Anayasa Mahkemesi kararı ve siyasetin görevi
Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra yapılması gereken; askeri yargıyı düzenleyen 145. maddenin ivedilikle yeniden düzenlenmesidir. Askeri yargı adli yargı teşkilatına dahil edilerek uzmanlık mahkemeleri haline getirilmelidir.
VAHAP COŞKUN
Türkiye'deki mevcut askeri yargı sisteminin temelleri 1961 Anayasası ile atıldı. Bir darbe ile meşru hükümeti deviren askerler, demokrasiye duydukları hoşnutsuzluğun bir sonucu olarak, sınırlı ve vesayetçi bir siyasal düzen inşa ettiler. Halkın kullandığı oydan ve tercihinden duyulan rahatsızlığın ve korkunun bir tezahürü olan bu düzende, milli iradeye vurulan pranga vazifesi görecek birçok kurum oluşturuldu. Önde gelenleri Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi ve Milli Güvenlik Kurulu olan bu kurumların temel misyonu, parlamento ve hükümeti askeri vesayet ideolojisine göre gözetlemek ve denetlemekti.
Bu yapılanmada TSK'ya merkezi bir rol verildi. Mesela Genelkurmay Başkanı ?Milli Savunma Bakanı'na değil- Başbakan'a karşı sorumlu tutuldu, güvenlik siyasetinin belirlenmesinde MGK baş aktör haline geldi; TSK'nın harcamaları Sayıştay denetimi dışında tutuldu. Ordunun sistem içindeki gücünü tahkim eden bu adımlara ek olarak askeri yargı da anayasal bir organ olarak düzenlendi. 1961 Anayasası'nda askeri yargının alanı genişletildi, Askeri Yargıtay ve -daha sonra 1971 değişiklikleriyle de- Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) anayasal organlar haline getirildi.
1982 ANAYASASI VE TSK
TSK'yi sistem içinde üstün ve imtiyazlı bir konuma getiren bu yapılanma, 1982 Anayasası'nda da korundu. Hatta katı devletçi bir bakışla kaleme alınan bu anayasa, askerin sistem içerisindeki yerini daha bir pekiştirdi. Bundan askeri yargı da etkilendi. Örneğin AYİM, 1961 Anayasası'nda Danıştay başlıklı 140. maddenin son fıkrasında düzenlenirken, 1982 Anayasası'nda bağımsız bir maddede (m. 157) düzenlendi. Yine 1961 Anayasası askeri mahkemelerde görevli olan üyelerin çoğunluğunun hakimlik niteliği taşımasını şart koşarken, 1982 Anayasasında bu şarta yer verilmedi. Böylece 1961 Anayasasıyla başlayan yargıda çift başlılık sorunu 1982 Anayasası ile katmerlendi.
AB SÜRECİ VE ASKERİ YARGIDA DEĞİŞİKLİKLER
Adli yargıya paralel bir askeri yargının varlığı, Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Bu nedenle özellikle 2002 yılından itibaren yoğun olarak tartışılmaya başlandı ve bu tartışmaların neticesinde askeri yargıda üç önemli değişiklikler yapıldı. Birincisi, 2003 yılında, "halkı askerlikten soğutma suçu"nu yargılama yetkisinin askeri mahkemelerden alınıp adli mahkemelere bırakılmasıydı. İkincisi, 2006 yılında, askeri yargılamaya ilişkin 65 maddede değişikliğe gidilerek 17 suçun askeri mahkemelerin görev alanından çıkarılmasıydı. Böylece birçok suç açısından "doğal yargıç" ilkesine dönülmüş oldu.
Üçüncüsü, 2009 yılında, asker kişilerin özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren bir suçu işlemeleri halinde, askeri mahkemelerde değil, adli yargıda yargılanmalarını sağlayan değişiklikti. Buna göre; örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu madde imal ve ticareti, haksız kazanç sağlamak amacıyla örgüt kurma, devletin birliği ve bütünlüğünü bozma, casusluk gibi suçların yanında Cumhurbaşkanına, parlamentoya ve hükümete karşı suçlar da adli mahkemeler tarafından yargılamaya tabi tutulacaktı. Daha açık bir ifadeyle bu değişiklik, sivil iktidara karşı darbeye yeltenen asker kişilerin yargılanmasını adli mahkemelere bırakıyordu.
