Asım Yapıcı: FETÖ ve Haşhaşi Fanatizmi
FETÖ ve Haşhaşi Fanatizmi
FETÖ içinde sadakat ve güven sadece lidere yöneliktir. Hakikati onun temsil ettiği iddiası şeytanın damarlarda dolaşması gibi bilinci ve kalbi istila etmiştir.
“Masumiyet” diyor Bauman “Bir kez yitirildi mi, onu bulmak bir daha mümkün değildir.” İnsan bilerek ya da bilmeyerek, farkında olarak ya da olmayarak, Allah’ın yarattığı tertemiz fıtratı kirletmeye başladı mı, hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Bu bağlamda “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (39/Zümer, 9) ve “Karanlıkla aydınlık birbirinin aynı değildir” (35/Fatır, 20) mealindeki ayetlerden mülhem şöyle bir çıkarım yapabiliriz: Hiç saflığını, masumiyetini ve insanlığını koruyanlarla bunları korumayan hatta koruyamayanlar bir olur mu? Kutsal metinler masumiyetlerini koruyamayarak kendilerine, sosyal çevrelerine, doğaya, nihayet Allah’a ihanet edenlerin ibretlik hikayeleriyle doludur. İblis’in itaatsizliğini, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesini hatırlatmak yeterlidir sanırım.
Masumiyetin kaybolduğunu idrak edebilmek, işte asıl mesele burada. Hz. Peygamber suçluluk duygusu yaşamayı “pişmanlık” (İbn Mace, Zühd, 30) olarak tanımlıyor. Pişman olabilmek için kişinin suç işlediğinin bilincinde olması, dahası kendini kınaması gerekir. Bir Peygamber olduğu halde Hz. Yunus “Gerçekten ben zalimlerden oldum!” (21/Enbiya, 87) diye niyaz ederken İblis’in kibirlenerek (2/Bakara, 34) ve sürekli kendini haklı çıkarmaya çalışarak (7/Araf, 12) işlediği suçla yüzleşmekten ve masumiyetin yok olduğunu anlamaktan imtina ettiğini görmekteyiz. İşte burada ruhun ve kalbin şeytanlaşması süreci başlıyor.
FETÖ Dogmatizmi
15 Temmuz menfur FETÖ darbe teşebbüsünün üstünden 2 yıl geçti. Tüm ülke olarak neredeyse ilk bir yıl, yoğun bakım ünitesinde hayata dönmeye çalıştık. Devletimiz ve onu yönetenler (AK Parti) ile devleti yalnız bırakmayanlar (MHP) bu süreçte hassas bir politika izledi. Topyekun devlet yapısına ve demokratik sisteme kastetme teşebbüsünün bireysel ve sosyal travmasını yaşadık. Kuşkusuz mor beyin üzerinden ve kişisel hırslardan kaynaklanan yalan ihbar ve iftiralarla çeşitli mağduriyetler de tezahür etti. Bunların adım adım giderildiğini görüyoruz şimdi. Artık önümüze bakmalıyız.
FETÖ yapılanmasının görünen yüzü ile görülmeyen ajandası, bu anlamda takiyyeci yapısı İslamcılar, dindarlar ve milliyetçi-muhafazakarlar başta olmak üzere tüm Müslümanların bilincinde derin yaralar açmıştır. Önce şunu söyleyelim: Bu yaranın tedavisi sanıldığı kadar kolay değildir. Güçlü bir siyasi yönetimin göstereceği kuvvetli bir iradeye ihtiyaç var.
Şimdi tekrar başa dönelim. 2012’den önce toplum nazarında masum gibi görünen FETÖ yapılanması 17-25 Aralık süreci ve nihayet 15 Temmuz ihanetiyle tüm masumiyetini kaybetmiştir. Hoffer’ın “kesin inançlılar”, Rokeach’ın ise “kapalı dogmatik zihin” diye tanımladığı bir kişilik yapısıyla karşı karşıyayız. Fanatizme uzanan zihinsel ve duygusal bir katılık… Aşırı inanmışlık ve adanmışlıktan kaynaklanan bu durum pek çok yazar tarafından “Haşhaşilik” diye nitelendirildi. Neden “Haşhaşilik?” Çünkü beyni uyuşturan haşhaş ile insanlar köleleşir, düşünemez hale gelir. Tam da bu noktada Marks’ın “afyona dönüşen din” algısından bahsetmek mümkün. Anlaşılan o ki FETÖ elinde din tam bir afyondur. Bu nedenle müntesipleri demokrasiyi askıya alma, Anayasa’yı ihlal etme teşebbüsü ve işlenen cinayetlerden pişmanlık da duymamaktadır. Onlara göre pişmanlık mehdi kabul ettikleri FETÖ lideri Gülen’in emirlerine itaatsizlikten başka bir şey değildir.
Bu tür yapıları “otoriter” olarak nitelendiren Fromm’u izleyecek olursak faşist oluşumlarda liderlerin nasıl tanrılaştırıldığını kolayca anlayabiliriz. Esasen bundan dolayı FETÖ içinde sadakat ve güven sadece lidere yöneliktir. Hakikati onun temsil ettiği iddiası şeytanın damarlarda dolaşması gibi bilinci ve kalbi istila etmiştir. Bunlar kendilerine gelen bilgi ve malumatı sadece kendi ideoloji ve amaçlarının dar kapsamında değerlendirirler. Şayet söz konusu bilgi ve malumat örgütsel yapının genel öğretilerine uyuyorsa rahatlıkla kabul edilir, aksi halde inkar mekanizması işler. “Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler” (7/A’raf, 179) ayeti böylesi otoriter yapılanmalara mensup dogmatik ve fanatik insan tipini çok güzel izah ediyor.
