Bir Tas Yoğurt

Bir Tas Yoğurt
Şanlı Osmanlı devleti döneminde her paşa ve padişah için memleketlerinde bir sadaka-i cariye yapıp ahirete öyle gitme en büyük ideal idi.İşte bu düşünce...


Şanlı Osmanlı devleti döneminde her paşa ve padişah için memleketlerinde bir sadaka-i cariye yapıp ahirete öyle gitme en büyük ideal idi.

İşte bu düşünce ile Kanuni Süleymaniye Camii?ni yaptırdı. Ancak o, yaptıracağı eserin yalnız kendi amel defterine kaydolmasını arzu ediyor ve Rabbine böyle bir armağan takdim etmek istiyordu.

Onun için ustalara sıkı sıkı tembihte bulundu ve ?Kimseden yardım kabul etmeyin.? dedi.

Cami duvarları her gün yükseledursun, karşıdan bu camiyi mahzun mahzun seyreden bir nine vardı. İnekleriyle baş başa, onların sütüyle geçinen bu yaşlı kadın, inkisar (gönül kırıklığı) içinde kendi kendine:

?Ey Allah?ım! Kanuni?ye servet verdin, mal-mülk verdin. Senin rızan için bir cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin. Ne yapayım da ben de senin rızanı kazanayım. Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen ustalara bir tas yoğurt ikram etmektir.? der ve ustaların yanına gider.

Ustalar padişahın izni olmadığını söyleseler de yaşlı kadının ısrarına dayanamayıp yoğurdu alıp yerler. Büyük hükümdar, o gece rüyada yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Terazinin bir kefesinde Süleymaniye Camii, diğerinde ise bir tas yoğurt konulmuş ve yoğurt camiden ağır basmıştır.

Sabah olur, Kanuni ayakları titreye titreye ustaların yanına gelir:

?Ne yaptınız, kimden aldınız?? diye sorar.

?Yaşlı bir nine geldi, çok ısrar etti, yalvarıp yakarmalarına dayanamadık ve bir tas yoğurt aldık.? derler.

İşte Süleymaniye?ye ağır basan yaşlıkadının o bir tas yoğurdudur. Kanuni gördüğü rüyayı oradakilere anlatır.

Allah hayırlarınızı kabul etsin ?.


***

 

NİMETİN KIYMETİNİ BİLMEK

Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı; ?Biraz bekleyeceksin hocam. İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum.? dedi.

Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakasıaltında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu.

Selâm verdikten sonra, fırıncının tezgâhına yaklaşarak; ?Ekmeklerimi alayım! Benim ikizler acıkmıştır.? dedi.

Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayıalarak tezgâhın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden 4-5 tane çıkardı.

Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgâhın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fırıncıya sordum:

- Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak dedin ya!..

- Bayat ekmekleri kendisi istiyor. Çok fakir bir adam. Ona bayat ekmekleri yarı fiyatına veriyorum.

- Kim bu adam?

- Kendisi Kore gazilerinden. Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefât edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşı var.

Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum. Fırıncıya yavaşca dedim ki:

- Aradaki farkı ben vereyim. Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler.

Fırıncı, teklifimi kabul etti. Biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgâhın altına koyarken ihtiyara takıldı:

- Bugün çok şanslısın hacı amca. Çocuklar için sana pasta gibi ekmek vereceğim.

Yaşlı adam, bir evlât sevgisiyle kucakladığıtorbayı göğsüne bastırarak kapıdan çıkarken bana döndü ve dedi ki:

- Allah, senden razı olsun evlâdım. Bugün onların doğum günüydü...


 

Sait Özdemir

saitozdemir.pskdan@gmail.com

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

www.saitozdemir.net

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.