmuşluğunu gösteren kültür, sanat ve edebiyat üretimine eklemlendi. Türkiye?de 1980 sonrasında Batı taklidi, kopyacı ve çoğaltmacı bir kültür sanat ortamı oluştu. Büyük yayınevleri, telif eserden çok Batı?dan çeviri kitaplar yayınladılar.


Her toplumda kolay, ucuz, tez tüketilen, basit, eğlendirici unsurlar bulunur; bunun yanında gerçek kültür  ürünleri, sanat eserleri de bulunur. Hayatın zorlukları karşısında, kendi kültür kaynaklarıyla bağ kurabilen, direnen ve insanı uyanık tutan gerçek sanat edebiyat eserleri yüzyıllarca varolageldi toplumumuzda. Yokluğu çekilen bu.


Okuru sömürmeye dayalı bir yazma biçimi hakim, edebiyat çevrelerinde. Yazarlık, bir tür teknisyenlik haline geldi, bir çeşit tezgahtarlık. Batı?da moda olan yazma biçimleri, ülkemiz yayın çevrelerinde de kötü bir şekilde taklit ediliyor maalesef. Yazar, son otuz yıldır, kendi gönül yolculuğuna çıkmıyor artık. İnsan ruhunu yitirdi, sanat ve edebiyatımız.


Edebiyat, yazar kurnazlığı olarak algılanıyor. Aşağılık okuyucu talebi, yazar kurnazlığıyla piyasada buluşup edebiyatı bitirdi.  


Edebiyat, yayın dünyasının taleplerine boyun eğiyor; çünkü piyasanın oyuncusu büyük yayınevlerinin dayattığı ticaret alanının kurallarına teslim olmuş yazarlar. Bu yüzden Cağaloğlu Unkapanı?na dönüştü; starlar çıkarılıyor, yıllarca piyasada medya savaşlarıyla ?ürün?ler yayıncıların servetlerini katlıyor. Pek çok değersiz insan, büyük yazar olarak sunuluyor.. Ürettikleri kitaplar da çok fazla satabiliyor. Edebiyatta promosyon dönemine geçildi. Reklamı sağlam olan kitap çok satıyor.


Toplum, iki yüzyıldır Batı?yla ilişkiye girdiği kesimlerinin çürüdüğünün farkında; kültür, dolayısıyla bilim, düşünce ve sanat, bu çürümüş kesime bırakılamayacak kadar önemlidir. Toplumun dünya güçleriyle temasta çürüyen tarafının, sanat ve edebiyatta, aşağılık kompleksiyle düştükleri taklitçiliğe nasıl teslim olunuyor?  


SANAT VE EDEBİYATLA KENDİNİ BULMAK


Oysa geçmişte, çok güzel şeyler yapabildik. Millet olarak, İslamiyet'e dahil olduktan sonra, Yesevi'leri, Mevlana?ları, Yunus'ları takip eden sanatçıların da kendi milli hayatımıza dair çok anlamlı eserler meydana getirdiğini gördük.


Kendi kültürel birikimimiz, özgün sanat eserleriyle dolu. Sanatın her dalında, özellikle mimaride, musikide ve edebiyatta büyük sanatçılar yetiştirdik. Onlar, yüzyıllara meydan okuyan büyük eserler vücuda getirdiler.   


Batı taklitçiliği, toplumumuzun sağlıksız ve bilinçsiz olduğunu da gösterir. Sanat ve edebiyatta, sorunlarımızı algılamayı ve kavramayı başarabilirsek, bilim ve düşüncenin de desteğiyle çözümünü de bulabiliriz. Kültürümüzde, bilim, düşünce ve sanat dinin kızlarıdır.


Sağlıklı bir toplum, kendini bulabilmek için, önce kendine güvenmek zorunda, sonra da köklerini keşif için yola çıkmalı. Toplumumuz, kültür endüstrisinin dışında, gerçek sanat ve edebiyata hayat vermek zorunda. Toplumda canlı bir ilgi bulamazsa, gerçek yetenekler, nasıl büyük sanatçı olacaklar? Geç kalmadık mı?


Mustafa Yürekli / Haber 7

mustafayurekli@gmail.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.