Dogmatizmin bir ileri aşaması fanatizmdir. Fanatikler dogmatik düşünce ve kişilik yapısının bütün özelliklerine sahiptir. Bununla birlikte onların şiddet kullanmaya meyilli olduklarını söylemek gerekir. Katı otoriter yapılar ister dinden beslensin isterse beslenmesin dünyayı siyah-beyaz algılama, gri tonları görmeme, hakikat tekelciliğine soyunma, kötümser bir gelecek algısı, güvensizlik ve sadece mensup olunan grubu kardeş kabul etme gibi psikososyal sorunlarla mualleldir. Bu özelliklerin tamamını FETÖ’de görmekteyiz.
Ancak daha fazlası da var: Fanatizm. İster bireysel ister örgütsel anlamda kullanalım fanatik kişilik yapısını betimleyen en önemli unsur şuur daralmasına bağlı şiddet ve saldırganlıktır. Bu anlamda FETÖ sadece dogmatik değil aynı zamanda fanatik bir yapıdır. Özellikle 17-25 Aralık ve 15 Temmuz ihanetleri FETÖ’nün sadece dogmatik bir grup değil kendi hedeflerine ulaşmak için her türlü yolu meşru gören, bu anlamda şiddet ve saldırganlığı fütursuzca kullanan bir terör yapılanması olduğunu açıkça göstermiştir. Marksist sol söylemlere sahip PKK da aynen FETÖ gibi dogmatik ve fanatik bir örgüttür. Tam da bu noktada ipleri dışarıda olan FETÖ ile PKK’nın Türk milletine ve devletine zarar verme kabilinden ortak amaçlarda nasıl birleştiğini anlamak hiç de zor değildir. Bu noktada masumiyet bir kere kayboldu mu amaca giden her yolun mübah hale geldiğini görmekteyiz. Psikoloji literatüründe bu tür kişilik yapıları hastalıklı olarak nitelendirilir. Dahası bu hastalıklı yapıda bulaşıcılık özelliği de var. Beyin yıkama, ikna ve inandırma stratejileriyle örgüt mensupları birbirine benzer kişilere, hatta kişiliklere dönüşüyor. FETÖ vb. yapılara mensup olanlarda karşıt tepki geliştirme mekanizmasının da güçlü bir şekilde devrede olduğunu ilave edelim. Bu mekanizma insanın içi başka dışı başka olması anlamındadır. Bu durumda yeniden soralım: FETÖ lideri ve mensupları acaba masumiyetlerini 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’da mı kaybetmiştir? Anlaşılan o ki takiyyeciliği ilke edinen bu yapı daha ilk kurulduğu andan itibaren mütedeyyin insanlara başka, Atatürkçülere başka, kendi içlerinde başka bir dil kullanmaktadır. Bunun anlamı şudur: Masumiyet aslında hiç olmamıştır.
15 Temmuz Direnişi Bir Milattır
Bir soru daha soralım: Bu ülke neden her 10-15 yılda dış destekli bir darbe ya da darbe teşebbüsüne maruz kalır? Cevabı “travma”, “istikrarsızlık” ve “süreksizlik” kavramlarında aramak lazım. 1960 askeri darbesi dedelerimizde, 1980 darbesi babalarımızda, 28 Şubat bizde, 15 Temmuz ise çocuklarımızda travmatik etkiler bıraktı. Bilinci yaralı travmatik nesiller kalkınma hamleleri yapabilir mi, medeniyet inşasında işçi olabilir mi, emperyalizme ve kapitalizme meydan okuyabilir mi? Cevap oldukça nettir: Yapamaz, olamaz, okuyamaz. Çünkü siyasi istikrarsızlık sonucu gelişim inkıtaya uğramaktadır. İnkıta ise ara dönemler oluşturmakta, bu da her 10-15 yılda nesillerin heba olmasına sebebiyet vermektedir. Şimdi yapılacak şey bellidir: siyasi istikrarı yakalamak ve gelişim hamlelerinde sürekliliği sağlamak. Will Durant Medeniyetin Temelleri isimli eserinde “sağlam bir devlet yapısı”, “siyasi istikrar” ve “ekonomik düzen” faktörlerinin önemini ısrarla vurguluyor. Durant bir şey daha söylüyor: Din ve ahlak anlayışıyla birlikte ilim, edebiyat ve sanatta gelişmişlik bir medeniyetin olmazsa olmazıdır. Artık travmalardan kurtulma, gelişim ve istikrarı sağlama, yeniden medeniyet inşası için yola revan olma vaktidir. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü bu ülkede darbelerin tarih olması gerektiğini öğretmesi bakımından unutulmamalıdır. Yine devletin ister seküler ister dinsel temelli olsun tüm örgütlere belli bir mesafede durması, onları meşru zemine çekmesi gerekir. Neden mi? Çünkü “Güvenin fazlası fazladır” der Shakespeare.
24 Haziran 2018 seçimleri göstermiştir ki Türk halkı istikrar ve güven istemektedir. Medeniyet inşası için “yeterli şart” budur. Artık gerekli şartları hazırlamak Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na düşmektedir. Bu bağlamda bilim, sanat ve edebiyatla mücehhez, akıl ve inanç sağlığı yerinde, kapitalizme ve tüketim toplumuna direnebilen, özentisiz ve travmasız nesillerin yetiştirilmesi için topyekun seferberliğe ihtiyaç vardır. 2023’ü 2123’e taşımak için bilim ve sanat dahil hemen her alanda hem yerel ve milli paradigmalar geliştirilmeli hem de bunları evrenselle bütünleştirmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.