Avrupa'nın Diyanet imamları ile sınavı

Avrupa'nın Diyanet imamları ile sınavı
Diyanet imamları konusu, Avrupa’da azınlıkların entegrasyonu ve din özgürlüğü tartışmaları bakımından en önemli sınav alanlarından biri haline geldi.

İSTANBUL

Avrupa Birliği ülkelerinde görev yapan Diyanet imamları, Avrupa’da azınlıkların entegrasyonu ve din özgürlüğü tartışmaları bakımından en önemli sınav alanlarından biri haline geldi. Öyle ki geçtiğimiz yıl Avusturya’da, şimdilerde de Hollanda’da, Diyanet imamlarının Türkiye’den finansmanının engellenmesi ve ülkeden gönderilmesine dair kanun tasarıları parlamentolarda kabul edildi. Avusturya’da kanun yürürlüğe girdi. Hollanda’da ise yakın zamanlarda parlamentoda kabul edildi; Senato’nun onayını bekliyor. 

Esasen konu bir yönüyle güncel olmakla birlikte, diğer yönüyle kadim bir tartışma. Zira bu konu öteden beri, konjonktüre göre, bilhassa aşırı sağ partiler ve merkez partilerde yer alan aşırı eğilimli politikacılarca gündeme getirilmekte, Diyanet imamlarının AB ülkelerine girişlerine yasak getirilmesine yönelik söylem ve eylemlerde bulunulmakta ve özellikle seçim zamanlarında speküle edilmekteydi.

Ancak bu hususta son senelerde Avrupa’da alabildiğine körüklenen 'Türkiye karşıtlığı' ve ‘Erdoğanfobi'nin etkisinin altı çizilmeli. 15 Temmuz sonrasında ise FETÖ’nün propagandaları ile bu etki adeta Türkiye karşıtı kampanyaya dönüşmüş durumda. Bu kampanyalardaki en önemli söylemlerden biri, Diyanet camilerinin ve imamlarının Türklerin entegrasyonuna engel teşkil ettiği ve "Türkiye’nin ve Erdoğan’ın ajanları, Erdoğan’ın uzun eli" olduğu yönündeki söylem.

Avusturya 'İslam Yasası'nın kabulü ve Diyanet imamları

Diyanet imamlarının AB ülkelerine girişlerinin yasaklanması hakkındaki ilk somut adım esasen Avusturya’da atılmıştı. 2015 yılı şubat ayında kabul edilen 'İslam Yasası' çerçevesinde Avusturya, ülkedeki Müslümanların anayasal temsilcisi durumundaki Avusturya İslam Cemaati’nin (IGGiÖ) de onayıyla, Diyanet camilerinde görev yapan imamların ülkeden gönderilmesini kararlaştırmış ve yeni imamların gelmesini de yasaklamıştı. Yasaya yönelik yoğun eleştiriler ve Türkiye’nin diplomatik girişimleri sayesinde, o dönemde bazı geri gönderimler olsa da, yasanın şu an için uygulanmadığını söylemek mümkün.

Ne var ki halihazırda etkin olarak uygulanmasa da, bu yasa tasarısının kanunlaşması, Diyanet imamlarının Avusturya ve Avrupa’daki geleceği adına, üzerinde dikkatle durulması gereken bir husus. Zira azınlıkların entegrasyonuna dair herhangi bir AB ülkesinde 'pilot' olarak denenen bu tür kanunlar ve politikalar, diğer ülkelere de yayılma etkisine sahip. Nitekim bu yasa sonrası başta Almanya, İsviçre ve Norveç gibi ülkelerde de benzer söylemler dillendirildi.

Hollanda parlamentosunun kararı

Avusturya’dakine mahiyet itibarıyla benzeyen bir önerge, geçtiğimiz günlerde Hollanda parlamentosunda (Tweede Kamer) da kabul edildi. Buna göre Türkiye tarafından Hollanda’daki camilere finansal yardım yapılmasının engellenmesi yönünde Hristiyan Demokrat Parti (CDA), Hristiyan Birliği (CU) ve Toplumcu Reform Partisi (SGP) tarafından verilen önerge, 27 Eylül’de 67’ye karşı 75 oyla kabul edildi ve senatonun onayına sunuldu.

