Allah'a saygının işareti
Aile ve toplumun huzuru, emniyeti, hayır ve bereketi için yaşlıları Allah'ın bir emaneti olarak kabul edip, koruyup kollamalıyız.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), yaşlılara saygı ve hürmet göstermeyi Allah'a duyulan saygının bir gereği olarak görüyor ve şöyle buyuruyordu: "Saçı sakalı ağarmış yaşlıya saygı gösterip ikram etmek, Allah'a saygıdandır." (Ebu Davud, Edeb, 23)
Yaşlılara saygı dinimizin emridir
Yaşlılar bir toplumun manevi direkleri, temelleri konumundadır. Onlar, hayatları boyunca gençlerin yetişmesi için çaba sarf etmiş, ömürlerini kendilerinden sonraki nesle daha güzel bir dünya bırakmak için harcamışlardır.
Bu bakımdan toplumun temelinde harçları bulunan yaşlılara hürmet, dini olduğu kadar vicdani ve insani bir görevdir.
İhtiyarlar bela ve musibetlerin üzerimizden uzaklaşması adına bir paratoner görevi görürler. Nitekim, "Otlayan hayvanlar, süt emen masum yavrular ve beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize dökülecekti" (Keşfü'l-Hafa, 2/163) hadis-i şerifi bu hakikati dile getirir.
Peygamber Efendimiz çocuklar, gençler ve yaşlılar arasında sevgi ve saygıya dayalı bir anlayışın yerleşmesine çaba gösterirdi.
Ona göre küçüklere sevgi ve merhametle büyüklere saygı aynı oranda önemliydi. Dolayısıyla gençler ve yetişkinler bu konuda duyarlı davranmak durumundaydılar.
Peygamber Efendimiz gençleri, yaşlılara saygı ve hizmete özendirir ve ömrü olan herkesin bir gün yaşlanacağını, dolayısıyla gençken yaşlılara saygı gösterene, yaşlanınca Yüce Allah'ın hizmet edecek kişiler ihsan edeceğini müjdelerdi.
BEREKET BÜYÜKLERİMİZDEDİR
Hazreti Ebû Bekir, Mekke fethinden sonra yaşlı babasını Sevgili Peygamberimizin huzuruna getirdi. Çünkü babasının İslâm'a girmekte çok gecikmiş olması onu üzüyordu. Şimdi ise onun İslâm'a girmesi ümidini taşıyordu.
Her konuda olduğu gibi nezaket ve zarafette de önder ve örnek olan Efendimiz Hazretleri, Hazreti Ebû Bekir'in, babasını huzuruna getirdiğini görünce, yaşlılığı sebebiyle gerekirse kendisinin onun yanına gidebileceğini söyledi.
Efendimiz Hazretleri'nin Hazreti Ebû Bekir'in yaşlı babası için söylemiş olduğu bu söz, yaşlılara gösterilmesi gereken ilgi açısından büyük önem taşımaktadır.
Hazreti Ebû Bekir, babasının huzura gelmesinin daha uygun olacağını ifade etti ve bu ziyaret, yaşlı babanın (Ebû Kuhâfe'nin) İslâm'a girmesiyle sonuçlandı.
Bir gün Peygamber Efendimiz, aralarında Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'ın da bulunduğu bir mecliste oturup sohbet ediyordu.
Bu sırada şerbet ikram edildi. Peygamberimiz kâse içindeki şerbeti önce Hazreti Ebû Ubeyde'ye uzattı. İhtimal ki Hazreti Ebû Ubeyde mecliste bulunanların yaşlıları arasındaydı. O, geri çevirmek istediyse de Peygamberimizin ısrarı üzerine almak zorunda kaldı.
Hazreti Ebû Ubeyde'nin geçirdiği bu tereddüdü gidermek için Sevgili Peygamberimiz şu ilginç sözleri söyledi:
"Sen iç, çünkü bereket büyüklerimizdedir. Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir." (Tirmizi, Birr, 5)
"ÖNCE BÜYÜĞÜNÜZ KONUŞSUN!"
Yine bir gün Peygamberimizin huzuruna üç kişi gelmişti. Bir konuda bilgi sunacaklardı. Aralarında yaşı en küçük olan Abdurrahman adlı bir şahıs ilk önce söze başlayınca Sevgili Peygamberimiz onu eğitmek amacıyla:
"Önce büyüğünüz konuşsun!" buyurdu.
Bu örnekler Sevgili Peygamberimizin yaşlı kişilere saygı gösterilmesi konusunda ne kadar içten davrandığını göstermektedir.
Ana babalar ve aile dostları başta olmak üzere bütün yaşlılara saygı gösterilmeli, ihtiyaçları karşılanmalı, sağlıklı ve huzurlu olmaları için dua edilmeli, ümitli ve moralli olmaları için çaba gösterilmeli, hasta olmuşlarsa tedavisiyle ilgilenilmeli, şeref ve itibarları korunmalı, buna aykırı davranışlardan korunmalı, hiçbir şekilde incitilmemeli, ziyaretlerine gidilmeli.
Unutmamak gerekir ki bütün bunları ve buna benzer hayırlı ve yararlı işleri yapmak, Sevgili Peygamberimizin Müslümanlara tavsiye ettiği güzel davranışlardandır.