Bu değişikliğin birkaç amacı vardı: Kamuoyunda JİTEM Davası olarak bilinen davada olduğu gibi, asker ve sivil kişileri kapsayan geniş çaplı davalarda adli yargı ile askeri yargı organları arasındaki görev uyuşmazlıklarını çözmek, benzer davalarda askeri yargı ile adli yargıdan çıkan birbirine tamamen zıt kararların önüne geçmek ve AB standartlarını yakalamak bu amaçlar arasındaydı. Ancak temel gaye; demokratik hayata kastedenleri adli yargının denetim sahasına almaktı. Çünkü Türkiye'nin yakın tarihi askeri mahkemeler ile demokratik yaşamı ortadan kaldırmaya teşebbüs edenleri yargılamanın mümkün olmadığını gösteren birçok olayla doluydu.
AYM KARARININ ANLAMI
Ancak bu yasal değişiklik CHP tarafından AYM'ye götürüldü ve AYM de bunu oybirliğiyle iptal etti. Anayasanın 145. maddesini dayanak alan bu kararın iki açıdan açık yanlış olduğu söylenebilir: İlk olarak, anayasanın askeri yargının görev alanına giren suçlar için 4 ölçütü vardır: a) asker kişilerin askeri suçları, b) asker kişilerin askerlere karşı işledikleri suçlar, c) asker kişilerin askeri görev ve hizmetleriyle ilgili suçlar ve d) askeri mahalde işlenen suçlar. CMK 250. maddede yer alan suçların askeri suçlar, askerlere karşı işlenmiş suçlar ve askerlik hizmetiyle ilgili suçlar olmadığı açıktır. Burada dayanılabilecek tek husus "askeri mahal" kavramıdır.
Fakat CMK 250. maddede sayılan suçların hemen hepsi ya örgütlü suç olmaları ya da suç konusu fiilin doğası gereği salt askeri mahalde işlenebilecek suçlar değildir, bu suçlar şu veya bu şekilde askeri mahallin dışında bir bağlantı veya devamlılık taşıması gereken suçlardır. Uyuşturucu ticaretini sadece askeri mahalde yapamayacağınız gibi bir darbeyi de salt askeri alanda kalarak gerçekleştirmezsiniz. Dolayısıyla bu suçlar münhasıran askeri mahallerde işlenebilecek suçlar değildir. Bu nedenle de yapılan yasal değişiklik anayasanın 145. maddesinde belirtilen dört kritere aykırılık taşımamaktadır.
NE YAPMALI?
İkinci olarak, Ergun Özbudun'un da belirttiği üzere, AYM "hak eksenli" bir yorumla anayasaya aykırılık sorununu aşabilirdi. Eğer iptali istenen yasal düzenlemenin anayasanın 145. maddesine uygunluğu denetlenirken anayasanın ilgili normu, çağın gereklerine göre amaçsal bir yoruma tabi tutulsaydı, hukuki düzenleme iptal edilmeyebilirdi. Zira bu yasal düzenleme, anayasanın ikinci maddesinde ifadesini bulan "insan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti" ilkesine uygundur. Gerek demokrasi, gerek insan hakları ve gerek hukuk devleti ilkeleri de, asker kişilerin askeri olmayan suçlarından dolayı adli mahkemelerde yargılanmasına cevaz verir. Bu üç ilke, asker kişileri, özerk ve sivil bir yargı denetiminin dışına çıkaran askeri yargıya karşıdır. Çünkü böylesi bir yargı, artık insanlığın temel değerleri haline gelen tabii hakim, yargının birliği, yargının bağımsızlığı ve yargının tarafsızlığı gibi ilkelere açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Dolayısıyla bu ilkelere aykırılığı kısmen de olsa gidermeyi amaçlayan bir yasal düzenlemenin anayasaya aykırı olduğu söylenemez.
Ne var ki "lafzi" yorumun hakkını vermeyen, "hak eksenli" yoruma da yüz çeviren AYM, bu düzenlemeyi iptal etti. Bu karar, bu konuda daha radikal değişikliklere gitme gereğini de ortaya koydu. Hükümetin ve meclisin yapması gereken; askeri mahkemelerin yargı yetkisini daraltmak ve askeri mahkemeleri adli mahkemelerin denetimine sokmak için kapsamlı bir yargı reformu gerçekleştirmektir. Bu meyanda, öncelikle askeri yargıyı düzenleyen 145. Madde ivedilikle yeniden düzenlenmeli, Askeri Yargıtay ve AYİM kaldırılmalı, askeri mahkemeler adli yargı teşkilatına dahil edilerek uzmanlık mahkemeleri haline getirilmelidir. Görünen o ki, yapılması gereken çok şey var, bir an önce harekete geçmek lazım.
* Doç. Dr.; Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.