Önergede "Türkiye’nin Hollanda toplumu üzerindeki istenmeyen etkisi, din görevlilerini atayan ve maaşlarını ödeyen Diyanet üzerinden gerçekleşmekte. Bu durum laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi, ibadethaneler yerel cemaatler için olmalı ve onların olmalı. Bu bağlamda hükümetten, Hollanda’daki ibadethanelerin Türk devleti tarafından finanse edilmelerinin önlenmesi ve bu konuda meclisin üç ay içinde bilgilendirilmesi istenmekte” ifadesi kullanıldı.

Din özgürlüğü sebebiyle, kabul edilen yasanın uygulamasında sıkıntı yaşanacağı bizzat Başbakan Mark Rutte tarafından söylense de, medya olayı “Diyanet camilerinin ve imamlarının Erdoğan’ın uzun kolu” ifadeleriyle lanse etti. Tabiatıyla bu tür söylem ve tartışmaların Hollanda’daki Türk sivil toplum kuruluşlarını rahatsız ettiği aşikar. Nitekim Hollanda Diyanet Vakfı (HDV) önergenin kabulünü “Hollanda hukuk devletinin değerleriyle taban tabana zıt” olarak niteleyen bir açıklamada bulundu.

Peki ama Hollanda Parlamentosu neden böyle bir önergeyi kabul etti?

Önergenin kabul edilmesi, Mart 2017’de seçimlere gidecek olan Hollanda’daki politik atmosferden bağımsız ele alınamaz. Zira halihazırdaki kamuoyu yoklamalarında aşırı sağcı ve İslam karşıtı Geert Wilders’in Özgürlükler Partisi (PVV) birinci parti durumunda. Ayrıca merkez partileri içinde de Wilders’in partisine gidecek oylara göz koyanlar ve buna göre söylem ve pozisyon belirleyenler bir hayli fazla.

Ne var ki bu önergenin kabulünde en önemli etkenlerden biri, FETÖ bağlantılı HOGİAF genel sekreteri Ahmet Taşkan’ın 15 Temmuz sonrasında “Hollanda Diyanet camilerindeki imamlar Erdoğan’ın ve Türkiye’nin ajanlarıdır” şeklindeki hezeyanları olsa gerek. Nitekim bunun akabinde Diyanet’in statüsü, Diyanet’e bağlı camiler ve imamların durumu yoğun olarak politikacıların söylemlerine konu edildi; bu camilerin Erdoğan’ın Hollanda’daki propaganda alanları olduğuna dair pek çok haber-analiz medyada yer aldı. Algı operasyonu ürünü olan bu suçlamalar karşısında Hollanda’daki bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri açıklamalar yapmış olsa da, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Hollanda medyasında yankı uyandıran açıklamalarına kadar, aslında yeterli bir cevap verildiği de söylenemez.

"İkinci sınıf demokrasi anlayışı"

Hollanda NOS televizyonuna yaptığı açıklamalarında Diyanet İşleri Başkanı Görmez, gerek dolaylı olarak Ahmet Taşkan’ın daha önceki hezeyanlarına, gerekse parlamentonun kararına, gecikmiş de olsa, nitelikli bir cevap vermiş oldu. Bu tasarının kabulünün “ikinci sınıf demokrasi anlayışıyla alınmış bir karar” olduğunu ifade eden Görmez şunları söyledi: “Bu konuyu karşılıklı müzakere ile çözüme kavuşturabiliriz. Diyanet yaklaşık 40 yıldır Hollanda’da faaliyet gösteriyor ve entegrasyona katkı yapıyor. Şimdilerde ise sanki Hollanda toplumu için zararlı muamelesi gösteriliyor ki, bu tavrı endişe verici buluyorum”.

