'Ateşle kül arasında gidip gelmeyi kabullendim'
Öykü yazarı Fadime Kaya ile kaleme, edebe ve aşka dair düşüncelerini paylaştı.
?Kalbinin ta içine kadar yerleşmiş bir aşktan vazgeçemezsin'' diyen yüreğindeki yazma sevdasına can vererek yoluna başarılı öykülerle devam eden değerli öykü yazarı Fadime Kaya ile kaleme dair, edebe dair ve aşka dair keyifli bir söyleşi yaptık ...
Bir mevsim olsaydınız hangisi sizi daha iyi anlatırdı?
Farklı desenleri çizmenin cazibesinden olsa gerek rutinliğin baş döndürücü zehrinden kaçmaya çalışıyorum. Öğrenmeye tutkun olduğum için öğrendiğim her yeni bilgi ruhumda bir inkişaf meydana getiriyor. Bu inkişafı, kışın ölmüş yeryüzünün bahardaki dirilişine benzetiyorum. Nasıl yeryüzü baharla yeniden diriliyorsa, ilimle aklımın, kalbimin dirildiğini hissediyorum. İlme aşık olan biri olarak bahar beni en iyi anlatan mevsimdir.
Kalem ile duygularınızın buluşması için özel ortamlarınız var mıdır?
Sabahın dördünde kalemim ile duygularım buluşuyor. Genelde seher vakitleri duygularımın daha çok açığa çıktığı bir zaman dilimi. Günün koşuşturmaları içinde kendime dönük olmayan yüzümü görüyorum. O yüzde şeffaflaşıyor her şey. Mevcudatın uykuda olduğu saatlerde uyanık kalmak duygularımın keşfine hazırlıyor beni. İçimdeki bütün sesler aşikar bir dille söze dökülüyor.
İki kişilik ilişkiler için yani eşler arası,kardeşler arası ve arkadaşlar arası nelere çok dikkat etmeliyiz sağlam birliktelikler olsun diye sizce?
Aslında klasik olacak ama saygı ve sevgiden ziyade birbirini anlamalı insan diyorum. Allah, Ehadiyet ismiyle her insanı ayrı yaratmış, ayrı ilgilenmiş, ayrı bir özen göstermiştir. Biz ise her biri ayrı bir dünya olan insanı kendimize benzetmeye çalışıyoruz. Farklılıkların zenginlik olduğunu görmüyor insanlar; "neden benim gibi düşünmüyor, neden benimle aynı yolda gitmiyor" gibi bahanelerle daha en başından ikili ilişkiler sığ bir konuma hapsediliyor. Farklı düşüncelere sahip olmak aynı çatı altında olmaya engel değildir. Sadece karşıdakini anlamaya çalışmak bile mezkur birliktelikleri sağlamlaştırabilir.
Gurbet hikayesini yakın zamanda tamamladınız. Peki gurbet yaşamını hafifletmek için önerileriniz var mı?
Gurbet hikayesini yazarken zorlandığımı itiraf edeyim. Gurbet çok geniş bir yelpaze. Vatanından uzakta kalmak, kalabalığın içinde yalnız olmak, sevdiklerinle beraber olduğun halde hep bir gurbet hissini taşımak, mü'minler için dünyanın bir gurbet yeri olması... Sayılabilecek kadar çeşitliliği var gurbetin. Gurbetlerin bizi heybesine alıp son nefese kadar bırakmayacağı malum. Bu bilinçle elimizden gelenin sadece sabır ve tevekkül olduğuna inanıyorum.
Çocukluk yıllarınızda en sevdiğiniz hikaye ve öykü kitapları nelerdi?
