Bir nefeste Rabbimize bin şükür borçluyuz?

Bir nefeste Rabbimize bin şükür borçluyuz?
İnsanoğlu günde 23 bin kez nefes alıp veriyor. Peki bunun için Allah'a ne kadar şükretmeliyiz?Bizim rahatça yaşayabilmemiz için, vücudumuza mükemmel...


İnsanoğlu günde 23 bin kez nefes alıp veriyor. Peki bunun için Allah'a ne kadar şükretmeliyiz?

Bizim rahatça yaşayabilmemiz için, vücudumuza mükemmel bir sistem yerleştirip bunu tıkır tıkır işleten ve hiçbir özel çabamız olmaksızın bizlere bir gün içinde yaklaşık yirmi üç bin kez nefes alıp verdiren Rabbimize aldığımız bu nefesler için yeterince şükrediyor muyuz?

Bir nefeste Rabbimize bin şükür borçluyuz


Günlük hayatımızda hiçbir çaba harcamadan gerçekleştirdiğimiz nefes alış verişi, hayatımızı devam ettirebilmemiz için en kaçınılmaz ihtiyaçlardan biridir. Bir süre nefessiz kaldığımızda neler olabileceğini düşünelim. Yaklaşık bir dakika sonra bayılır, iki ila üç dakika sonra beyin ölümü gerçekleşir ve artık yaşamıyor olurduk.
İnsanın tek bir nefesi alabilmesi dahi, Allah'a şükretmesini gerektiren en büyük nimetlerden biridir. Yüce Allah, bizlere hiçbir külfet yüklemeden kendi kendine çalışan öylesine kusursuz bir vücut işleyiş mekanizması kurmuştur ki böylesine bir sistemi günümüzün en gelişmiş bilgisayarlarının dahi taklit edebilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda, insanın şükretmesi için, sadece aldığı bir nefesi düşünmesi dahi yeterlidir.
Nefes almak, bizim için bir tür reflekstir. Yani, nefes almak için herhangi bir özel çabaya veya plana ihtiyaç duymayız. Vücudumuzdaki muhteşem mekanizma, bulunduğumuz ortamlara ve durumlara göre ihtiyacımız olan oksijeni ayarlar. Yürürken, koşarken, kitap okurken ve uyurken ihtiyacımız olan oksijen miktarı kusursuz bir şekilde hesaplanır ve vücudumuz kendisini, bizim hiçbir çabamız olmadan, buna göre ayarlar.
Çağımızın en akıllı, IQ'su en yüksek bilim adamlarının bile halen çözemediği, kusursuz bir şekilde çalışan vücut sistemlerini yaratarak, hazır şekilde varlıkların kullanımına sunan Yüce Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Vücudumuzda yaratılan bu son derece karmaşık, ancak bir o kadar da hızlı ve basit bir çalışma düzeneğine sahip sistemlerin en önemlilerinden birisi, yaşamın kaçınılmaz kuralı nefes almamızı sağlayan solunum sistemimizdir.

YETERİNCE ŞÜKREDEBİLİYOR MUYUZ?


Hayatımızın devam edebilmesi için vücudumuzdaki her bir hücrenin oksijene ihtiyacı vardır. Hücrelerimize gerekli olan oksijeni kanımız taşır. Kanımız oksijeni havadan aldığımız nefesin sonucunda akciğerlerimizden alır ve vücudumuzun her bir noktasına ayrı ayrı ulaştırır. Bu noktalarda oksijeni hücrelere devreden kanımız, kalp tarafından emilerek tekrar oksijen depolayabilmesi için akciğerlerimize pompalanır ve çevrim bu şekilde hiç durmadan yorulmadan devam edip gider. Biz kullar ise parmağımızı bile kıpırdatmadan, hiçbir özel uğraşta bulunmadan uyurken dahi nefes alıp verir ve hayatımıza devam ederiz.
Şimdi bir düşünelim; bizim rahatça yaşayabilmemiz için, vücudumuza mükemmel bir sistem yerleştirip bunu tıkır tıkır işleten ve hiçbir özel çabamız olmaksızın bizlere bir gün içinde yaklaşık yirmi üç bin kez nefes alıp verdiren Yüce Allah'a aldığımız bu nefesler için yeterince şükrediyor muyuz?
Her bir nefes için ayrı ayrı şükretmemiz gerekirken, bizler acaba bu şükrün ne kadarını eda edebiliyoruz? Sadece "tek bir nefes alış verişimizde" bile bizlere kusursuz bir program veren Rabbimize, vücudumuzdaki tüm harikulade sistemler ve "insan olarak yaratılma" şerefi için minnettarlığımızı nasıl ifade ediyoruz?

BİR SORU-BİR CEVAP


Hediye mi, rüşvet mi?


Soru: "Bir devlet kurumunda çalışıyorum. Sık sık hediye adı altında şahsıma bir takım şeyler veriliyor. Bunlar rüşvet midir? Alınmasında bir mahzur var mıdır?" Rumuz: Hediye


Her şeyden önce genel bir prensip olarak şu hususun altını çizelim: Devletin vermiş olduğu bir işi yaparken, o işten dolayı insanlardan hediye almamak esas olmalıdır. Efendimiz böyle bir durumda kendi memuruna şu ikazda bulunmuştur: "Şayet evinde otursaydın bu hediyeler sana verilir miydi? Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşıyarak, haşrolacaktır. (Ebu Davud, Haraç 11)
Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, devlet memurluğunda ya da herhangi bir şirketin bünyesinde çalışırken bize verilen işleri yaptığımız sırada şahsımıza verilen hediyeler, haksız kazanç kategorisine girmektedir.

