Beklenen aşktı..
04 Nisan.1953 günü Çanakkale Boğazı'nda batan Dumlupınar Denizaltısı'ndaki 81 asakir-i şühedanın aziz ruhlarına hediye edilmiştir.
Taht-el Bahir, denizaltı kelimesinin eskimeyen dildeki karşılığı.Dumlupınar Taht-el Bahir'i 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan gece su üstünde seyrederken Çanakkale Boğazı Nara Burnu açıklarında saat 02.10 sularında İsveç bandıralı Naboland adlı bir geminin kendisine çarpması sonucu battı.Batma esnasında güvertede bulunan 8 kişi denize düştü, 1 i boğularak 2 kişi geminin pervanesine takılarak şehit düştü.
Toprağı aziz kanları ile sulayan şühedamızın yanısıra denizleri kanlarındaki en güzel kırmızı tonlarıyla resmeden isimsiz yiğitlerimizde mevcuttur.
Konumuz bir aşk hikayesi. İsimleri anlatan şahısda mahfuz.Ben Sunay Akın'dan dinledim ve burnum sızlayarak ağladım.
Bir Bahriyeli Subay Çanakkale'de sevgilisiyle buluşmak için üniformasını giyer ve vakurlu adımlarla yürür, yürür.Terlemeye başlayan alnını eliyle siler.Vuslat noktasına geldiğinde yari gül yüzüyle karşıdadır.Sarılır O'na, saçlarını okşar, koklar.Aklından o anda ''yağmur beni rüzgar beni kar beni; üşütmüyor aşkın varken yar beni...'' dizeleri gelir mi bilinmez ama kollarındaki sevdiği dünyaları unutturmuştur O'na.
Sevdiceğim, yeni görev yerim Dumlupınar Denizaltısı artık; der.Ve cebinden bir kutu çıkartır verir.Gençkız o kutuda yüzük var sanır, açar.Fakat kutudan bir 'el feneri ve kitab'' çıkar.
Bu ne? diye sorar kız.Subay, kitab ''mors alfabesini'' anlatıyor diğeride fener,der.Kız şaşkındır biraz.-İyi de ne yapacağım? diye sorar.
Subay; biz denizaltı ile boğazdan geçeceğimiz zaman Ben sana önceden haber vereceğim sen de biz geçerken mors alfabesi ile bana duygularını ifade edersin feneri yanıp söndürerek...der.
Kız sevinmiştir, sevmekde güzel sevilmekte...Sevdiğine sevdiğini belli etmekte hoş, sevdiğinin sevildiğini hissetmek istemeside...
Koskoca Çanakkale Boğazı, gecenin karanlığı ve şehrin zifiri renginde parıldayan aşk nağmeleri ya da aşk ışıltıları.
Aylar geçer kapı çalar gelen postacı bir mektub getirir.Denizaltının ne zaman geçeceğine dair bir muştudur bu gelen.Sabırsızca o anı beklemeye koyulur gençkız.
Aylardır mors alfabesi öğrenmiştir.Elindeki fenerle duvarda gece gündüz alıştırma yapmıştır.Hep aynı kelimeyi yazmıştır.Kısa uzun kısa kısa uzun uzun kısa.....Seni seviyorum...
Denizaltının geçeceği an günbatımından sonra pencereye oturur saatler ilerlemez bir türlü.Ay doğmuşta sanki gökyüzünde çakılıp kalmıştır.
O da ne tam gecenin ortasında denizin kapkaranlığını yararak ilerleyen bir ışık hüzmesi görür ve başlar feneri yakıp söndürmeye.Kısa uzun kısa...Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum...
Subay da güvertede, elindeki feneri yakıp söndürmeye başlarken Denizaltı Komutanı sorar -Ne yapıyorsun evlat?.Subay durumu anlatır Komutan hemen emir verir:Denizaltının projektörünü açın!.Hemen projektör açılır ve cevap verilir.
Sonsuza kadar, sonsuza kadar, sonsuza kadar.
Şehrin kerpiç evlerini yalayan bu ışıklar bir çoğu için anlam ifade etmez elbet.Fakat verilen mesaj alınmıştır.Işığı gören yürekler sevgi ile yollarına ve yaşamlarına devam ederler.
Bir mektub gelir yine uzun zaman sonra ve şöyle yazmaktadır:3 nisanı 4 nisana bağlayan gece bekle beni sevdiğim...
Gençkız mors alfabesi ile istediği her şeyi yazmaktadır artık.
Beklenen an gelip çatmıştır.Oturur yine pencereye koyulur beklemeye.Fakat o da ne zaman ilerliyor fakat gelen yoktur.Gökyüzüne bakar içine bir sıkıntı düşer genç kızın.Tam o esnada görünür denizaltı ve başlar kısa kısa uzunlar... Seni seviyorum, seni seviyorum...
Denizaltı güvertesinde Komutan sorar ışıkları ve ne gariptirki aşk mesajıdır bu, komutan eliyle işaret verir.Projektör açılır, başlanır cevap verilmeye.Sonsuza kadar, sonsuza kadar...
Fakat ne acıdır ki cevap yanlış yerden gelmiştir.Az önce gelmesi beklenen denizaltı Dumlupınar'dır.Ne yazık ki Dumlupınar denizaltısı derin sulara gömülmüştür.Ardından O'nu takip eden Akdeniz'deki Nato tatbikatından beraber dönen 1.İnönü Denizaltısı'dır.Ve Dumlupınar'ın battığından gençkız'ında arkadaki denizaltınıda henüz haberi yoktur.
Beklenen cevabı alan Gençkız, giden denizaltıyı izler eli yüreğinde...
''Onlar gittiler, giden zamandan bir haber gibiydiler.'' diyen Erdem Beyazıt geldi aklıma.
Beklenen aşk tı ama gelen kaderdi.
Ahmet Hamdi Döner
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.