SÖZÜN ÖZÜ
1. Yaşlılar, bir toplumun manevi direkleridir.
2. Yaşlıya hürmet eden, yaşlandığında hürmet görür.
3. Bütün yaşlılara saygı gösterilmeli, ihtiyaçları karşılanmalı.
BİR SORU-BİR CEVAP
Düğünde takılan takılar mehir sayılır mı?
Soru: "Düğünümde hediye gelen takılar mehir yerine geçer mi? Bir koca, "Bu takıları mehir olarak kabul et" diyebilir mi?" Işıl H.
Işıl Hanım sorunuz uzundu. Biz kısalttık. Sayfamız hakkında yaptığınız hoş değerlendirmeler için teşekkürler.
Öncelikle mehirin tanımını yapalım. İslam hukukunda nikah sebebiyle kadının erkekten almaya hak kazandığı para veya mala mehir denir. Evlenen erkeğin evlendiği kadına mehir vermesi farzdır. Bununla ilgili olarak bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurur: "Evlendiğiniz hanımlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin..." (Nisa, 4/4)
Şimdi sorunuzun cevabına geçebiliriz. Bir bey, hanımına nişan veya düğünde kendi taktığı takıların mehir olduğunu söylerse bu takılar mehir yerine geçer. Şayet böyle bir şey söylemezse, bu durumda takılar hediye sayılır. Mehri ayrıca ödemesi gerekir.
Diğer takılan takılar ise yakınları tarafından gelin hanıma verilen düğün hediyesidir. Bunlar mehir yerine geçmez.
TEFEKKÜR ATLASI
Parasız hiç bir şey olmuyor mu?
"Parasız hiç bir şey olmuyor" diyorlar. Bu sözün bir dereceye kadar doğruluk payı elbette vardır. Fakat parayla da her şey olmuyor.
Para kıymetli olabilir ama paradan daha çok kıymetli olan şeyler de yok değil. Dahası kıymetli olan şeyler çoğu zaman para ile alınamayan şeylerdir. Birkaç misal verecek olursak:
Para ilaç alabilir ama sağlık alamaz. Para, yiyecek alır ama iştah alamaz. Para, eğlence alabilir ama mutluluk alamaz. Para ev alır ama yuva alamaz. Para yatak alabilir ama uyku alamaz. Para, lüks şeyler alabilir ama kültür alamaz.
İnsan parasını kasaya, masaya, cebine koymalı ama hiçbir zaman kalbine koymamalıdır. Para insanın emrine girerse güzeldir, yoksa felaket olur.
BU HAFTA NE OKUYALIM?
Efendimizin hayatı radyo tiyatrosuna uyarlandı
Televizyonsuz zamanlardan hatıra kalan keyifli anların klasikleşen yankısıydı radyo tiyatroları. Çoğunlukla edebi eserlerden derlenerek canlandırılan bu eserlerin kültür, sanat ve hayal dünyamıza bıraktığı canlı izleri unutmamız mümkün değil.
Reyting kaygılarının çok çok uzağında, bitip tükenmeyen bir heyecan ve renklilik sunarlardı bizlere. Teknolojinin sınır tanımayan hızı hayatımıza hükmettikçe, radyolar evlerindeki köşelerinden, biz de radyo tiyatrolarından mahrum kaldık.
Radyolardan ve radyo tiyatrolarından ayrı kaldığımız zamanlara inat, Türkiye'nin ilk özel radyolarından Burç FM'in gerçekleştirdiği pek çok çalışma bizi gelecek adına umutlandırıyor.
Dr. Reşit Haylamaz'ın kaleme aldığı ve Işık Yayınları tarafından yayınlanan "Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultanı Efendimiz" isimli iki ciltlik eser, Nil Prodüksiyon ve Burç FM ortaklığında gerçekleştirilen dev bir kadro ve muhteşem bir yapımla radyo tiyatrosuna uyarlandı.
Mazlum Kiper'in üç ay gibi bir zamanda ana okumalarını tamamladığı eserin içinde yer alan 500'den fazla karakter, 100'e yakın profesyonel seslendirme sanatçısı tarafından yaklaşık 6 ayda seslendirildi.
Set, sekiz CD'den oluşuyor
Ünlü müzisyen Ömer Faruk Tekbilek ve Brian Keane tarafından proje için çalınan tema müziklerinin kayıtları Amerika Birleşik Devletleri'nde yapıldı. Bir yıl devam eden yorucu fakat bereketli bir maratonun sonunda 175 bölüm ve 8 CD'den oluşan muhteşem bir set ortaya çıktı.
Yazarın iki ciltlik eserini okuyanlara farklı bir keyif, okuyamayanlara ise önemli bir ayrıcalık sunan bu set; evde, işyerinde veya arabada rahatlıkla dinlenebilecek bir formatta hazırlandı.
Efendiler Efendisine (sallallahu aleyhi ve sellem) ait 1200 sayfalık içeriği, üslubu ve dili ile aynı zamanda bir çekim senaryosu niteliğinde olan bu doyumsuz eserin, muhteşem bir yapımla canlandırılması, O'nun rahmet ve hikmet hazinesi hayatını anlamak ve anlatmak adına benzersiz bir başvuru kaynağına kavuşmamızı sağladı.
"Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultanı Efendimiz" (sallallahu aleyhi ve sellem) isimli radyo tiyatrosu CD seti, Asr-ı Saadet'ten bugüne, bugünden de geleceğe hediye edilecek önemli bir yapım.
ALİ DEMİREL / BUGÜN GAZETESİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.