HEDİYE İLE RÜŞVET ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ


Fakat bununla beraber, rüşvet manasına gelmeyecek şekilde insanlık icabı verilen ve bizim de reddedemeyeceğimiz hediyeler oluyorsa, bunları şahsımıza verilmiş kabul etmemek ve verilenleri beraber çalıştığımız insanlara dağıtmak, varsa etrafımızdaki fakir insanlara ikram etmek gerekir.
Hadis-i şeriften anladığımız diğer bir mana da şudur: Verilen hediyeler bize, kendi şahsımızdan dolayı değil de, içinde bulunduğumuz kurum, şirket ve resmi daireden dolayı veriliyordur. Dolayısıyla kendimize almamız doğru değildir.

Peki, bir hediyenin şahsımıza mı, şahs-ı maneviye mi olduğunu nereden anlayacağız diye sorulacak olursa, bunun ölçüsü, Efendimizin buyurduğu gibi, eğer evimizde otursaydık, devlet veya şirket bizi o vazifede istihdam etmeseydi o hediyeler bize yine de verilecek miydi? Demek ki, onların bize gelmesine vesile olan şey, çalıştığımız iş ve iş yeridir. Dolayısıyla tüzel kişilik de denilen şahsiyet-i maneviye vesilesiyle bize gelenleri almak hakkımız değildir.


TEFEKKÜR ATLASI


Karınca, dış sıcaklığın 45 ºC'ye vardığını nasıl hesaplıyor?

Çölde yaşayan bir canlı var ki, çok hassas ve gelişmiş termometreler kullanıyormuşçasına havanın sıcaklığını ölçebiliyor ve hayatını da buna göre plânlıyor. Kim mi bu canlı? Çölde yaşayan gümüş karınca.
Bilim adamlarının yapmış olduğu araştırmaya göre gümüş karıncalar, yuvalarından çöl sıcaklığı 45 derece olduktan sonra çıkarlar ve sıcağa meydan okurcasına, çöl sıcağı 55 dereceye varıncaya kadar yiyecek arayıp sonra yuvasına döner. Gümüş karıncalar, yiyeceklerini sıcaklığın 45 ile 55 derece olduğu zaman diliminde bulur, bunun dışında yuvalarında kalırlar.

METEOROLOJİ UZMANI KARINCALAR


Neden mi? Çünkü baş düşmanları olan ve o bölgede yaşayan bir tür kertenkele ile karşılaşmaktan korkarlar. Bu kertenkeleler 45 derecenin üstündeki sıcaklıklarda barınaklarından dışarı çıkamamaktadır.
Şimdi düşünelim: Karıncaların düşünüp, taşınıp bu tehlikeli düşmanlarından korunmak için termometreyi bulduğunu, sonra kertenkelenin dışarı çıkmadığı sıcaklığı belirlediğini, kendilerinin de o sıcaklıkta dışarı çıktıklarını söyleyebilir misiniz? Ayrıca karınca gibi narin bir hayvan, kertenkelenin bile dayanamadığı bu kadar yüksek bir sıcaklıkta, hem de çölde dışarı nasıl çıkabiliyor, sıcağa nasıl dayanıyor? Karınca yuvadayken, dışarıda sıcaklığın 45 ºC'ye vardığını nasıl hesaplıyor?

BİR DUA


Bizleri riya ve gaflete düşmekten koru ya Rabbi!


Allah'ım! Önümüzdeki şu hayat yolculuğunda, bizi kendi idrak ve anlayışlarımızın darlığıyla baş başa bırakma. Akıllarımızı sürçmelerden, nefislerimizi cismaniliğin baskılarından, gönüllerimizi de heva ve heveslerin öldürücü oklarından koru, muhafaza eyle. Bizleri ilimde kibir ve gururdan, ibadette riya ve gafletten uzak eyle ya Rabbi!

ÖRNEK HAYATLAR


Bu kadar günahıma rağmen tövbem kabul edilir mi?


Bir gün yaşlı bir adam, Allah Resûlü'nün (s.a.s.) huzuruna gelir. Çok endişeli görünüyordur. Müslüman olmak istiyor, ancak geçmişte yaptığı kötülükler sebebi ile bu isteğinin kabul edilmeyeceğini düşünüyordur. Efendimize iyice yaklaşır, kendinden bahsederek:
- Yâ Resûlallah! Bir adam verdiği bütün sözlerden dönüp, her türlü günahı yapsa, yapmadığı hiç bir kötülük kalmasa, hacca gidenleri ve geri dönenleri soysa, yaptığı kötülükler yeryüzünde bulunan bütün insanlara dağıtıldığında onlara yetecek kadar dahi olsa yine de tövbe edebilir mi, der. Allah Resûlü (s.a.s.) sorar:
- Müslüman oldun mu?

ALLAHU EKBER! ALLAHU EKBER!


Efendimizin sorusundan cesaret alan yaşlı adam:
- Ben şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, yine şahadet ederim ki sen onun kulu ve Resûlüsün, diyerek İslâm ile şereflenir. Efendimiz:
- Bahsettiğin bütün günahları yapmış olsan bile Allah seni affeder. Bundan böyle kötülükleri terk edip iyilik yap ki, Allah senin kötülüklerin iyiliğe çevirsin, buyurur.
Hayretini gizleyemeyen yaşlı adam:
- Yaptığım o kadar günah ve ihanet de affedilir mi?
- Evet günahın ve ihanetin de.
Allah Resûlü'nün (s.a.s.) sözlerini duyan yaşlı adam mutluluktan yerinde duramıyordur. Sevinçten, "Allahu Ekber! Allahu Ekber!" diyerek tekbir getirmeye başlar. Tekbirlerle Efendimiz'in yanından ayrılır ve gözden kayboluncaya kadar tekbir getirmeye devam eder.

HAZIRLAYAN: Ali İhsan ER

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.