Görmez’in özellikle “ikinci sınıf demokrasi” nitelemesi Hollandalı karar vericilere dokunmuşa benziyor ki Elsevier, NRC, Trouw ve Volkskrant gibi etkili gazetelerde ve görsel medyada geniş yankı buldu, karşı eleştirilere konu oldu. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsü ve bütçesi de satır aralarında gündeme getirilerek algı operasyonu ve itibarsızlaştırma da yapıldı. Buna karşılık Görmez’in açıklaması, Hollanda Diyanet imamları-mensupları başta olmak üzere, ülkedeki Türklere ait kurum ve kuruluşlara yönelik kampanyalara da genel bir cevap oldu.

Kararın 'Türkfobi-Erdoğanfobi' ve FETÖ ilgisi

Parlamentonun aldığı kararın Batı’da gittikçe artan Türkiye karşıtlığı, FETÖ etkisi ve özellikle de son üç yıldır Hollanda’daki Türk sivil toplum kuruluşlarına yönelik propaganda ve politikalarla yakından irtibatı söz konusu. Zira yaklaşık üç yılı aşkın süredir, bir kısım Türk kurum ve kuruluşlarının Hollanda’daki Türklerin entegrasyonuna engel teşkil ettiği yönünde sistematik bir kampanya yürütülüyor. Bu kararın alınmasında önemli etkenlerden biri, FETÖ mensuplarının “Diyanet imamları Türkiye’nin ve Erdoğan”ın ajanlarıdır”, “Erdoğan’ın uzun eli imamlar, camiler” söylemleriyle adeta bir kampanyaya dönüştürdükleri propagandalarıdır. Türkiye karşıtlığının ve ‘Erdoğanfobi’nin alabildiğine hissedildiği bu propagandalar, en somut anlamda Diyanet camilerine, imamlarına ve Türkiye karşıtı faaliyetlere karşı sesini yükselten diğer Türk kurumlarına yönelik algı operasyonları şeklinde kendini gösteriyor.

Bu değirmene su taşıyanların en ön saflarında ise 15 Temmuz sonrasında “Erdoğansız bir dünya görecektim; 15 Temmuz’un başarısız olmasına üzüldüm” diyen, Hollanda’daki ırkçı parti (PVV) lideri Geert Wilders, CDA, CU, SGP gibi Hıristiyan partiler ve onlara malzeme temin eden FETÖ elemanları geliyor.

Halbuki Diyanet camilerinin radikallikten uzak bir İslam yorumuna sahip olduğu, ilgili raporlarda sürekli vurgulanan bir olgu. Hatta geçmiş dönemlerde Diyanet anlayışının –aslında Anadolu İslam yorumunun- gençleri radikal akımlardan koruduğunu birçok kez ifade eden, bizzat Parlamento’ya Diyanet imamları ile alakalı önergeyi veren Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDA) yöneticileri olmuştur. Bugün ise bu parti, Diyanet karşıtı kampanyanın bayraktarlığını yapıyor.

Öyle görülüyor ve anlaşılıyor ki Diyanet imamları konusu, son yıllarda Avrupa’nın en önemli sınavlarından birini oluşturuyor. 15 Temmuz sonrasındaki konjonktürde, bu sınavın verildiği en hararetli ülkelerden biri Hollanda. Hollanda parlamentosunun kabul ettiği Diyanet imamları kararı, şu an için senatonun önünde. Hollanda Başbakanı Rutte’nin söylediği gibi uygulaması zor olan bu yasayı, senatonun onaylamayacağını umuyoruz. Şayet senato onaylar ve yasa yürürlüğe girerse, diğer AB ülkelerinde de benzer kararların alınması hızlanacaktır.

Bu durumda Türkiye’nin ve Diyanet’in, bir yandan özgürlükler ve din özgürlüğü perspektifinden Avrupa’nın/Hollanda’nın yüzüne usulünce ayna tutup bu tür kararları engellemeye çalışırken, diğer yandan da bütün olasılıklara yönelik alternatif planlar geliştirmesi elzemdir.

Prof. Dr. Özcan Hıdır. Rotterdam İslam Üniversitesi ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde öğretim üyesidir

* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.