Çocukken hikayelerle çok haşir neşir değildim. Ben genelde hayalimde çok hikayeler yazardım. Hikayelerin konuları hep yaramazlık üzerine olurdu. Önce hayalimde nasıl yaramazlıklar yaparım diye kurgular sonra da onu hayata geçirirdim. Anneme çok "İllallah!" çektirmişimdir. Yaramazlığım çevrede öyle nam salmıştı ki, onsekiz- ondokuz yaşlarıma geldiğimde bile anneme, hâlâ yaramazlık yapıp yapmadığımı soranlar olurdu. Annem, ?çok şükür büyüdü de rahatladık!? diye cevap verirdi. Çocukluğuma dönüp baktığımda çok fazla öykü okumama rağmen kafamın içinde oluşturduğum karakterlerin bugünkü öykücülüğümün alt yapısını oluşturduğuna inanıyorum.
Sizin hayatınız öykü olsaydı adı ne olmalıydı sizce?
Adının ?firak? olmasını isterdim. Hayatın adeta merkezine konulmuş olan ayrılık seni de buluyor. Çocukluktan itibaren sevdiklerinden, arkadaşlarından ayrılmışsın. Çok sevdiğin kedinin ölümüne, kokladığın çiçeğin solmasına şahit olmuşsun. Çocukluğun bırakıp gitmiş seni, arkasından gençliğin... Gün gelecek dünyadan da ayrılacaksın. İnsan olman hasebiyle etkileniyor, her ayrılıkta üzülüyorsun. Ayrılığın yürekteki te'sirini bu beyit ne güzel ifade ediyor:
"Vaslını yâd eyledikçe ağlarım,
Tâ nefes varsa kuru cismimde feryat eylerim."
Mürekkebi edep olmayan kalemin, yazdıkları heder olur...Edebin yazıya etkisi bu kadar büyükken ...Bugünün gençliğine edep perspektifinden bakarsanız gördükleriniz ne olur?
Maalesef pek iç açıcı bir tablo göremiyorum. Caddede yürürken yanımda geçen gençlerin argo konuşmalarını her duyduğumda hem şaşırıyor hem de üzülüyorum. Edebi, tam olarak üzerine giydiremeyen bir gençlik var. Büyüklerinin yanında ayak ayak üstüne atan, otobüste yaşlılara yer vermeyen gençler artık mumla aranır oldu. Yaşadığımız toplumda edebi anlamda en fazla gençlerin olumsuz etki altında kaldığını esefle müşahade ediyorum. Günlük hayatımda gençlerle bir aradayım. Gerek bir kahvaltı programında, gerek bir gezide, gerek bir etkinlikte... Arada çok yaş farkı olmamasına rağmen onlarla aynı dili konuşamadığım zamanlar oluyor. Bazen birkaç kelamdan öteye gitmiyor sohbetlerimiz. Gençliğin içinde bulunduğu bu hal cidden çok hazin.
Kâğıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır....Aşkın hangi hecesi daha çok alevlendirir kağıdı?
Tabiî ki hüzün. Kağıdımı ateşe veren, küle döndürüp sonra yeniden ateşe salan... Devri alem gibi ateşle kül arasında dönüp duruyor kalemim. Kalemimin ucu değdikçe kağıda aşkın hüzün hecesinin yol bilmez karanlığında ilerlemeye başlıyorum. İlerlerken kendimi feragat vadisinde buluyorum. ?Vazgeç yazmaktan? diyen bir nida zerrelerime kadar işliyor. Zordur yazarlık yokuşundan çıkmak.O yokuşu çıkmadan inme kararı alırken sevda çıkıyor karşıma: ?Kalbinin ta içine kadar yerleşmiş bir aşktan vazgeçemezsin!? diyor. Evet, yazmak benim için bir sevda. Ama bu sevdada hüzün var; zorluklar, uykusuz sabahlar, yorgunluklar var. Ateşle kül arasında gidip gelmeyi kabullendim hüzünle beraber; amenna...
Yüreğinizin derinliklerini bize açıp , huzurlu cümleleriniz arasında yaptırdığınız keyifli yolculuk için teşekkür ederiz..Yazarlık yokuşundan çıkarken Rabbim sizinle olsun kaleminizden melekler tutsun yazma sevdanız hiç bitmeden artarak kağıdı yaksın kavursun...
HaberKültür.Net
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.